3 DENGESİZ - Bölüm 2

224 19 8
                                    

Ekim'den,

Sabah gözlerimi araladığımda saat dokuzu on üç geçiyordu. Şafak ve Dolunay hayvan gibi uyumaya devam ederken sinsi düşünceler zihnimi elbette boş bırakmıyordu. Aklıma gelen dahice fikirlerle hızlı ve sessiz bir şekilde yatağıma veda edip Dolunay'ın yatağının başında durdum.

"Özür dilerim kardeşim." dedim ve üzerine atladım. Dolunay çığlık çığlığa uyanırken, Şafak ise Dolunay'ın çığlıklarına karşılık bağırarak güne merhaba demişti.

"Ne oluyoruz be?!" dedi Şafak. Dolunay bana öldürücü bakışlar atmaya devam ederken Şafak'ın gözleri hafiften kapanmaya başlamıştı. Dolunay'ın üzerinden kalkıp yastığını Şafak'a fırlattığımda bağırarak bir küfür savurdu. Ardından,

"Ebeni seveyim senin Ekim." dedi. Biz onun bu haline gülerken Şafak uyumakta direniyordu.

"Kalk artık terbiyesiz." dedim bende bir anne edasıyla.

"Emredersin anneciğim, başka?" dedi o da. Ben onun bu tepkisine sırıtırken o bana öldürücü bakışlar atıyordu. Attığım yastığı tekrar bana attı ve yastığı havada yakalayıp tekrar Dolunay'a verdim. Dolunay ile göz göze geldiğimizde birbirimize bakıp sinsice sırıttık. Dolunay'da ayağa kalktı ve hâlâ uyumaya çalışan Şafak'ın yatağının yanına gittik.

"Bir, iki, üç." dediğimde ikimizde Şafak'ın üzerine atladık. Şafak bağırarak,

"Size oksijen veren topraktaki ağacın, dalındaki yaprağını..." dediğinde Dolunay ağzını eliyle kapattığı için son söylediği kelime garip bir şekilde çıkmıştı.

Şafak tüm öküzlüğünü kullanarak bizi üzerinden itti ve ellerini yatağa vurarak tavana baktı. Ardından söylenmeye başladı:

"Neden Allah'ım, neden? Neden normal değil bunlar, neden?" derken biz Dolunay ile, görev tamam, der gibi göz kırpıp birer beşlik çaktık.

"Salaklar, her yerim ağrıyor.Uf," diye söylenirken Şafak'da yatağına çoktan veda etmişti. Eli belinde, ağır adımlarla banyoya ilerleyen Şafak'ın peşinden biz de banyoya ilerledik.

Şafak soğuk su ile elini yüzünü yıkarken avucunda biriktirdiği suyu bir süre musluğun altı da tuttu ve ardından Dolunay ile bana fırlattı. Akan sularla hâlâ bizi ıslatmaya devam ederken biz de ona karşılık veriyorduk.

En sonunda Şafak duş başlığını eline alıp bizi onunla ıslatmaya başladı. Dolunay ile ben mağlubiyeti kabul ederken tabiri caiz ise donumuza kadar ıslanmıştık.

"Duş da aldık." dedi Dolunay, suların akması için saçlarını sıkarken.

"Acımadan ıslattın bizi, hayvan." dediğimde Şafak geniş bir kahkaha atıp,

"Siz benim üzerime atlarken bana acıdınız mı lan?! Hıh, acıdınız mı? Acımadınız, ben de size acımadım." dedi ve omuzlarını silkti. Bende Dolunay gibi saçlarımı sıkarken Şafak henüz yeni ıslanmış saçlarını elleriyle düzeltip odaya döndü. Biraz sonra biz de tekrar odaya döndük.

Üzerimizi değiştirdik ve saçlarımızı kurutup aşağı indik. Hep birlikte kahvaltıyı hazırlarken Şafak masaya koyduğu tabaklardan aşırıyordu. Anlamıyorum, bu kızın yedikleri neresine gidiyor?

"Mm... Çok lezzetli." dedi Şafak. Tabii ağzı dolu olduğu için daha çok acı çeken orangutan gibi ses çıkmıştı ama olsun.

"Masayı hazırlarken sen yedin zaten her şeyi Şafak. Bize ne kaldı sorması ayıptır?" dedi Dolunay. Onun bu söylediklerinin üzerine Şafak önündeki tabakları gösterip,

3 DENGESİZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin