Sabah güneşi yüzüme vurmaya başlamıştı. Bu harika bir duyguydu. Gözlerimi yavaşça açıp yatakta doğruldum. Bir kedi gibi usul usul gerindim. Saat 7 yi gösteriyordu. Daha boşa geçirilecek 1 saatim vardı. Önce bir güzel yüzümü yıkadım, sonra da dolabın karşısına geçip dün gece tek tek katlamak için uğraştığım giysilerimden güzel bir kombin yaptım. Hafif bir makyaj yapıp yurdun mutfağının yolunu tuttum. Kendime güzel bir kahve yapıp öyle gidecektim işe.
Ama bu güzel giden sabah Rose'un odamdan çıkar çıkmaz bana seslenmesiyle bozuldu.
"Günaydın, Bayan Dancle." Yüzümde yapmacık bir gülümseme vardı.
"Sana da günaydın tessa."
Yüzünden anladığım kadarıyla dün konuşamadığımız konuyu konuşmak için sabırsızlanıyordu.
"..Ben kendime kahve alacağım, sizde ister misiniz?" dedim en sevimli halimle.
"Ben kahvemi aldım ve içtim bile. sen işe geç kalmadın mı canım?"
Canım mı demişti?
Saate baktım ve saatin 8 i 5 geçtiğini gördüm.
"Ah, biraz daha konuşmaya devam edersek geç kalacağım sanırım."
"Tabii sen git, malum iş beklemez."
Bu saçma konuşmanın bitmesi için dua etmeye başlayacaktım. Rose dün gece sinir küpü gibiydi, şimdi ise çok normal davranıyordu. Vardı bu işte bir iş ama bakalım.
Onunla vedalaşıp kahvemi aldım. İş yerine giden otobüslerden birine atlayıp insanların sabah koşturmasını izledim camdan. Farklı bir ülkede, yalnız başınaydım. Dış görünüşüm yaşımı belli etmiyordu, belki de insanların beni ciddiye almasının sebebi buydu. 17 yaşında olduğumu duyanları surat ifadeleri hep aynıydı. Kocaman bir şaşkınlık.
İneceğim durağa gelince oturduğum yerden kalktım. Otobüsün basamaklarından inerken birden bire ayağımda bir sızı hissettim. Ayağımın burkulması beni hazırlıksız yakalamıştı. O refleksle etraftaki bir şeye tutunmaya çalıştım. Neyse ki kolumdan sertçe biri tutmuştu ve herkesin içinde düşüp rezil olmamı engellemişti.
"Dikkatli olmalısın." Dedi otobüsten inmeme yardımcı olduktan sonra
"Teşekkür ederim. Biraz dalgındım. Fark edememişim."
"Bu arada ben Jason." Dedi mavi gözleriyle gülümseyerek.
"tessa." Bende ona gülümsemiştim.
"..İstersen gideceğin yere kadar eşlik edebilirim."
"Çok teşekkür ederim ama buraya çok yakın. Zahmet etmene gerek yok."
Kısa bir bakışmanın sonunda;
"Peki o zaman." Dedi yüzünü yere eğip.
Ben hep böyleydim. Karşımdaki tüm fırsatları teperdim. Jason benden bir teşekkür daveti bekliyordu ama ben onu çağırmaya cesaret edemiyordum.
"Görüşürüz" dedi ve elindeki çantasını sırtına aldı.
"Şey... belki teşekkür etmek için bir şeyler ısmarlarım ne dersin?"
Bunu ben mi söylemiştim?
"Buna gerek yok aslında ama..."
"Eğer numaranı verirsen müsait olduğun bir gün sana yemek ısmarlarım."
"Pekala."
Numaralarımızı aldıktan sonra ona hoşça kal deyip iş yerinin yolunu tuttum. Sabah sabah neydi bu Allah aşkına? Ne zamandan beri hiç tanımadığım birinin numarasını alıyordum?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Loving him is RED(Tamamlandı)
FanfictionSadece okul için ingiltere'ye gelmiştim. Yatılı bir okuldu. Her şey normal olacaktı benim için. Taaa ki Kıvırcık kafanın biri üzerime kahvesini dökene dek. Peki neden o şu an sahnede şarkı söylerken, ben onun sonra ki performansı için kıyafet seç...