ARKADAŞLAR UMARIM BEĞENİRSİNİZ VE HİKAYE HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİNİZİ DE BELİRTİRSENİZ ÇOK SEVİNİRİM ŞİMDİDEN HEPİNİZE TEŞEKKÜRLER <3 <3
Defne bacağına sarılmış olan çocukla resmen olduğu yerde çivilenmiş, çocuğun ağzından çıkan kelimelerin bile farkında değildi. Aslında şuan fazlasıyla komik gözüküyordu. Sanki daha önce hiç çocuk görmemiş gibi ve ağzıyla beraber orantılı açılmış gözleriyle bacağındaki çocuğa odaklanmıştı. Sonunda Kılıcın sesiyle kendine gelebilmişti. 'Gel bakalım aslanım' deyip çocuğu kucağına almıştı. Defne daha ne kadar şaşırabiliceğini bilmiyordu. Yaklaşık 2 saat öncesinde kendine kötü davranan adam gitmiş de yerine başkası gelmişti sanki. Mert ise karşısındaki adamın yanağından öpüp her zamanki bilmiş tavırlarıyla konuşmaya başlamıştı. 'Asyanım kim bu güyey kız ? Yoksa annemin aykadaşı mı ?' deyip kocaman mavi gözleriyle Kılıcın gözlerine bakıp cevap beklemişti. Defne daha demin, ne kadar daha şaşırabileceğini düşünmüş fakat daha demin yaşadığı olaydan sonra şaşıracağını düşünmemişti. Fakat bu mavi gözlü yakışıklı ve tatlı çocuk Defnenin bu tezini çürütmüştü. Acaba bu çocuk Kılıcın oğlu muydu? Peki bu adamın bir oğlu ve karısı varsa ne istiyordu kendisinden? Üstelik parmağında yüzük olduğu hiç dikkatini çekmemişti. Defne kendi düşüncelerine dalmış ve sorularına cevap arıyorken Aynı sırada ise Mert, Kılıcın kucağından inip Defnenin yanına gidip ellerinden tutmuştu. Defne aniden ellinin tutulmasıyla irkilmeden edemedi ve sağ ellini küçük avuçlarıyla tutan yakışıklıya ufaklığa baktı. Elini tutan çocuğun mavi gözleri fazlasıyla dikkat çekiciydi.Beyaz tenine fazlasıyla yakışmıştı mavi gözleri. Küçük burnu, büzmüş olduğu dudakları ve düşündüğünü belli eden kaşlarıyla oda kendisine bakıyordu. 'Güzey hanıym benimle tanıyışmıycakmısın?' Defne elini tutan çocuğun sevimliliğine daha fazla dayanamayıp dizlerini kırıp,ufaklıkla aynı boya geldi ve karşısında gözleri gökyüzünü anımsatan ufaklığa cevap verdi,tüm samimiyeti ve içtenliğiyle. 'Tabii ki tanışmak isterim. Böyle bir yakışıklıyı hayatımda görmek beni memnun eder. Ben Defne küçük adam.' Defne karşısındaki çocuk sayesinde kendini fazlasıyla mutlu ve huzurlu hissediyordu ki biran için Kılıcı bile unutmuştu. Mert kendisine edilen iltifatlarla daha da bir dikleşmiş ve küçük burnunu gururla yukarı kaldırmıştı. 'Bende memyun oluyuym senin gibi güzey biy kıyı hayatımda göymekten' diyerek otuz iki diş sırıttı Defneye. Defne bu güzel manzaraya ve çocuğun tatlı tatlı konuşmasına dayanamayıp kahkaha atmaya başlamıştı. Fakat unuttuğu adam kolundan tutup sürükleyerek Defneye hatırlatmıştı kendisini. Zaten Defne nasıl unutabilirdi ki umutlarının katilini. Kılıç karşısındaki manzarayı çatık kaşlarıyla izlemiş ve öfkesi giderek artmıştı. Helede hayatını mahfetmek için getirdiği kızın kahkahalarını duymak içindeki kini ve nefreti harmanlamış, alması gereken intikamı hatırlatmıştı. Defneyi kolundan tuttuğu gibi yukarıdaki kata çıkartmış ve misafir odasına götürmeye başlamıştı. Yukarıda kendi odası,Lamianın odası, misafir odası ve birde banyo vardı. Misafir odasının önüne gelip kapıyı açtı ve Defneyi tanıdığından beri yaptığı şeyi yapıp Defneyi içeri fırlattı. Defne bu fırlatılmalara alıştığı için sendelenip ayakta durmayı başardı. Arkasını dönerek Kılıcın gözlerinin içine baktı. Korkmadan,çekinmeden,nefretle birde kırgınlıkla baktı geceyi anımsatan karanlık gözlere. Kılıç denen vicdanı körelmiş adam geçmşini hatırlatıyordu ona. Unutmaya çalıştığı fakat ne yaparsa yapsın unutamadığı geçmişini. Acı veriyordu. Neden kendisine acı çektirmek istiyordu? Merak ettiği tek şey buydu. Karşısındaki adam fazlasıyla yakışıklı ve dikkat çekiciydi. Bunu inkar edemezdi ama bu adamı ilk defa gördüğü gerçeğini değiştirmiyordu. Daha fazla dayanamadı ve konuşmaya başladı. 'Ne istiyorsun benden? Kimsin? Nereden tanıyorsun beni? Yalvarırım cevap ver artık, neden suçlandığımı, neden senin gibi vicdanı olamayan bir adamın nefretine maruz kaldığımı bilmek hakkım. Ne olur cevap ver artık. Yoruldum. Anlıyor musun yoruldum.' Defne konuşmanın sonlarına doğru gözlerinin dolmasına ve dizlerinin üzerine çökmesine mani olamadı. Şimdi gördüğü tek şey Kılıcın ayaklarıydı. Başını kaldırmadı ve öyle durmaya devam etti. Kılıç ise bu kızın kendisiyle nasıl böyle konuşabildiğini merak etti ve bu kızı takdirde etti. Gerçekten çok güzel oynuyordu. Ayaklarının önünde başını yere eğmiş olan kızın dediği gibi onun vicdanı yoktu. Kaybetmişti vicdanını. Oda böyle bir insan olmak istemezdi. Mecbur bırakılmıştı. Fakat bu durumdan şikayetçi değildi. Güçlü olmak istiyorsa bir insan zaafı olmamalıydı Kılıca göre. Merhamet edeceği son insan bile değildi bu kız. O yüzden bu hayatı zindan edecekti bu kıza. Ne pahasına olursa olsun bu kızın hayatını mahffedecekti. Kimse kendisine ve sevdiklerine merhamet etmemişti.Kılıçta etmiyecekti. Yalnız Kılıcın unuttuğu bir şey vardı ki o da kaderin oyunuydu. Kader öyle bir örmüştüki ağlarını ne Kılıcın nede Defnenin gücü yeterdi bu oyunu bozmaya. Üstelik her insan hata yapabilirdi. Var mıydı bu hayatta dört dörtlük insan? Hayır yoktu. Hatasız kul olmazdı ama yapılan hatalardan ders çıkartmasını da bilmeliydi insan.Kılıçta hata yapmıştı ve bu hata ya hayatının sonu ya da başlangıcı olacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK UMUTLAR
Teen FictionKaranlık çöküyor yine, gecenin belirtisi olan karanlık, ve ben yine bu karanlık gecede yılmadan tekrardan kuruyorum hayallerimi, umut ederek ve duayla destekleyerek kuruyorum hayallerimi, bir gün gerçekleşmesi dileğiyle. Zaten yaşadığımız her yer um...