ARKADAŞLAR BİRAZ GEÇ OLDU AMA KUSURA BAKMAYIN LÜTFEN
VE YANLIŞLARIM VARSA AFFOLA VE İYİ OKUMALAR UMARIM BEĞENİRSİNİZ :))
DEFNENİN AĞZINDAN
Kılıcın kulağıma fısıldadığı ve duyduğum sözlerle tüm umutlarım kararmıştı. 'Şimdi nereye gidiyoruz biliyor musun? Dur dur ben söyleyeyim sen kendini yorma nasıl olsa gece uzun. Senin güzel hünerlerini görmeye gidiyoruz. Ama bana kimseye göstermediğin hünerlerini göstereceksin. Eminim bu konularda fazlasıyla tecrübelisindir' dedi. Alaycı sözleriyle. Farkında değildi yerle bir olduğumun ya da göremiyordu gözlerindeki nefret ve öfke perdesinden dolayı. Ama hak etmemiştim bu sözleri ve diğer söylediklerini. Şimdi ise tüm nefreti ve öfkesiyle sıralamıştı zehirli sözlerini. ' SÖYLESENE LAN NE KADARA SATTIN RUHUNU,BEDENİNİ? NE KADARA SATTIN LAN ONURUNU, ŞEREFİNİ,GURURUNU? Gerçi bunların senden olduğundan bile şüpheliyim. Yazık lan yazık' sözlerini bitirdikten sonra öyle bir savurmuşutuki beni ellerimin ve dizlerimin üzerine düşmüştüm. Gözlerimdeki yaşlar ise çoktan başlamıştı akmaya. Bardaki tüm insanlar susmuş bizi izliyorlardı. Kimileri acıyan gözlerle bakıyordu, kimileri ise bu durumdan fazlasıyla keyif aldıklarını belli eden memnun gözlerle bakıyordu. Kimse tek kelime bile etmiyordu. Bense hayla düştüğüm yerde bunların bir kabus olmasını umut ediyordum. Olmayacağını bile bile. Kılıç tekrar kolumdan tutup kaldırdı beni. Hiç bir şey söylememe bile müsaade etmeden sürüklemeye başladı. Zaten bir şeyler söyleyecek halim yoktu ki. Kılıç beni sürüklerken Demirle göz göze gelmiştik. Bakışları ifadesizdi. Ama çok kısa biran için gözlerindeki üzülmüşlüğü görmüştüm ya da öyle olmasını hayal etmiştim tam emin değildim. Zaten Kılıç sayesinde tamda bakamamıştım. Bardan çıktığımızda Kılıcın son model arabası kapının önünde hazırdı bile. Ne ara getirtmişti hiç fark etmemiştim. Beni ön kapıyı açıp yolcu koltuğuna fırlatmıştı. Kendide sürücü koltuğuna oturup zaman kaybetmeden gaza basıp arabanın tekerleklerini bile isyan ettirecek şekilde arabayı sürmeye başlamıştı. O kadar hızlı gidiyordu ki geçtiğimiz yerler silik silik gözüküyordu. Oturduğum koltuğun kenarlarını sıkmaktan parmaklarım ağrımaya başlamıştı. Göz yaşlarım bardan çıktığımdan beri durmamıştı. Bu durum Kılıcın umurunda bile değildi. Zaten başından beri bunu söylemiyor muydu? Bu hayatı bana zindan edeceğini söylediği halde ondan bana şefkat göstermesini bekliyordum. Sanırım kafayı yiyordum. Zar zor çıkan sesimle kekeleyerek konuşmaya başladım. 'Yavaşla lü-lüt-fen' ama o benim aksime daha fazla yüklendi gaza. Güçlü olmam gerekiyordu. Her zaman güçlüğü olduğuma inanırdım. Ama Kılıç denen bu adama karşı hiç bir şey yapamıyordum. Bir şey yapmayı bırakın sesimi bile çıkartamıyordum. Birden 3 yıl önce kendi canına kıyan üvey annemin sözleri geldi aklıma. Çok güzel anlatmıştı aslında neden bu hayatı yaşadığımı. Dudaklarımdaki acı tebessümle birden 3 yıl öncesi geldi aklıma.
3 YIL ÖNCE ( DEFNENİN AĞZINDAN )
Yerdeki minderde oturmuş boş boş karşımdaki duvara bakarak düşünüyordum. Neden diğer yaşıtlarım gibi okuyamadığımı,neden dışarı çıkıp oynıyamadığımı,neden daha 15 yaşındayken çalışmak zorunda kaldığımı en çokta neden sevilmediğimi düşünüyordum. Ama her zamanki gibi düşünmekle kalıyordum. Hiç bir cevap bulamıyordum. Ben bunları düşünürken annem geldi. 'Defne kızım gel şöyle otur seninle konuşmak istediğim birkaç şey var.' diyerek karşısındaki koltuğu gösterdi. Bende bir şey demeden karşısına geçip oturdum. Yüzündeki acı gülümseme ve yaşlı gözlerle bakıp konuşmaya başladı. 'Bak Defnem bak güzel kızım sözümü kesmeden dinle beni olur mu ? Artık bende dayanamıyorum.' diyerek bana baktı. Bende kafamı onaylar biçimde sallayıp dediklerini can kulağıyla dinledim. 'Biliyorsun ben senin öz annen değilim. Mehmet denen o pislik adamda öz baban değil. Ama ben yinede onun sana yaptıklarını yapmadım. Evet belki sana hiç şefkat ve sevgi göstermedim ama bir gün bile elde kaldırmadım. Senin suçun yok aslında. Tüm suç benim,babanın ya da kaderin acımasızlığı,bilmiyorum. Bildiğim tek şey sadece senin suçsuz olduğun. Benim suçum çünkü ben istek ve arzularıma yenik düştüm. Baba bile diyemiyceğin o pislik adamın suçu, aç gözlülüğü ve bencil olması. Kaderin acımasızlığı çünkü seni Mehmetin karşısına çıkardı. Yani kızım senin dışında herkes suçlu. Ben Mehmete aşıktım yani öyle sanıyordum. Ama sonradan fark ettim ki ben Mehmete hiç bir zaman aşık olmamışım. Sadece her kız gibi peşimden koşulması,ilgi görmek hoşuma gitmişti. Bende bunu aşk sanmışım Defne. Ben Mehmeten önce kimseyle beraber olmadım. Anlayacağın hayatımı yoluna feda ettiğim insan benim ilkimdi. Mehmetle mahallede tanışmıştık.Birbirimizi görüp beğenmiştik.Mehmet o zamanlarda da kötü bir insandı. Ama bunu bir tek ben anlayamadım. Ailem benim Mehmetle olan ilişkimi onaylamıyordu. Bende güya Mehmeti seviyorum ya ailemi karşıma almak pahasına Mehmetle kaçtım. Biliyorsun Defne ben hayla bunun bedelini ödüyorum. Ben kaçtıktan sonra babam hastalandı. Zaten kısa bir süre sonrada vefat etti. Annemi bile o günden sonra görmedim. Ben babamın mezarına bile gidemedim Defne.' Meral annem hıçıkırarak ağlıyordu. Bende ağlıyordum onunla beraber belki kendi hayatıma belkide Meral anneyle mahkum edildiğimiz hayata bende bilmiyorum sadece ağlıyordum. Meral anne devam etti anlatıklarına. 'Mehmetle kaçtıktan sonra evlendik zaten. Aslında 1 yıl boyunca aramız iyiydi. O zamanlarda da Mehmetin gerçek yüzünü bilmiyordum. Babamın yasınıda atlatmıştım kendimce. Doğrusu Mehmette bana iyi davranıyordu. 1 yıl bittikten sonra Mehmet değişmeye, geç saatlerde gelmeye başladı. Bizim çocuğumuz olmuyordu. Hiç bir zamanda olamıyacaktı. Kısırdım ben. Bende çocuğumuzun olmaması nedeniyle Mehmetin böyle davrandığını düşünmeye başlamıştım. Ama yanılmışım. Mehmet eve içkili gelirdi. Artık bana şiddet uygulamaya da başlamıştı. Neredeyse Allah'ın her günü dayak yiyordum. Gördüğün gibi haylada devam ediyor. Üstelik şerefsiz pislik senide dövüyor be Defne. Aradan 2 yıl falan geçmişti yine bir gün Mehmet eve geldiğinde kucağında bir çocuk vardı. Kucağındaki çocuk sendin. Daha 2 aylık bir şey ya vardın ya yoktun o zamandan bile belliydi güzel bir kız olacağın. Seni kucağıma verip al sana çocuk her gün zırlayıp duruyorsun çocuğum olmuyor diye bundan sonra bu kız senin kızın ne istersen yap dedi ve gitti. Ne yapacağımı şaşırmıştım aslında bi nevide mutlu olmuştum. Mehmet de istiyor ki seni getirdi diye düşünmeye başlamıştım. İşin aslıysa çok farklıymış. Mehmet bir gün telefonda konuşurken öğrendim ki Mehmet seni para karşılığında bir adamdan almış.' Duyduklarıma inanamıyordum. Evet öz ailem olmadıklarını biliyordum ama beni yetimhaneden evlat edindiklerini sanıyordum. Bu duyduklarım çok fazlaydı ama belki ailem beni satmamıştır belki beni arıyorlardır. Allah'ım ne olur ailem yaşıyor olsun, gerçek ailem beni bulup alsın yanına ne olur Allah'ım sen duy sesimi. O kadar çok ağlamıştık ki Meral annemle gözlerimiz kan çanağına dönmüş ve şişmişti. 'Meral anne peki b-be-ni k-kim vermiş a-ilem-mi ? Ne olur ne biliyorsan anlat.' 'Defne bildiğim tek şey seni Mehmete verenlerin öz ailen olmadıkları büyük ihtimalle ailenin düşmanları vardı. Seni de ailenden koparmışlar sanırım intikam almak istemişler ailenden. Çünkü kızım sen buraya geldiğinde kolunda bir künye vardı, Defne yazıyordu. Sanırım bu ismi sana ailen koydu. Bende değiştirmedim. Bende sana Defne dedim. Fakat Mehmet künyeyi gördü ve aldı. Künyen altındı. Kumar oynamaya o zamanlardan başlamıştı Mehmet haliyle künyende altın olunca alıp sattı. Ama bir şey daha vardı sanırım onu sana verme zamanım geldi. Bekle burada geliyorum hemen' deyip kalktı yanımdan. Duyduklarımı hazmedemiyordum. Ne istemişlerdi benden,bizden hayla aklım almıyordu. Meral annem gelip tekrar yanıma oturdu.'Bak kızım birde bu kolye vardı boynunda, bunu Mehmetten saklamıyı başardım. Daha 15 yaşındasın ama sakın pes etme. Ailenden sana kalan tek şey bu kızım. Al bakalım' deyip elindeki kolyeyi uzattı bana. Bu kolye kalp şeklindeydi ve açılıyordu. Üzerinde ise babasının aşkı yazıyordu. Bu yazı gözyaşlarımın daha fazla şiddetlenmesine yol açtı. Kolyeyi açıp baktığımda bir tarafında 4-5 yaşlarında bir erkek çocuğu vardı. Diğer tarafta ise küçük bir bebek vardı. Meral annemin gözlerine baktım. Belki biliyordur kim olduklarını diye. Meral annemde demek istediğimi anlamış olacak ki açıklama yaptı bana. 'Kızım bu bebek sensin' dedi. 'Özür dilerim Defne bu bebeğin kendin olduğunu bile bilmiyorsun. Çocukluğunu çaldık senden affet kızım ne olur affet beni' dedi ve sarıldı bana. İkimizde hıçkırarak ve bağıra bağıra ağlıyorduk. Meral annem ilk defa benle böyle bir konuşma yapıp ilk defa bana kızım demişti. Başıma bir öpücük kondurup başımı avuçlarının içine alıp konuşmaya başladı. Ama gözlerine tarifi imkansız bir çaresizlik ve bitmişlik vardı. 'Bak Defne ne olursa olsun güçlü kalmaya devam edeceksin. Sana güçlü olacaksın deniyorum, çünkü sen zaten çok güçlü ve akıllı bir kızsın o yüzden güçlü kalacaksın. Ailenden umudunu kesme tamam mı? Ne olursa olsun savaşmaktan çekinme. Ben ne güçlü bir kadın olabildim nede senin gibi melek bir kıza layık olabildim. Senden sadece benden nefret etmemeni ve beni affetmeni istiyorum. Senden istediğim son şey bu Defne affet beni olur mu bugün değilse bile bir gün affet beni.' Meral annem alnımdan öpüp kalkmıştı yanımdan. Ben ise ailemden bana kalan son şeyle ve yeşeren umutlarımla daha sıkı tutunmaya çalışmıştım hayatıma.
ŞİMDİKİ ZAMAN
O gün Meral annemi son görüşümdü, o gün kıymıştı kendi canına, o gün bir defa daha kimsesiz kalmıştım koca hayata. Ve eğer beni duyuyorsan Meral Annem ben seni affettim,ben seni çoktan affettim. 'Ne o korkuyor musun? Yazık!! ne bu kendini acındırmaya çalışmalar? Sanki bilerek gelmemişsin gibi. Şimdi kes zırlamayı!!' diyerek bağırmıştı Kılıç. Ancak o zaman farkına varmıştım ağladığımın. Ama yanımdaki vicdanı körelmiş adamın onun yapacaklarımdan korktuğumdan değil, geçmişime ağladığımdan haberi yoktu. Ama Meral annemin dediği gibi yılmıycaktım. Daha ailemi bulacaktım.
Hava iyice kararmıştı ve biz daha yoldaydık. Sanırım İstanbuldan çıkmıştık. Ya da hayla İstanbuldaydık bilmiyorum. Çünkü geçtiğimiz yerler hep ağaçlarla dolu bir yerdi.Aradan 10 dk geçmişti ki iki katlı bir evin önünde durduk. Bu evin bahçesi o kadar güzeldi ki sanki insan cennette düşmüştü. Birden yüzümde bir tebessüm oluştu. Hayaller kurardım çocukken ve tamda hayallerimdeki gibi bir yerdeydim. Fakat yüzümdeki gülümseme aniden soldu. Çünkü benim hayallerim bile karanlığa gömülmüş ve hapsolmuştu. Çünkü Kılıcında dediği gibi onun yanı benim için sadece cehennem olabilirdi. Kılıç önden gidip kapıyı açmıştı ve bir kere bile arkasına bakmamıştı. Bende daha fazla durmayıp peşinden gittim. İçeri girdiğimizde içerisinin de en az dışarısı kadar güzel olduğunu fark ettim. Aslında daha çok siyahlar içinde bir yer bekliyordum ama burası benim beklediğinin aksine o kadar canlı ve şık döşenmişti ki hayran olmamak elde değildi. Kapıdan girdiğimizde sağ tarafta mutfak vardı ve biraz ilerisinde de salon vardı. Mutfağın çaprazında yani Sol tarafta da yukarıya uzanan merdivenler vardı. Buradan görebildiğim kadarıyla bu katta iki kapı daha vardı. Kılıç ise yukarıya gitmişti. Bende mutfağı incelemeye koyulmuştum. O kadar dalmıştım ki bacağıma sarılan şeyle ağzımdan kaçan çığlığa engel olamamıştım. Bacağıma sarılan şeye baktığımda ise yerimde donup kalmıştım. Her şey bekleyebilirdim fakat tahminen iki yaşlarında bir çocuk ASLA VE ASLA tahmin edemezdim. Üstelik bu çocuğun vicdanı körelmiş bir adamın yanında ne işi vardı? Sanırım cidden Kılıcın yanında kaldığım zaman zarfında kafayı yiyecektim. Ama bu çocuk kimdi??
BÖLÜM SONU
ARKADAŞLAR LÜTFEN TAHMİNLERİNİZİ AÇIKLARSANIZ ÇOK SEVİNİRİM SİZCE BU GİZEMLİ ÇOCUK KİM VE KILICIN YANINDA NE İŞİ OLABİLİR? YORUMLARI ALAYIM LÜTFEN HİKAYEMİ NASIL BULDUĞUNUZU MERAK EDİYORUM VE ŞİMDİDEN HEPİNİZE TEŞEKKÜR EDERİM SEVİLİYORSUNUZ <3 <3
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK UMUTLAR
TienerfictieKaranlık çöküyor yine, gecenin belirtisi olan karanlık, ve ben yine bu karanlık gecede yılmadan tekrardan kuruyorum hayallerimi, umut ederek ve duayla destekleyerek kuruyorum hayallerimi, bir gün gerçekleşmesi dileğiyle. Zaten yaşadığımız her yer um...