"Bazı geceler yalan söylersin, bazı geceler söylemezsin, fakat hepsi aynı hissettirir."
Okulun son zili çaldığında her son sınıfın dikkatini çeken tek bir şey vardı; koridordaki mezuniyet balosu posterleri.
Parlak bir mor arka plan üzerinde dans ediyormuş gibi görünen siyah gölgeler vardı, kocaman lacivert bir yazıyla da balonun tarihi ve sanki kimse bilmiyormuş gibi yeri yazılmış, espri olsun diye de "Kavalyenizi çabuk seçin, herkes mezuniyet kral ve kraliçesi olabilir!" diye bir not düşülmüştü. Bunun tamamen yalan olduğunu tüm dördüncü senedekiler biliyordu, mezuniyet kralı okul ilk açıldığından beri belliydi; Luke Hemmings, şu anda posterlerden birine yaklaşmış ve o kırmızı renkli minik notu -posteri hazırlayan kişinin renk seçimi ne kadar da kötüydü- okumaya çalışan yeşil saçlı çocuğun sevgilisi.
Michael gözlerini kısarak bu iğrenç renk cümbüşü arasındaki küçük kırmızı yazıyı inceledikten sonra geri çekildi ve omzundaki çantasını hafifçe düzeltip koridordaki kalabalığa karıştı, Luke yanında değilken genelde kimse onu pek önemsemezdi zaten, böyle zamanlarda aklına kimsenin onun varlığından bile haberi olmadığı okulun ilk yılları gelirdi. Luke'la çıkmaya başlamaları aniden ilgi çekmesine neden olmuştu. Ne kadar zorbalık görmeseler de okulu eş cinsel çiftlere pek iyi bakmıyordu ancak. Aklına balo geldi, baloya katılsalar ortada bir kraliçe olmayacaktı. Kral ve kral, kesinlikle okulunun onaylamayacağı bir şeydi.
Okulun büyük çıkış kapısına yaklaştığında Michael telefonunun çaldığını fark etti. Hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde, arayan Luke'tu. Ekranda Luke'la yıldönümlerinde çektirdikleri fotoğrafı -Luke'un eli Michael'ın belindeydi, Michael o sırada pembe ve mor olan saçlarını Luke'un omzuna yaslamıştı, ikisi de çimenlerin üstündeydi ve gülümsüyordu- görmek onu tüm bu balo düşüncelerinden sonra mutlu eden tek şey olmuştu, fotoğrafı her zamanki gibi daha fazla inceleyemeden telefonu açtı.
"Neredesin, çıktın mı?" diye sordu karşısındaki ses. Michael gülümsedi, bugün pek ortak dersleri olmadığından çok özlemişti onun sesini. "Çıktım sayılır," dedi "bir iki dakikaya yanında olurum."
Arkadan Luke'un arabasının motorunu çalıştırdığını duydu, "Tamam," dedi Luke. "Seni seviyorum."
Belki bu iki kelimeyi Luke ona binlerce kez söylemişti ama yine de bu Michael'ın mutlu olmasını engellemiyordu. Gülümsedi, "Ben de seni seviyorum." dedi telefonu kapamadan önce. Kapıdan çıkarken bile yüzünde o aptal sırıtış vardı, ilk günlerdeki gibi aşıktı ona hâlâ.
Sonunda dışarı çıktığında derin bir nefes aldı, Luke'un arabası her zaman olduğu yerdeydi, ona doğru ilerledi.
Tam ona el sallayacaktı ki Luke'un o tarafa bakmadığını ve arabanın yanında da başka birisinin daha olduğunu gördü; yolcu koltuğunun açık camından eğilmiş, sürücü koltuğundaki Luke'la konuşup gülüşen uzun boylu, esmer bir kız. İnkar etmeyecekti, Michael gizliden gizliye aşırı kıskançtı ve o kızı gördüğü andan itibaren üç saniye içinde aklına bin türlü senaryo getirmiş, hepsinde de sinirlenmişti.
Yüzündeki saf mutluluk gülümsemesinin yerini sahte bir gülüşle doldurup onların yanına ilerledi. "Selam Luke," dedi kızı görmezden gelip. "Geçebilir miyim?"
"Hey, Michael," Luke onun geldiğini yeni fark etmişti, "tabii ki, Arzaylea da şimdi gidiyordu zaten."
Kız dudaklarını büzdü. "Ama beni eve bırakacağına söz vermiştin, Luke. Ailem tüm harçlığımı kestiğinden beri ne otobüs ne de taksiye binebiliyorum ve bu topuklularla yürümek ne kadar zor biliyor musun sen?" Kıkırdadı. "Lütfen, Lukey."
"Pekala," dedi Luke gergince ensesini kaşıyıp. Kız sevinçle arabanın kapısını açtı ve Luke'un yanındaki koltuğa oturdu. "Senin yanında oturmam sorun olmaz değil mi Luke? Sevgilin kızmasın sonra."
Michael sinirden delirmek üzere olsa da Arzaylea'ya gülümsedi, "Tabii ki sorun olmaz." dedi ve arka kapıyı açıp içeri geçti. Kıskanmaması gerekiyordu belki de, sonuçta Luke Michael'dan hoşlanıyordu ama yine de bu hissi engelleyemiyordu.
Luke ve Arzaylea ön koltukta konuşup kahkaha atarken Michael tüm yol boyunca, Arzaylea indikten sonra bile, tek bir kelime etmeyip telefonuyla oynadı ve Luke'un dikiz aynasından ona attığı endişeli bakışları görmezden gelmeye çalıştı.
Eve geldiklerinde de bu tavra devam etti ve Luke'un ona sorduğu soruları kaçamak cevaplarla geçiştirip her kıskançlık sonrası gelen kötü hisle başa çıkmak için yaptığı gibi odasına -aslında burası Luke'la ortak odalarıydı- çıkıp uyumaya çalıştı. Luke içinse bu bir rutin haline gelmişti o yüzden onu umursamadan televizyonu açıp dizisinin yeni bölümünün gelip gelmediğine baktı.
•••••••••••
Michael uyandığında gece olmuştu.
Esnedi ve sağına döndü, yanında Luke vardı ve sadece uyuması bile Michael'ın kalbinin hızla atmasına sebep olabiliyordu. Yeşil saçlı çocuk bir süre gülümseyerek onu izledikten sonra Luke gözlerini kırpıştırarak etrafa baktı, Michael'ın karanlıkta bile pencereden gelen minik bir ay ışığıyla parıldayan gözlerini gördü.
"Ne oldu, Mikey?" diye sordu, hala uykusu vardı. "Yok bir şey." dedi Michael elini uzatıp Luke'un uzamakta olan saçlarıyla oynarken. Luke tekrar gözlerini kapadı.
"Beni seviyor musun?"
Sarışın çocuk Michael'a baktı, sorusunu zihninde birkaç kez geçirdi ve ona gülümsedi. "Seni çok seviyorum, Michael." dedi ona yaklaşarak.
Michael yine o saçma duyguyu hissetti, bu kelimeler ne olursa olsun mutlu ediyordu Michael'ı. Yalan olup olmaması umrunda bile değildi.
Başını Luke'un göğsüne gömdü ve tekrar uykuya daldı.
~
İlk defa 300 kelimeyi rahatlıkla geçtim ve 1-2 saat içerisinde tam 777 kelime yazarken neredeyse hiç zorlanmadım. Bu ruh halini sevdim ama ilham perilerim gitmesin lütfen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
homecoming king //muke
FanfictionGörünmez çocuk ve mezuniyet kralı birbirine aşıktır, mezuniyet kraliçesi nerede? {Andy Black'in Homecoming King şarkısından esinlenilmiştir.}