Çığlıklar

15 6 0
                                    

Otobüsten inmiştim ama inmeyi hiç istemiyordum. Onunla aramızdaki sohbet çok keyifliydi ve bunun bitmesini istemezdim. Çocukken bayramlarda ağzınızdaki şekerin hiç bitmemesini istemeniz kadar masum bir şeydi bu. Telefon numarasını istemek çok saçmaydı çünkü sadece yol boyunca yanımda oturan ve keyifle sohbet ettiğim bir kızdı. Annenizin dizine yattığınızda anlattığı masallardaki periler kadar güzel bir kız...

Yaram iyice ilerlemişti ve hâlâ garip sesler duyuyordum. Bu da yetmezmiş gibi üstümde bir halsizlik vardı. İçimde iki taraflı bir savaş çıkmıştı sanki. Vücudum dünya savaşından kalma bir muharebe alanını andırıyordu. Kendimi hem bayılacakmış hem de her an o saçma çikolata reklamlarındaki karakterler misali bir enerji patlaması yaşayacakmış gibi hissediyordum.

Çok garipti ama köpek dişlerim acıyordu. Eğer elimde küçük çocukların yeni dişleri çıkarken ısırdığı o yumuşak oyuncaklardan olsa birkaç saniyede parçalayabilirdim. Tuhaftı… İçimdeki savaş bitmişti; bayılıyordum… Göz kapaklarım kapanırken en son gördüğüm şey babamın beyaz yüzüydü.

* * *

Uyandığımda odamdaydım. Yatağımda yatıyordum. Garip sesler duymaya devam ediyordum. Gözlerim acıyordu ve nefes almakta oldukça zorlanıyordum. Nabzımın düştüğünü hissediyordum ve kalbim atarken acı çekiyordum. Sağ elimi kalbime koymaya çalıştım ama ellerim yatağımın başlığına bağlıydı. Ayaklarıma baktığımda birbirlerine bağlanmış olduklarını gördüm.

Ben ne olduğunu anlamaya çalışırken Kolumdan başlayıp kalbime kadar ilerleyen bir acı dalgası ciğerlerime saplandı. Büyük bir acı çekiyordum. Sanki iç organlarım yırtılıyordu. Avazım çıktığı kadar bağırıyordum. Ellerimin ve ayaklarımın neden bağlı olduğunu anlamıştım; etrafı yıkıp dökmemem için…

Annemle babamın ayak seslerini duyuyordum. İşin garibi seslerini duyamayacak kadar uzakta olmalarıydı, sanki kafamın içinde yürüyorlardı, ayaklarıyla kafatasımı dövüyorlardı
Yeni bir acı dalgası geliyordu. Çok büyük bir acı çekiyordum ve ben tekrar bağırırken annemle babam kapıyı açıp odama girdiler. Babam doğruca pencerenin yanına ilerledi. Dışarıyı gözlüyordu. Sanırım sesimin duyulmasından korkuyorlardı. Ama annem duygu dolu gözlerle bakıyordu bana. Yanıma koşan ablamdı. Doktor olmasına rağmen yaramı anlayabileceğini sanmıyordum.

“Hassiktir!” diye bağırdığında bir şeylerin ters gittiğini anladım. “Baba, yarası beklediğimizden daha büyük… Bunun gibisini ilk defa görüyorum.”
Yaramı görmek için koluma baktım. Bütün damarlarım siyahlaşmıştı ve oldukça belirgindi. Yara omzuma kadar ilerlemişti. Babam, acı çığlıklarımın arasından sesini duyurmayı başarmıştı.

“Bu çocuğun kanının farklı olduğunu söylemiştim.”

“Onu nasıl durduracağım bilmiyorum. Bu ilaç işe yaramaz.”

“Ateş dikeni denedin mi?”

“Ne? Onu öldürmek mi istiyorsunuz,” dedi annem telaşlı bir şekilde. ‘Ateş dikeni…’ Bu bitkiyi daha önce duymuştum. Dikeni ve beyaz çiçeği olan bu bitki üç metre kadar uzayabiliyordu. Ben bunları nereden biliyorum? Siktir! Bu acılar ne zaman bitecek moruk? Bu çiçekle ilgili bitkileri nereden bildiğimi hatırlamıyordum.

“Sinem, bu çocuk bizden ve diğerlerinden daha güçlü… Dayanacağından eminim. Zaten başka çaresi de yok,” dedi babam. Ablam araya girdi ve bilmişçe konuştu:

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 26, 2017 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Soğuk Nefes: Terk-i DiyarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin