ASLINDA OKUYUCUM YOK DİYE YAZMAK İSTEMİYORUM AMA HENÜZ BÖLÜM 1'e YENİ GEÇTİĞİM İÇİN HEMEN DE OKUYUCU BEKLEMEMİN SAÇMA VE ANLAMSIZ OLDUGUNU ANLADIM, UMARIM OKUYUCU KİTLEM FAZLA OLUR, GERÇEKTEN BUNU İSTİYORUM NEYSE, İYİ OKUMALAR!
'Geliyorum!' Telefonu da elime alıp odaya son kez göz attım ve de kendime. Tamam hazırım! Hızlı adımlar atıp kapıda bekliyen Eddie'nin yanına ulaştım. 'Tanrı aşkına, bebeğim tam anlamıyla yarım saattir buradayım. Belki de daha fazla.' biraz durdu... Dudağını ısırdı ve devam etti 'Fakat buna değişmiş, mükemmel görünüyorsun.' Elinden tutup tüm dişlerimi göstererek güldüm ve dudağının kenarına öpücük kondurdum. Anahtarı çantama atıp kapıyı yavaşça kapattım ve Ed'in siyah Range Rover'ına doğru ilerlemeye başladım. Kapımı açıp binmemi beklerken bekletmeden yerimi alıp oturdum. O da vakit kaybetmeden sürücü koltuğuna geçip arabayı çalıştırdı.
'Gerçekten o kimdi?' diye mırıldandım. Bir süre parmaklarıyla direksiyonda ritim tutup bakışlarını karşıdan bana yönlendirdi. 'Dedim ya, eski bir arkadaşım.' keskin bir dil ile söylemişti ve yalan söylediği bariç açıktı. Bu konuyu sonra konuşmayı aklıma not etmiş, kafamı sallayım başımı cama dayadım. Eski bir arkadaşı olmadığını biliyordum çünkü hiçbir eski dost (!) birbirine kin dolu bakışlar yollamazdı. Bu çok saçma. Araba yavaşlamaya başlarken bizimkilerin olduğu bara geldiğimizi anladım. Yol boyunca başka hiç konuşmamış ve bu benim sinirleme dokunmuştu. Araba tamamen durduunda onun arabadan çıkmasını beklemeden elimi kapıya uzatım, fakat o buna izin vermeden kolumu tutup 'Özür dilerim.' diye mırıldandı ve dudağıma uzun bir öpücük kondurdu. Gülümseyip, 'Sorun değil' dedim. Müzik sesi şimdiden kulağımı delercesine etrafta yayılıyor, henüz arabadan bile inmeden ön sevişmeye geçen insanlar görüş alanıma giriyordu. Arabadan indiğimizde Ed'in elini tutup siyah demir kapıya doğru ilerlerken güvenlik olduğunu düşündüğüm adam Ed'in kulağına bir şeyler fısıldadı. Eddie'nin yüzü buz kesilmiş şekle bürünürken, adamın ne dediğini merak etmeye başladım. Kötü bir haber olmalıydi ki, elimi sıkıyor ve yüzünde korku dolu ifade ile kapıya bakıyordu, başını sallayıp elimi biraz daha sıkarak bardan içeri girdik. Avuçlarım git gide acırken dayanamayıp kulağına dıyabileceği şekilde bağırmıştım, 'Ellerimi sıkıyorsun tatlım!' müzik sesi sesimi duyulmayacak hale getirken Eddie bana ve elimize bakıp 'Pardon sevgilim.' diye mırıldandı. Aslında bağırdı fakat sesi kulağıma mırıltı gibi geliyordu. Ellerini biraz gevşetirken bizimkilerin olduğu masaya doğru ilerledik.
'Hey Allison! Seni özledim bebeğim.' Milla yanıma yaklaşıp kolarını bedenime sardı. Kraliçeleri kıskandıracak derecede olan güzelliği, şuan giydiği kırmızı bel dekolteli elbisesi ile büyüleyici olmuştu. 'Bende seni özledim Mill, mükemmel olmuşsun.' Kahkaha atıp, 'Seni sürtük! Yine beni gölgede bırakıyorsun.' diyerek bana her zaman olduğu gibi iltifatlarını sıraladı. Onu seviyordum, iyi bir dost ve iyi bir eğlenceli kardeş olabiliyordu. Gözüm etraftakileri tararken, Molly, Jack, James, ve Ed'in cok sevgili eski dostunun (!) birlikte oturup konuştuklarını gördüm. Molly, Milla'nın ardından lafa atladı 'Seni görmek güzel Allison, bak seni kiminle tanıştıracağım.' diyerek Ed'in arkadaşını gösterdi. 'Bu Harry, eskilerden.' diyerek Ed'e baktı. Eddie bayağı sinirli gözüksede belli etmemeye çalışıyor ve gülümsüyordu. Harry elini uzatarak, 'Tanıştığıma sevindim All.' duraksadı ve devam etti, 'Ah pardon, sana All diyebilirim öyle değil mi?' Sesi boğuk, yavaş ve dikkatli çıkmıştı. Sanki bir şey saklıyormuş gibi konuşuyordu. Ve All konusuna gelirsek bana sadece Ed, All derdi. Ed'e baktığımda elini yumruk yapmış her an saldırabilecek kadar sinirli duruyordu. 'Belki.' diye mırıldandım ve elini sıkıp sahte gülücükler yollamaya başladım. Ed gibi kolları -vücudu- dövme ile kaplı olmasına rağmen, bu onu korkutucu göstermiş, Ed'deki gibi şirin kılmamıştı.
Barmenden bir içki isteyip, Jack ile konuşmaya başlamıştım. Her konuşmasında elleri ile siyah düz saçlarını düzeltip etrafa koyu mavi gözleri ile ben çok mükemmelim havası saçıyordu. Eğer Eddie ile çıkmasaydım, Jack'e yavşardım. Barmenden içkimi alıp bizimkilerin yanına gittik. Eddie ve Harry ortalarda gözükmüyorlardı. Molly'nin yanına gidip, 'Eddie'yi gördün mü?' diye konuştum. masada Sadece biz kalmıştık. Jack'e baktığımda yanda pembe saçları ile dikkat çeken kızı sömürüyordu, James ise Milly ile dans ediyorlardı. Molly 'Dışarı çıktılar.' diyerek sorumu cevapsız bırakmamış fakat hemen ardından yanda duran sarışın çocukla konuşmaya başlayıp beni yalnız bıraktı. Çantamda titreyen bir şey fark ettiğimde, telefon oldugunu anlamak uzun sürmemiş, aynı anda çantamdan telefonu çıkarıp, müzik sesinin oldugundan biraz daha az geldiği koridorda yürüyüp, yapışkan bedenleri de atlattığımda telefonu elime aldım. Fakat telefon artık çalmıyordu. En son arayanlara baktığımda tanımadığğım bir numara ile karşılaştım, numarayı arayacakken telefonuma gelen mesaj ile etrafa bakındım. İleride birbirlerini sömüren birkaç kişiden başka ortalıkta kimse görünmüyordu. Siyah uzun göğüs dekolteli elbisemi gözden geçirip düzelttikten sonra mesaj kutusunu açıp gönderen numaraya baktım. Beni arayan numara ile aynıydı, kendimi daha fazla merakta tutmayım mesajı açtım ve sesli bir şekilde okumaya başladım. 'Elbiseni beğendim, fakat sevgilin hakkında aynı şeyi söyleyemeyeceğim. Senin gibi bir kız arkadaşım olsaydı ben başka kızla yatmazdım.' Gözümüm dolmaya başlarken birinin şaka yaptığını aklıma getirmeye çalışıyordum. Ed asla ama asla beni aldatmaz, üç senede onu iyi tanımıştım. Numarayı aradığımda kapalı çıkmıştı. Yan taraftaki lavaboya adımlayım, aynada kendime birkaç kez baktım. Gözlerimin kızarmasından başka kötü bir yanım yoktu. Ben iyi görünüyordum. Güzel.
Yaklaşık yarım saat sonra.
'All?' İsmimi ağzından boğuk bir şekilde gelmişti. 'Evet, Harry' diye mırıldandım. Onunla konuşmak istemiyordum, ve onu sevmek gibi bir düşüncem yoktu. Evet biraz ön yargılı oabilriim fakat o gerçekten iyi birine benzemiyordu, yani güvenilir birine benzemediğini söylemeye çalışıyorum. Her neyse boşversenize, Oturduğu yerden biraz daha yanıma kayarak bedenlerimizin birbirine değmeye başladığını hissettim. Ne yapmaya çalışıyordu bilmiyorum fakat Ed'in bir an önnce gelmesini umuyordum. Milla, Molly veya başka biri de gelebilirdi sadece burada Harry ile beraber yalnız oturmak istemiyordum. Tanrım başım da dönüyordu. 'Bir bardak daha almak ister misin?' diye sordu. Bakışlarımı keskin zümrüt gözlerinden ellerindeki bardağa doğru kaydırdım. Şuan ölesiye içmek istiyordum. Ed'in ortalarda görülmemesi mesajın doğruluğu hakkında bana bilgi gösterse de, buna inanmak istemiyordum. İçimi korku,endişe,ve büyük bir oranda acı kaplarken Harry'nin sorusunu yanıtlamadan elindeki bardağı alıp kafama dikmiştim. Bir dikişte bitirdiğim için hem vücudumda titreme hem de boğazımda oluşan yanma hissi çoğalmıştı. Memnun olmuşcasına gülümseyip bardağımı yeniledi. Ve ben biraz daha içtim bir tane daha ve bir tane daha. Bu kaçıncı bardağım bilmiyorum fakat bayağı içtiğimi ve Ed'in hala ortalarda gözükmediğini biliyordum. Milla, James ve Jack bardan ayrılıp dağılmıştardı. Saat bayağı geç olmuş ve ben Ed'i hala bekliyordum. Harry ise hala dibimde oturup gittikçe bana yaklaşıyordu fakat ben bunu önemseyemeyecek kadar sarhoş olmuşken bir hata yapmaktan korkuyordum. 'Eddie ne zaman gelir?' diyerek Harry'nin kulağına fısıldadım. Elini belime yerleştirip kulak mememde dudaklarını gezdirdi, 'Bekleme derim, işi çıktı.' diye boğuk bir şekilde konuştu. Ayağı kalkmaya çalıştım fakat dengemi sağlayamadan kalktığım gibi geri düştüm. Harry ufak çaplı bir kahkaha atarak beni kucağına aldı. 'All, bebeğim...' diyerek fısıldadı ve başını bynuma gömdü. Beynim jole kıvamına gelmişken sanki etraftaki herkes gitmiş, müzik yokmuş gibi hissettim. 'Harry, bırak.' diyerek inledim fakat o köprücük kemiğimi kemirmeye başlamış orada mükemmel bir eser bırakmak ile uğraşıyordu. Canım acırken 'Lanet olsun bırak!' diye baırdım fakat dediğimi ben bile zor duymaya başlamıştım. Başını olumsuz anlamda salladı ve konuştu. 'Sadece biraz eğleneceğiz.'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LATER
FanfictionBeklentiler içinde büyüdüğümüzü, her seyin daha fazlasını istediğimizi hiç kabul ettik mi? Peki bizden daha kötü durumda olan insanları aklımıza getirdik mi? Mesela yaşadığı her saniye ölümü düşünen, hayatının üç saniyede yıkılışını izleyen, mükemme...