Gözlerim o gün sen de ne gördüyse,bir daha asla görmediler

36 2 0
                                    


   Burak akşama doğru geldi . Babasının jeepini almış. Hayır senin boyun nasıl yetiyor da bu koca arabayı sürüyorsun. Neyse bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete. Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçiş cidden kıyamet yalnız. Bide Etiler trafiği, üzerine eklenince ortalama bir buçuk saat bu salakla arabada tıkıştık. En sonunda önünde uzuncana kuyruk olan bir restoranın önünde durduk. Vale hemen aldı arabayı. Şöyle bir bakındım etrafıma. iki katlı tamamen ahşaptan bir bina. Giriş merdivenlerinin hemen yanında kocaman bir verandası var. Masalar ahşap,sandalyeler ahşap. Giriş kapısı bu mekana göre oldukça dar, kalıplı güvenlikler tarafından korunuyor resmen. Giriş sırasında ki herkes çok şık, mekan baya sade gözüküyor halbuki. Sıranın en başında elinde dosya bir kadın yoklama misali insanları tek tek içeriye alıyor. Kadın çok havalı. İncecik,sarışın yüksek topuklu ayakkabılar giymiş. Yalnız kadın konuşurken insanların yüzüne bakmıyor bile,öyle bir havalarda. Kafası sürekli listede, elindeki kalem bile taşlı maşlı. O kadar açım ki bu sırayı beklemeye ben dayansam, midem dayanmaz. Burak memnuniyetsizliğimi anlar anlamaz sıradaki insanları ite kalka kadına ulaştı. Listeye bakarak kadına bir şeyler anlattı, kadın da başıyla onay verdi. Allah'ım bu salak nasıl oldu da rezervasyon yaptırmayı akıl etti? Ben sıranın sonunda umutsuzca beklerken, kaş göz yaptı hemen çıktım sıradan havalı havalı girişe yürüdüm. Restorana girer girmez bu sefer başka bir afet hostes kız bize eşlik etti. Üst katta 2 kişilik bir masaya yerleştirdi bizi. İçerisi enfes gözüküyor. Bahçede olduğu gibi burada da bütün masalar açık renk ahşaptan. İki kişilik masa bile o kadar büyük ki rahatlıkla 4 kişi otururuz. Tavanda sarkıt, kocaman taşsız ama gösterişli avizeler var. Etrafa loş ışık yayıyorlar. Duvardaki devasal aynalarlada dekorasyonu tamamlamışlar. Ben kebapçıya gideriz diye düşünürken, çocuk beni magazin programlarında ünlülerin çıkarken görüntülendiği şu ünlü steak housa getirmiş. Ben bu aralar baya cahil kaldım bu tarz yerlere. Sağımda solumda kim oturuyor diye inceleme yaparken garson geldi dikildi başımıza. Bilmişlik yapıcam ya atıldım hemen. ''Menü alayım lütfen.'' Burada çalışan herkes acayip havalı yalnız. ''Menümüz yok hanımefendi.'' Bizim kurbağa suratlı Burak atıldı, hemen araya girdi. İsimlerini hiç bilmediğim ancak danaya ait olduğunu düşündüğüm bölümlerin isimlerini söyleyerek siparişi verdi. Bana da hiç sormuyor ne yersin diye. Neyse çocuğun erkeklik egosu tatmin olsun, zaten ben ne yiyebileceğimi bile bilmiyorum. Kıyamam armani gömlek falan giymiş. Kafası kadar saat takmış. Bilekte emanet duruyor. Kesin bu da babasınındır. İkimiz de saçma konulardan konuşuyoruz. İstediği kadar süslensin, çocuk konu bile açamıyor. Hep bir hava atma çabasında. Yaz tatilinde gezdiği ülkeleri, açtırdığı şampanyaları anlatıyor.Öz güveni sıfır olan adam haraketleri. Servis baya hızlı çıktı, hemen donattılar masayı. Çeşit çeşit etler, narlı, çevizli ve tulum peynirli kocaman bir salata tabağı efendime söyleyeyim patates tava. Tamam görüntü de hepsi çok lezzetli ancak hangisine çatalımı atsam içleri kanlı kanlı. Burak löp löp yiyor bir yandan gene bana hava atıyor 'kızım et aslında kanlı yenir, steak orjinalinde az pişer.' Bende salatadan falan yemeye çalışıyorum. Yarım saat içinde masada hiç bir şey bırakmadı, benim etleri de yedi. Aç kaldım ama işime geldi. Yemek biter bitmez hadi kalkalım yedin zaten diye tutturdum. Yemek işini kısaca sonlandırmaya götürdüm. Beni oturmaya ikna edemeyince hesabı istedi. Bu anı hiç sevmiyorum işte. Ne olursa olsun hepsini karşı taraf ödeyince kendimi rahatsız hissediyordum. Sanki bende hak talep edebilecek gibi oluyor. O kadar çabaladım ama ödedi hepsini. Hayır bende zaten yemediğim yemeğin hepsini ödemeyi düşünmüyordum da Alman usulü yapabilirdik. ' Eee, burdan ne yapıyoruz? Bir yerler de bir şeyler içelim mi?' Heh. Şimdi nasıl kıvırırım çocuğu kırmadan bilemiyorum. 'Tatlım Helin beni bekliyor, çok samimi bir arkadaşımızın doğum gününe gideceğiz. Ben o arada vakit varken seni de göreyim istedim. Kızı daha fazla bekletmeyeyim. Sen beni bırakır mısın ?' İstediğim kadar kibar konuşmaya çalışayım kaçmayı denediğim çok belli oluyordu. Biraz bozuldu sadece tamam dedi. Çıkışa sessizce yürüdük. Kapıdaki sıra hala devam ediyor. İnsanlar değişmiş ama sıranın uzunluğu hala aynı. Saat kaç olmuş millet yemek yemek için sıra bekliyor hemde kanlı et için! Mekan resmen full. Valeye fişimizi verdik bekliyoruz. Dışardan çok garip gözüktüğümüze eminim. Topuklu ayakkabı giydiğim için Burak bacak boyum kadar duruyor. Bu manzaraya daha fazla katlanmamak için etrafıma bakınıyorum, başımı eğerek sağa sola yürüyorum. Valeler o kadar yogun ki sanırsın bunların hepsi borsacı. Ellerinde telsiz mi telefon mu ne. Sürekli birbirlerini arıyorlar,sen şunu çıkar 7845 yolda falan diyip sağa sola koşuşturuyorlar. Burak'da sıkılmış bir vaziyette of,puf sesler çıkarıyor. Ellerini bir cebine sokuyor,bir kafasını kaşıyor. Kafamı yerden kaldırdım ve ne olduysa o an oldu! Başıma ne geldiyse o an geldi! Gözlerim o gün sen de ne gördüyse, seneler geçti bunları yazıyorum ama inan bir kere daha aynı şeyi görmediler, kalbim aynı duyguyu bir daha hiç hissetmedi! Arzu beni bir daha hiç böyle sarmadı ve ben senden daha çok kimseyi hala sevmedim. Sevemedim.


Et-meHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin