Bölüm 2 : Fenrir

301 13 0
                                    

Gecenin içinde , önüme düz bir şerit gibi yayılan asfaltın zifti, ağaçların arasından yükselmiş ay ışığı altında parlıyor. Sessizlik etrafı kolaçan ederken, soluduğum havaya ait olmayan fısıltılar ilişiyor kulağıma. Bir tilkinin uluması, gecenin içine çivilenip kalıyor. Ve sesler sadece birkaç saniyeliğine kesiliyor. Uzatmak istiyorum, sonsuzluk, sadece bu birkaç saniyeden ibaret olsun istiyorum. Ama, öyle olmuyor.

Korku , değerli bir apolet misali ruhuma dikiliyor. Kalbimin birkaç saniye sonra iflas edecekmiş gibi attığını hissediyorum ; göğüs kafesim parçalanıyor.

Kulağıma havanın sıcak esintisiyle birlikte,bir   kadın çığlığı ilişiyor. Sesi tanıyorum, ve kanım damarlarımı yakarak, dondurmaya başlıyor. Zift kokusunun yükseldiği siyah asfalta bakıyorum. Küçük taşlar eğilmeye başlıyor ve kalbim, büyük bir yükün altında ezilirken, mekan değişiyor.

Dakikalar önümde duran saatin içinden teker teker yere düşerek , toz ve kirle kaplı taş zemine saplanıyor. Ardından kan halini alarak , ayaklarıma doğru akıyor. Bir adım geriye gidiyorum, sonra , aynı kadının çığlığı tekrar kulaklarıma saplanıyor.

Dudaklarım mühürleniyor. Düşünmüyorum, yüzüme yapışan saçlara aldırmadan arkamı dönüp, geniş, yıkık dökük kiremit duvarları olan bir koridorda koşmaya başlıyorum.

Dakikalar saatlere dönüşüp , bir cinayete kurban gitmiş cesetten akarak, ayaklarıma dolanıyor. Bense, o pas kokan koridorda, kendi zamanımdan kaçmaya devam ediyorum.

Çıplak ayaklarım altına batan çöpler canımı yakıyor, gözlerimin önünde çocukluğuma ait , ölü anılar dökülüyor. Sonra , kadının çığlığı , kahkahaya dönüşüyor. Acı bir şekilde gülmeye başlayan bu bilindik ses, midemde ekşi bir tat bırakıyor. Duymak istemiyorum, etrafı kolaçan ediyorum, bir kapı, anılarım arasından açılan bir çıkış yolu için .

Koridor zamanın üzerinde sallanırken , yolun sonu daralmaya başlıyor . Kaçtığım, beynimin en dipsiz bölümüne kanayan tırnaklarım ile gömdüğüm ne varsa, bir çığ halini alıp üzerime gelmeye başlıyor.

Geriye dönmemle, önümde duran boy aynasını fark etmem bir oluyor. Gözlerim, aynada gördüğüm yabancı üzerinde geziniyor. Uzunca , eskimiş beyaz bir gecelik içinde , soluk tenli bir kız çocuğu. En fazla 5 yaşlarında, gözlerinin içinde cenazeler, kayıplar , yitirişler asılı.

"Anne !" Diye bağırıyorum koridorda çınlayan sesin sahibine. "Anne, neredesin ?"

Bütün sesler kesiliyor. Gözlerimi aynadan birkaç saniyeliğine etrafı kolaçan etmek için ayırıp, geri döndüğümde, bu sefer tozlu aynada kendimi görüyorum. Aynı gecelik, aynı ceset kokan gözler, çürümüş bir ten.

Gece, buz kesiyor ; hissediyorum. Koridorda filizlenmeye başlayan kasırgayı sırtımda hissettiğimde, bu hissin çocukluğuma bu kadar hitap etmesi , ruhumu bir ipin ucunda sallandırırken, ayaklarım altındaki dehşet sandalyesini deviriyor. Ve ruhum, çocukluğumun en karanlık tarafının içinden kopup gelen kanlı bir ipin ucunda can çekişmeye başlıyor.

Kasırga şiddetlenirken, ruhuma batan anılara ve açtıkları yaralara aldırmadan etrafa daha dikkatli bakıyorum.

Kiremit duvarlara asılmış gaz lambalarına, bazı yerlerde asılı olan birkaç afiş , ve koridorun seyrek yerlerine bırakılmış iki bank gözüme çarpıyor. Terk edilmiş bir  tünelin içine hapsolmuş olduğumu anlamam uzun zamanımı almıyor.

Kasırga giderek gücünü arttırırken kızıl kahve saçlarım yüzüm etrafını sararak dalgalanmaya başlıyor. Ayaklarıma doğru gözlerimi indirdiğimde, çıplak ayaklarımla dans eden beyaz geceliğin, zamanımın küf kokan kanına bulandığını görüyorum.

KAFES ; GEHENNAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin