Bölüm 1

92 2 2
                                    

Şırnak'ın Beytüşşebap  ilçesinde , Kuzey Irak 'a yakınlığı olan , doruk noktasında devasa mağaraların olduğu ,teröristlerin saklandığı, sınır ötesi operasyonlarla şehit verilen  kır çiçeklerinin yanında kan kokan bir dağ,  Kato dağı...

 Güneşin batışının en güzel izlenebileceği yerlerden birisi, orada bir kayanın dibinde ilerleyen saatle birlikte havanın yavaş yavaş kararması, güneşin ufuk çizgisine doğru alçalması ile birlikte zayıflayıp sönmekte olan ateşe bakıp, sizi bekleyen soğuk ve uzun gecede ona nasıl ihtiyacınız olacağını düşünmek, daha ateşin son demleri geçmeden bile içini saran ürpertiyi hissetmek ve evdeki anne yemeklerinden sonra tadına bir türlü alışılmayan şu balık konservelerinden bir yudum daha almak, bir anlığına da olsa sevgiliyi, arkadaşları, anneyi, babayı göz önünden geçirmek, neredeler, ne yapıyorlar acaba şu an diye ? Acaba onlarda beni düşünüyor mu diye içten içe içerlemektedir. Kato demek sadece geceleri iyiden iyiye bastıran soğukla değil insanı sivri dikenler üstünde oturmaktan beter eden huzursuz bir karanlık, nereden ne zaman geleceği ya da gelip gelmeyeceği bile belli olmayan bir düşmana karşı saatlerce gözlerini karanlığa dikmek, en ufak bir çıtırtı duyabilmek için gecenin o sonsuz sessizliğinde kulağını olabildiğine kabartmak demektir.. Uykunun en feci bastırdığı anlarda düşen göz kapaklarına hükmetmeye çalışmak, lanet olası uykusu kovmak için derin bir nefes alıp soğuk tertemiz dağ havasını ciğerlerine çekmek demektir. Sabah aynı mevzide bulduğun, belki üzerinden yıllar geçmesine rağmen toprağa saplandığı yerde inatla kalakalmış o boş g3 kovanını elinde sıkıp, o kovanı sıkan adamı, bunu neden yaptığını, ne koşullarda yaptığını düşünmek, bu lanet ama ölesiye güzel dağda senden öncede geçen yüzlerce,binlerce geceyi düşünmek, o insanları düşünmek demektir.

Genç kız ,oturmuş bunları düşünüyordu. Kato dağına geldiğinde on iki yaşındaydı.Babası , Mardin 'de ağaydı.Miran ağanın torunuydu.Çok güçlüydüler.Mardin'in en büyük aşireti Hozat aşiretinin ağası Boran ağanın kızıydı.Okula gittiği bir gün kaçırılmıştı.Babasını terör örgütüne destek vermesi için tehdit etmişlerdi.O korkusuz , mert Boran ağa buna göz yummamıştı ve sonuçta kızı kaçırılmış.Dağlarda önce teröristlere zorla hizmet ettirilmiş, sonra da eğitim kamplarına gönderilmişti, terörist olması için..Beş yıl aralarında kalmış olmasına rağmen gözü hep uzaklardaydı.Bir gün babası, amcaları gelip, onu kurtaracaklar diye...Yine o güzel kokulu anasının kokusunu hissedecek , yine onlara sarılacak, konağın küçük hanım ağası olacak diye...

BEŞ YIL ÖNCE

MARDİN HOZAT AŞİRETİNİN KONAĞI ....

Konaktaki hareketlilik dikkati çekiyordu.Lerzan odasında ağlıyordu.Boran ağa , deli danalar gibi ne yapacağını şaşırmış durumda, etrafa adeta saldırıyordu:

_"Yusuf kahyaaaaa...Ne demek? Rojda yok.Okula sen götürmedin mi?Şimdi yok ne demek?"

Yusuf kahya, ne diyeceğini bilemiyordu;

_"Ağam, valla ben okula götürdüm, küçük hanım ağamı...Çıkışta da gittim okula...Ama yoktu.Okulun altını üstüne getirdim.Müdüre, öğretmenlere sordum."Bu gün derslere girmedi, okulda yoktu." dediler.Nasıl iş anlamadım?ağam..."

Boran ağa, tam kahyaya bağıracağı sırada telefonu çaldı.Telefona sinirle baktığında tanımadığı bir numara ısrarla çalıyordu.Sinirle telefonu açtığında, karşıdan bir ses ;

_"Boran ağam, çok sinirlisin...Güzel gızın Rojda'yı bulamadın mı?Arama bence...O yosun gözlü güzel Rojda kızımız bizim yanımızda..."

dediği anda , Boran ağa bir anda sinirle ;

_"Kimsin sen ulan?Benim kızımla ne işin var senin?Söyle nerede isen geliyorum."

Karşı taraftaki ses,bir kahkaha atarak ;

KATO DAĞINDA AŞK...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin