1.Bölüm - Yeniden

242 4 17
                                    

Pinhani – Dön bak dünyaya

Sonbaharın ilk yağmuru pencereme ritmik bir şekilde vururken tek yaptığım kafamın içini mezarlığa dönüştüren düşüncelerimi bastırmaya çalışarak sisli yoldan geçen insanları izlemekti. Sabahın erken saatleri olsa gerekti, sitedeki tüm insanlar işlerine yetişme peşindeydi. Okula gitme zamanımın yakınlaştığını haber ediyordu bu. Huysuzca mırıldanmadan edemedim. Okula gitmeye dair hiçbir isteğim yoktu. Bugün ilk gün olduğu aklıma düştüğünde içimdeki sıkıntı istemsizce arttı. Ne yapacağımı düşünürken derince bir nefes aldım.

Bütün yaz boyunca kendime söz vermiş, toparlanmak için zaman tanımıştım. Yine de uzun süredir harabe olan ruhumu düzeltmek için üç aya değil, rahat bir üç yıla ihtiyacım vardı. Buna rağmen o lanet insanları görmeyecek olmak bana güç veriyordu. Tek sorun, o gücü hissedemiyor oluşumdu. O kadar acizdim ki duygularımı bile hissedemez olmuştum.

Alarmım çaldığında saatlerdir izlediğim pencereden kaldırdım bakışlarımı. Demek saat yediye ulaşmıştı. Kapatmaya bile halim olmadığından alarmımın kendi kendine sonlanmasını bekledim. Bu sırada her seneki geleneğini devam ettiren abim kapımı kırarcasına içeri girdi. Gözleri yatağımda beni arasa da en sonunda pencerenin önündeki divana kıvrılmış beni gördü. Yüzündeki mutlu ifade geçerken halime üzülürcesine ağır adımlarla yanıma geldi.

"Yine mi uyumadın sen?" diye sordu, yanımdaki boşluğa otururken. Sorusunun cevabı gözaltlarımın renginde saklıydı zaten, bu yüzden cevap verme gereği duymadan omuz silktim. Kahverengi gözlerindeki endişe biraz da olsa içimi ısıttı. Beni bu dünyada umursayan tek insan olmayı nasıl başarıyorsun abi? "İlaçlarını kullanmaya devam ediyor musun?"

"Onlar artık bana etki etmiyor," dedim halimden bezmiş bir şekilde. Haplarımı içsem de uyuyamıyordum, içmesem de. Yine de onları içmeye devam ediyordum. En azından kendimi öldürmeme engel oluyorlardı. Çünkü bir şey hissedemeyecek kadar uyuşuk oluyordum. Yüzümü yorgunca sıvazladıktan sonra zorla tebessüm ederek ona baktım. "Merak etme, ben idare ediyorum."

Bir şey diyemedi bir süre. Gece bitirdiğim kitabı inceledi. İsmini görünce güldü. Hayatımı özetleyen bir kitap olduğunu tek kelimeden anlayabiliyordu. Bulantı. Sonra sıkılmış olacak ki tekrardan bana döndü. "Hadi sen de duşunu al, kahvaltıya sakın geç kalma." Emirlerini bana yağdırdıktan sonra odamdan ayrıldı. Ben de dediği gibi duşumu aldım.

Aynamın karşısında saçlarımı kuruturken sarı saçlarımın yıpranmışlığını fark ettim. Eskiden olsa, bir kırığa bile dayanamazdım. Saçlarım her daim bakımlıydı o zamanlar. Şimdi ise kendimi o kadar boş vermiştim ki en son ne zaman kuaföre gittiğimi bile hatırlamıyordum. Her zaman omuz hizasında kullandığım saçlarım uzun kalmıştı. Bu beni rahatsız etse de umursamamaya çalışıyordum.

Giysi odama geçtiğimde yeni okulumun üniformalarının ütülenip asıldığını gördüm. Hangisini giyeceğimi söylemediğim için hepsini hazırlamışlardı. Eski okulumdan daha fazla seçeneği vardı ve gerçekten güzellerdi. Beyaz gömleğin üzerine koyu yeşil ceketi, altına da siyah dar pantolonu giydim. Takımın klaslığını tamamlayan bordo kravatı da boynuma geçirdiğimde tamamdım. Ayakkabılarımın arasından bordo-yeşil şeritli Gucci ayakkabılarımı da giydikten sonra odamdan çıktım. geceden hazırladığım çantamı resmen yerde sürükleyerek merdivenlerden indim. Bu sırada kol saatime baktım. Ah, kahvaltıya geç kalmıştım.

Gereksizce donatılmış masaya geçerken sahte bir tebessümle baktım aileme. Zaten beklediğim tepki çok geçmeden geldi. Babam masadaki tabletinden bir şey okurken kafasını kaldırmadan gözlerini bana çevirdi. "Sekiz dakika geç kaldın. Kendinde bu lüksü nasıl bulabiliyorsun?" diye çıkıştı sertçe. "Senin işe yaramazlığının aksine bizim bir hayatımız var. Seni beklemeyeceğiz."

GİRİFT | ARAFHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin