Merhaba arkadaşlar, öncelikle uzuuun aradan dolayı çok özür diliyorum. Çok yoğun bir on gün yaşadım ve bazı sorunlar oldu. On gün sonra ilk defa bugün wattpad'e girdim. Yorumlarınıza cevap veremedim üzgünüm. Hepinize çok teşekkür ederim. Ve nihayet bilgisayara geçebildim :D
*Annabeth*
Atina sokaklarında yürürken, daha önce yaşadığı hayat bir hayalden ibaretmiş gibi hissediyordu.
Babası, üvey annesi ve kardeşleri, kamp, Luke, Thalia, şu an yanı başında durup elini tutan Percy ile yaşadıkları bile birer hayal gibiydi. Tek ve acı gerçek, Gaia ile yapacacakları savaştı. Nereden başlayacaklarını bilemiyorlardı, belki de kamptayken konuştukları gibi -ona binlerce yıl önceymiş gibi geliyordu- ilk Olimpos Dağı'nı bulmalıydılar. Tek sorun, Annabeth'in öyle bir yer olup olmadığını bilmemesiydi. Tanrılar gibi Olimpos da medeniyet ateşinin yandığı yere taşınıyordu ve ilk dağın hala yerinde olması düşük bir ihtimaldi.
Bunu arkadaşlarına söylediğinde ona hak vermişlerdi. Bu düşünce ile biraz olsun ilerlemiş gibi hissediyordu. Gaia'nın iz bıraktığı bir yeri bulma düşüncesi o kadar sağlıklı olmayabilirdi, Yunanistan'ın her yerinde Gaia'nın, tanrıların ve tanrıçaların, mitolojik yaratıkların ve daha bir çok efsanevi şeyin izi vardı. Öte yandan, Gaia daha önce Olimpos'a savaş açtıysa ki bundan emindi, Olimpos Dağı'nda da izi olmalıydı.
Çok düşünüyorsun dedi iç sesi. Biraz daha devam edersen beynin patlayacak.
İç sesine hak vermeden edemedi.
Etraflarından gülen insanlar, dünyanın az sonra yok olabileceğinin farkında olmadan sabah yürüyüşü yapan aileler geçiyordu. Liman yakındı, balıkçılar açılmaya hazırlanıyordu. Annabeth havayı içine çekti. Şu an görmeyi belki de en çok istediği yerde, annesinin şehri Atina'daydı ama bu şartlar altında görmeyi en az istediği yer olabilirdi.
''Pekala, koca koca harflerle OLİMPOS yazan bir tabela görmeyi bekliyordum ama belli ki yok. Nereye gidiyoruz.?''
Leo ve espri yapma çabaları işte.
Piper elini kaldırdı. ''Acaba işe yerini bildiğimiz ilahi bir yerden mi başlasak? Bir tanrı veya tanrıçanın tapınağı gibi?''
Bir tanrıçanın tapınağı. Atina şehrinde. Bu, Annabeth'in gerçekten görmek istediği tek yer olabilirdi.
''Partenon.'' Bunu diyen Percy'di. ''Athena Tapınağı. Oraya gidebiliriz! Eminim Annbeth yerini biliyordur.''
Yavaşça başını salladı. Fazla araştırma yapmıştı.
Hazel ağrlığını bir sol bacağına, bir sağ bacağına veriyordu. Frank gözlerini bir kafede oturan iki sevgiliye dikmişti. Jason ise dudaklarını yiyor gibi görünüyordu.
''Tamam o zaman, vakit kaybetmeyelim.'' dedi Hazel.
Etrafına bakındı. Nerede olduklarını anlamaya çalışıyordu.
''Pire Limanı'nında olmalıyız. Ve sanırım şu taraftan gidiyoruz.''
Sol tarafta ki bir sokağa girerlerken, Jason birden durdu.
''Şunu gördünüz mü?''
Frank'in ''Ne oluyor?'' demesinden yaklaşık bir saniye sonra Annabeth yere yapıştı.
''Hey!'' diye bağırdı Percy. Annabeth'in yanına koşarak yerden kaldırdı. Hazel ve Frank sırt sıra vermişti. Hazel'ın spathası elindeydi. Frank yayını doğrultmuştu. Leo alev almış gibiydi. Jason'da Annabeth gibi yere düşmüştü. Leo koşup onu kaldırdı.
''Piper nerede?'' diye sordu Hazel.
Bu soru, hepsinin beyninde yankılandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Savaş - Kitap Bir: Abraham Kızı ve Melek ( Percy Jackson fanfiction)
FanficSon bir savaş kalmıştı: Gidenleri geri getirmek, kaybolanları bulmak ve sevdiğini almak için son bir savaş.