4. Bölüm

186 20 6
                                    

Adım seslerimiz ıssız sokakta çıkan tek ses olurken, o yanımda olduğu için kendimi garip bir şekilde güvende hissediyordum. Yaklaşık on beş dakikadır ikimizde ses çıkartmadan sadece yürüyorduk. Benim hakkımda ne düşündüğünü merak ediyordum. Açıkçası ben olsam, tam bir baş belası olduğumu düşünürdüm. Karşılaştığımızdan beri tek yaptığım, huysuz bir çocuk gibi mızmızlanmaktan başka bir şey değildi.

Yolumuzun üzeri yavaş yavaş sokak lambalarıyla aydınlanırken kendimi rahatlamış hissediyordum. Korkunç sokaklar arkamızda kalmaya başlamıştı. Hızlı kalp atışlarım göğüs kafesimi sertçe zorlamaya devam ederken, telefonumun titrediğini zorlukla hissedebilmiştim. Elimi telefonuma götürüp yanıtlama tuşuna basarken, onun tek yaptığı bana anlamsız bir bakış gönderip yürümeye devam etmekti.

“Alo, Jonah?” Fısıltıyla konuştum.

“Jolene, tanrım! Seni çok merak ettim, nerelerdeydin? Aklımı kaçıracaktım.” Cümlelerini nefes almadan arka arkaya sıralarken gülümsedim.

“Endişelenecek bir şey yok,” diye yanıtladım sessizce. Aslında o an endişelenecek bin bir türlü şey sayabilirdim. Jonah, derin bir nefes aldı. “Sana ulaşmaya çalıştım ama sesin gelmiyordu.”

“Neredesin şu an?” diye sordu heyecanla. “Justin’i bulabildin mi?”

Gözümü yoldan ve önümde yürüyen kurtarıcımdan ayırmadan yanıtladım.

“Bulamadım ama henüz pes etmiş değilim. Babamdan bir haber var mı?” Ona haber vermeden böyle bir şeye kalkıştığım için muhtemelen geri döndüğümde beni bin parçaya bölecekti. Tabii yokluğumu fark edebilmişse.

“Resmen çıldırdı diyebilirim. Nereye gittiğini hala ona söylemedim, deli gibi seni arıyor.” İçimde bir anlık pişmanlığı hissetmiştim. Ne kadar kötü olursa olsun, ona bunu yaşatmaya hakkım yoktu.

“Ona söyle, Jonah.”

“Ne demek ‘ona söyle’, gelir ve ne olursa olsun seni İngiltere’ye geri getirir. Bunu yapmamı istediğinden emin misin?”

“Polise gidip hakkımda arama emri çıkarttırmasından daha iyidir.” Diye mırıldandım telefona doğru. Adını bilmediğimden kurtarıcım diye söz ettiğim çocuk arkasına dönüp bana şaşkın bir bakış attığında, kızararak başımı öne eğdim. “Polis” ve “arama emri” kelimelerini aynı cümle içinde kullandığım için muhtemelen kanun kaçağı falan olduğu düşünüyordu.

Jonah derin bir nefes alarak konuştu.

“Tamam bunu yapacağım ama sonradan uyarmadığımı söyleme bana.” Ona vereceğim cevabı düşünürken beklenmedik bir sessizlik olmuştu. “Biliyor musun Jolene, onu senin için endişelenirken gördüğümde gerçekten iyi hissettim. Kulağa çok bencilce geliyor, biliyorum ama umursadığı tek şeyin sevgilisinin göğüsleri olmadığını bilmek hoşuma gitti.” Kıkırdamama engel olmak için dudaklarımı dişledim. Kurtarıcım önümde yürürken, bir anda duraksayıp, telefonumu kapatmam için gözüme bakar olmuştu.

“Her neyse Jonah,” diyerek kestirip attım. “Sana söylediğimi yap ve ona nerede olduğumu söyle. Şimdi kapatmak zorundayım, sana sonra ulaşırım.” Hiçbir şey söylemesine izin vermeden telefonu suratına kapatarak, arka cebime sıkıştırdım.

Kurtarıcım, mükemmel şekilde dizilmiş kirpiklerinin altından bana bakarken, ellerini pantolonunun cebine soktu.

“Her yerde aranan bir kanun kaçağına benzemiyorsun ama eğer öyleysen, beni önceden uyarman gerekirdi.” Dudaklarının arkasında gizlenmiş bembeyaz dişlerini göstererek sırıttığında, o sert duruşunun altında bu gülüşü nasıl gizlediğini düşünmüştüm. Ellerimi göğsümün altında birleştirdim.

While Your Lips Are Still RedHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin