un

959 45 59
                                    

Sabah alarmın sesiyle uyandığımda sanki hala cumartesiymiş gibi hissediyordum.Pazartesi olduğu gerçeğini yok sayarak yataktan kalktım.

Pazartesileri sevmiyordum.Sevmeme nedenim, sıradan insanlar Pazartesi'yi her ne nedenle sevmiyorlarsa; kesinlikle o sebepten değildi.

Sorun,Jitters'da benimle birlikte çalışan çocuktu.

Justin Drew Bieber.

Bu üç kelime bile tüylerimi diken diken ediyordu.Ondan nefret ediyordum fakat bu nefretin sebebi ona özgü bir şey değildi.Genel olarak egolu insanlardan nefret ederdim.Ve Justin denen çocuk, egoludan çok daha fazlasıydı.Söylediği her bir söz insanları kolayca inticebilecek nitelikteydi.

Ona değer vermediğim,hatta tüm gün boyunca mümkün olduğunca onunla konuşmamaya çalıştığım için benim için sorun değildi.İki senedir alıştığımı söyleyebilirdim.

Asıl sorun şu ki,onun için etrafında pervane olan bir sürü insan varken; kendinden başka kimseye değer vermiyor olması hem gülünç hem de nefret edilesiydi.

Kapının önünde son kez kahküllerimi düzeltip arabama bindim.

Radyoda çalan Sia şarkısı, moralimi biraz da olsun düzeltmeye yaramıştı.

Yolda giderken sözleri mırıldanmaya başladım.Açıkçası sabah trafiğini sıkıcılıktan kurtaran bir yöntemdi bu.

(Şarkı multide var)

Party girls don't get hurt
Can't feel anything, when will i learn?
I push it down, push it down

I'm the one 'for good time call'
Phone's blowin' up,ringin' my doorbell
I feel the love, feel the love

Jitters'a varmak üzereydim. Bu kadar çabuk olacağını tahmin etmemiştim.

1,2,3 1,2,3 drink
1,2,3 1,2,3 drink
1,2,3 1,2,3 drink

Arabayı park etmek için otoparka geldiğimde onun arabadan indiğini gördüm.Bu kadar erken saatte gelmeye zahmet etmiş olması mucizeydi.

Throw 'em back, 'till i lose count

Arabayı park ettikten sonra hızlıca kapıya doğru ilerledim.Benimle aynı anda içeri giriyordu.Zoraki olarak günaydım dedim.

Gözleri yere odaklıydı.Normalde coşkulu bir ses tonuyla,hızlı konuşurdu.Bu kez yavaşça günaydın demişti.Onun hakkında neden bu kadar çok şeye dikkat ettiğimi bilmiyordum.

Birinden nefret etmek, hemen hemen birine aşık olmakla aynı şeydi. Sadece tam zıddı duyguları besliyordunuz. Her ikisinde de o kişinin her ayrıntısına dikkat ediyordunuz. Maalesef ki.

Moralinin bozuk olduğunu anlamak için onu iki senedir tanımanız veya başka bir şey gerekmiyordu. Mimikleri oldukça açıktı.

Şu sinir bozucu garson kıyafetlerini giydikten sonra, sormadan edemedim. Nefret ediyor olsam da bir insanı morali bozuk görmeye dayanmazdım.

"Justin?"

"Evet?"

"İyi misin, yani, gerçekten.İyi misin?"

Onunla hiç konuşmadığım için kelimelerimi seçemiyordum.

"Bilmiyorum."

"Beni rahat bırak."

heartbreaker || jelenaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin