6.Bölüm

279 7 5
                                    

Sabah uyandığımda heycanlıydım. Çünkü bu gün annem İstanbul'a geliyordu ona gerçekten ihtiyaçım vardı. Ona başımdan geçenleri anlatmak. Beni en iyi anlayacak kişi eminim annemdi. O benim annem değil, en iyi dostumdu. Yatağımdan hızlıca kalktım. Pencereye doğru yönelerek perdeleri açtım. Pencereyi açıp dışarının havasını içime çektim ve Tanrı'ya dileklerim sundum.
"Bu gün güzel olsun Tanrım" lütfen yanımda ol beni yalnız bırakma "
Daha sonra hızlı adımlarla aşağıya indim. Mutfağı doğru yol aldım daha uyanmamışlardı, Mustafalar bir şeyler atıştırıp hemen hazırlanmaya çıkıcaktım. Ben hazırlanırken annem beni aradı. Ve müjdeli haberi verdi. İstanbul'a gelmişti. Bir buçuk ay sonra annemle görüşecektim. Çok mutluydum. Ve annem bu olaydan Mustafa'yı haber dar etmişti. Halbuki gerek bile yoktu. Annemden nerde beklediğine dair Adresini aldım. Ve hazırlanıp evden çıktım. Annemin olduğu adrese gittim Üsküdar'da bir kafede beni bekliyordu kafenin içine girince gözlerim annemi aradı ve sonunda bana sallanan eli gördüğümde, midemde kelebekler uçuştu koşar adımlarla annemin bulunduğu masaya gittim.
"Anne" dedim kocaman sarıldım.
"Seni çok özlemişim kızım"dedi
"Ah,bende annecim" dedim
"Sana bir süprizim var Deniz"dedi
"Neymiş o yoksa seninle tekrar dönecekmiyim ?"
"Deniz yapma böyle lütfen süprizini bekle" dedi
Ve karşımda Bilge'yi gördüm. En iyi dostum her şeyimi anlatabileceğim bir dost İstanbul'a geleli onunla sadece bir kaç kez telefonda görüşmüştük.
"Ne işin var burda deli kız" diyerek Bilge'ye sarıldım.
"Seni özledim güzel gözlü kardeşim" dedi
Ona bir daha sıkıca sarıldım. Galiba ihtiyacım vardı Bilge'ye çok iyi olmuştu.
Annem yanımızda bir iki saat kaldı onunla vakit geçirdim. Daha sonra bizi yalnız bıraktı. Belki konuşmamız gereken bir şeyler vardır.  Halbuki hiç gerek yoktu ondan bir şey saklayamazdım.
"Eee Deniz anlat yeni okulun nasıl gidiyor?" Dedi Bilge
"Eh aynı ve sıkıcı dersler" dedim yüzümü buruşturarak
"Akıllım sıkıcı derslerden bahsetmiyorum lafı geveleme" dedi
"Ya neyden bahsediyorsunuz" dedi
"Sizin şu yakışıklı çocukla aranız nasıl diyorum" dedi
"Güldüm. Fakat bu soğuk gülüştü.
"Aramızda bir şey yok sadece gıcığın teki ve ondan nefret ediyorum ukala şey" dedim yüzümü buruşturarak
Kahka attı ve
"Bi söz vardır en büyük aşklar ya kavga ya nefretle başlar diye" dedi
"Saçmalama Bilge benim öyle ukala biriyle birlikte olacağımı düşünmüyorsundur umarım" dedim
"Aşk bu ne yapacağı nerden vuracağı belli olmaz" dedi
"Bu konuyu kapatalım benim onunla bir geleceğim olmaz o her gece altında başka bir kızı inleten iğrenç pisliğin teki" dedim
Bilge sadece yamuk bir gülüş attı.
"Bu gece burdayım yarın sabah dönüyorum.  Fazla tehlikeli olmayan bir disco'da eğlenmeyi ne dersin" dedi.
"Sen varsan her yer cennet bana tabiki varım" dedim.
"O zaman anneden izin alıp hazırlanmaya gidelim." Dedi
Annemden izin alıp Mustafa'nın evine yani kaldığım eve getirmiştim.
Bilge, eve ağzı açık şekilde bakıyordu ilk geldiğim gün bende böyle bakakalmıştım.  Odama çıktığımız zaman bana;
"Bu evde mutlu değilmisin şimdi Deniz her şey ayağının altında ve eviniz bizim sokak kadar büyük" dedi
Omuz büktüm
"Evin büyüklüğü umrumda değil mutlu değilim sevdiklerimden uzağım. Aydın'da kutu kadar evde yaşayıp her dakika sevdiklerimle vakit geçirmeyi o kadar özledim ki Bilge" dedim
"Galiba haklısın çok özleniyorsun oralarda" dedi
"Bende oraları çok özlüyorum" dedim
Gözlerimin dolduğunu görünce hemencecik konuyu değişti.
"Hadi hazırlanalım artık" dedi.
Ve yaklaşık bir saat sonra hazırlanmamız bitmişti. Ben mini beyaz şort üstünede beyaz göbek üstü etekleri dantelli olan bir büstiyer giymiştim. Ve kalalarıma kadar gelen bir kot ceket saçlarıma su dalgası şeklinde maşa yapmıştım. Makyaj olarak bol rimel ve kırmızı bir rujla patlatmıştım
Bilge ise dolabımdan siyah kalem etek giymişti üstüne oda göbeği açık şifonlu büstiyer giymişti saçlarını ıslak bitişli yaparak geriye doğru taramıştı borda ruju ve ince kuyruklu eyeliner ile çok çekici görünüyordu.
Ve evden çıktık. Taksiyle disco barın önününe geldiğimizde. Yavaş adımlarla içeri girdik. Saat 22:12 geçiyordu. İçerisi leş gibi içki kokuyordu ve delice dans eden insanlar vardı barmenin önündeki taburelerle konumlanmış masaya oturduk barmanden çerez tabağı ve kola istedik. Evet sadece kola daha şimdiden kafayı dağıtmaya niyetimiz yoktu. Belki sonraki saatlerde bir kadeh olabilirdi. Kolalarımızdan birer yudum alarak çerezleri hüpletmeye  başladık. Ve yerimizde oturarak şarkıya uymaya karar verdik şuan sadece müziğe uyarak kafamı salmaya başladım ve dans pistinden delice dans eden insanları izledim. Şuan ne o kalabalığın arasına girip dans edesim vardı nede içip burayı dağıtasım sakince eğleniyorduk işte.
Aradan bir saat geçmişti. Artık içimdeki canavar buraya uyum sağlamak istiyordu. Diğer insanlar gibi içip delice dans etmek içimdeki canavar  kıvranıyordu. Bu sıkışmış bedenimden çıkmak için ve gözlerimi Bilge'nin gözlerine diktim. Oda bana bakıyordu. Birbirimize gülümsedik şimdi!
Barmenden hafif olan bir içki istedik ve bardaklarımıza koyup içkiyi önümüze sundu. Adını bile tam bilmediğim içkiden bir yudum aldım. Kokusu ve tadı ekşi ama bi okadarda güzel tadı vardı fakat mideme ağrı girdi. İlk defa şu meretin tadına bakıyordum elim yavaşca yukarıya kaldırdım oturduğum yerde ellerimi havaya kaldırarak müziğe eşlik ettim yavaş yavaş içimdeki canavar dışarı çıkıyordu. Bilge'yle ayağa kalkıp dans pistinin oraya geldik. Ve kalabalığın arasına girerek. Bizde dans ettik. Galiba üç şarkıda yorulup tekrar yerimize oturduk. Barmenden aynı içkiyi bir daha istedik içimdeki canavar burayı dağıtmaya kararlıydı ama beynim bunu yapmak için daha çok erken diyordu. Beynim ile canavarın düşünceleri tartışıyordu ve ortalarında ben vardım. Bu canımı yakıyordu. En sonun canavara uydum. Bir,iki,üç deyip kadehleri dikiyordum. Ne diyorduk buna Fondip fondip...
En sonda canavar insafa gelip beni durdurdu. Çünkü zaten istediğini almıştı eğer iki kadeh daha içsem sarhoş olacaktım. Ayakta duracak gücüm vardı. Yüreyebiliyordum. Fakat beynim zonkluyor ve midem bulanıyordu. Bilgeyle en son bardan çıkıp bir taksiye atladık o barın biraz daha aşağısında kalan halaların evinde kalacaktı. O,on beş dakika sonra indi. Ben ise evime devam ettim. Eve geldiğimde. Bacaklarım titriyordu. Ama sarhoş değildim sadece mide bulantım. Ve başım dönüyordu ama bilincim açıktı ve ayaktada durabiliyordum. Ne oluyodu bu sarhoş olmuyoduk o zaman dimi evin kapısını açarak eve girdim. Mustafa'nın bana sırtı dönüktü kapı sesini duyunca hemen arkasına döndü
"Bu halin ne sen böyle bir kız değilsin şu aynada kendine bak sen Deniz misin? Ben seni burada daha iyi olmanı sağlamaya çalışırken sen kendini daha kötüye itiyorsun" diye bağırdı
"Demekki tam anlamıyla babalığı bilimiyorsun" dedim boynumu sağ tarafa bükerek
" Babalık yapmayı senden öğrenecek değilim bir daha o arkadışla görüşmüyorsun hatta Aydın'daki kimseyle görüşmeyeceksin senin hayatın burda" dedi
"Benim kimle görüşüp görüşmeyeceğimi sen karar veremezsin ben bıraktığın küçük kız çoçuğu değilim" dedim sesim bu sefer yükselmişti.
Bu sözümü duyarduymaz sağ yanağıma bir tokat attı bu tokat sadece yüzüme değil kalbimede atılmıştı ben onu affetmeye çalışırken o bana daha kötü davranıyordu.
Tokat sesi kulağımda yankılanırken bir iki saniye gözlerine baktım daha sonra koşar adımlarla odama  çıktım.
"Bunu haketmiyordum düşüncelerim ağırlaştı sadece bu evden koşa koşa çıkmak istiyordum. Ve öylede yaptım sessizce bahçenin arka kapısını kullanarak evden kaçmayı başardım. Sokaklardan yürümeye başladım yürüdüm yürüdüm yürüdüm...
Nereye gittiğimi bilimiyordum yaklaşık on beş dakikadır yürüyordum
"Yavrum ne güzel yürüyorsun inlettin buraları" dedi arkamdan gelen bir adam sesi ve daha sonra o iğrenç kahkası kulaklarımda çınladı. Adımlarımı hızlandırdım. Ağlamamak için kendimi zor tutuyorum Hayır ben güçsüz değildim.
"Hadi ama eğlenmek istiyorum sadece" dedi o iğrenç adam
Nasıl kurtulacaktım. Ben bu pislikten küçüklüğümde kötü bir olay olsa atlı prensimin gelip beni kurtaracağını hayal kurardım. Ama sonunda annem beni kurtarır ve yaramazlıklarıma kızardı. Şimdi ne annem vardı. Nede atlı prensim zaten büyüdükçe bu atlı prens hayali kafamda küçülerek yok olmuştu.
Nefesi bu sefer boynuma dokundu. Leş gibi içiki kokuyordu. Zaten ses tonuda sarhoşluktan yıkılıyordu.
Ben, ben sarhoş değildim sadece düşüncelerimi taşıyamıyordum. Beynim bunları kabul edemiyordu şuan bütün tepkilere kapalıydım.
Eli,bileğimi buldu ve sıkıca kavradı. Beni duvara itti. Sırtım sertce duvara yapıştığı için canım yandı. Beni baştan aşağı süzdü pislik adam en son gözleri dudaklarımda takılı kaldı. "Çok eğleneceğiz" dedi.
İşte bu benim yandığımın resmiydi. Şansım yoktu kurtulamazdım.
Dudaklarını boynuma bastırdı. Gözlerimden yaşlar aktı bir kaç kere ittirmeye çalıştım fakat başaramadım.
"Sen ne hakla ona dokunursun lan piç kurusu" diyerek adamı yere yatırdı ve yumruklarını adamın yüzüne geçirdi. Gözlerimi kısarak beni kurtaran adama baktım, fakat bana arkası dönerek adamı dövüyordu. Nihayet bana yüzünü döndü beni kısa bir süre süzdü. En son titreyen ellerime baktı. Daha sonra yüzüme
"Yunus" dedim kısık ve titrek sesimle benim, atı olmayan kurtarıcım.
Beni kendine çekti. Aramızda yok denecek kadar az mesafe vardı. Bir kaç cm daha yakınlaşsak bedenlerimiz birleşecekti.
"Ne işin var burada gecenin bi köründe bu elbiselerle nasıl dolaşırsın" dedi.
Cevap vermeyerek ona bakmaya devam ettim.
"Aptal aşıklar gibi bakma sana o piç bir şey yaptı mı?" Dedi
Bi an duraksadım ve ona bakmayı kesip kafamı aşağıya indirdim.
" Ah, hayır bir şey yapmadı artık başımın çaresine bakabilirim" dedim
Güldü
"Buna izin vermedim gidemezsin!"
"Nasıl yani"dedim
"Burda yalnız kalamazsın" diyerek bileğimi sıkıca kavrayıp beni arkasından sürükledi diyebilirim
"Canım acıtıyorsun bırak"
"Mızmızlanmayı bırak ve bin" dedi.
Dediğini yaptım ve arabasına bindim. Zaten gecenin bi köründe ona uymaktan başka çarem yoktu.
Oda binerek arabayı çalıştırdı.
"Ah o lanet evimde kalmak istemiyorum" diyerek mırıldandım sanırım beni duymamıştı yada duyupta takmamış desek daha doğru olurdu.
Çok hızlı sürüyordu ve bana bir kelam etmiyordu.
Karnıma ağrılar saplanıyordu. Her defasında kusacak gibi oluyordum. Sanki kırk yıllık içkiciler gibi kadeh kadeh içersem sonun böyle olacağını tahmin etmeliydim mide bulantılarım. Devam ederken;
Araba aniden fren yaptığında, dışarı baktım. Etrafı esk tahta çitlerle çevrilmiş bahçenin tam ortasına konumlanmış tek katlı bi ev vardı bahçenin aydınlatılması sarı ampüllere düşmüştü, fakat  pek ışık vermiyorlardı
"Hadi in" dedi.
Hızlıca kafamı ona çevirdim, ve
"Burası neresi?"dedim
"Güvenle kalabileceğin bir yer" dedi ve bunu derken bana hiç bakmıyordu. Karşıya odaklanmış öyle konuşuyordu.
"Iıı şey burası, senin evin mi?" dedim
Hiç bir şey demedi
"Anladım, burası senin evin" dedim kısık bir sesle"
Ve gözlerimi ondan çekerek yere baktım . Tek yaşadığını biliyordum buda biraz çekinmeme sebep olmuştu. Galiba çekindiğimi anlayarak;
Bana döndü bende yavaşca kafamı döndürerek ona baktım. Beni baştan aşagıya kısca süzdü; ve konuşmaya başladı.
"Merak etme seni yemem bücür, Hadi şimdi in arabadan" dedi.
Bücür kelimesinden nefret ediyordum. Elimi yumruk yaparak sıktım. Fakat sadece sıkmamla kaldı minicik elimle yaptığım yumruğu ona geçirseydim hiç bir şeye yaramayacağını biliyordum.
Arabadan indim ve sakince yürümeye başladım. Topukluların gazabına uğradım. Az daha yere yapışacaktım. Beni belimden tutan bi el olmasaydı.
Sırıtarak bana baktı.
"Daha düz yolda yürümeyi bilmiyorsun senin neyine topuklu" dedi.
"Canım istedi giydim. Yunus sanane" dedim
Yüzündeki sırıtış kayboldu. Ve kapıya doğru yürümeye başladı.
Karnıma yine o pis sancılar girmeye başlamıştı midem çok pis yanıyordu. Ah, benim Allah cezamı versin ne diye içtim ki bu kadar diyerek kendi kendime mırıldanarak söylendim.
İçeri girdiğimde ışıkları açtı hemen salona doğru yürüdüğümde ise baştan aşağı her şey siyahtı. Zaten ne beklenirdiki, böyle çoçuktan çiçekli böcekli rengarek bir ev olmayacağı kesindi.
Mutfakla oturma odası birleşikti. Yani amerikan mutfağıydı.
Koltukların birine oturdum. Oda karşımdaki koltuğa bir iki dakika bile geçmemişken kusacağımı. Hissetim iğrençliğin anısı olacaktı  işte!
"Lavabo nerde?"dedim  ve elimi ağzıma götürdüm.
Köşedeki kapalı kapıyı işaret parmağıyla gösterdi.
Hızlıca ayağa kalktım. Ve işaret ettiği yöne doğru koştum. Kapıyı hızla açarak kendimi içeri attım ardından kapıyı kapattım ve klozet kapağını açtım. Ve iğrençleştiğim anı yaşamaya başladım.
Huyum kursun her kustuktan sonra ağlardım. Şimdide böyle olmuştu galiba bunun nedeni ağzımda kalan o kusmuğun iğrenç tadı  olabilir miydi?
Yunus'un sesini duydum.
"İymisin" dedi.
Sanırım iyi değilim diyerek mırıldandım fakat o duymayacak kadar sessiz söylemiştim.
"İçeri gelmemi istermisin?" dedi
Cevap vermedim.
Bir kere daha kapıyı tıklaktı ve içeri girdi.
Şuan çok komik durumdaydım bunu biliyordum. Akan göz makyajımı söylememe gerek yok herhalde
"Noldu sana böyle diyerek"dedi daha sonra koltuk altlarımdan tutarak beni ayağa kaldırdı.
"Lanet olacası içki beni sarhoş etmesi yerine midemi etti" dedim ve akan göz yaşlarımı elimin tersi ile sildim.
"Sen alkol mu aldın?" dedi
"Bir anlık şeytana uymaya karar vermiştim". Dedim ve güldüm.
"Ah, bücür on sekiz yaş altındakiler tüketemez" bilmiyormusun?"dedi ve devam etti.
"Senin soğuk bir duşa ihtiyacın var"dedi ve beni duşkabinin içine soktu ardından oturmamı sağladı. Ve soğuk suyu üstüme tutdu.
"Su çok soğuk çek şunu üstümden" diyerek bağırdım."
"Ayılman için bu şart" dedi.

🌸
Sabah uyandığımda bayık gözlerle etrafa bakındım. Onun odasında uymuştum. Oturma odasında ki renkler burası içinde geçerliydi. Aklıma yaptığım dün geceki rezilikler geldi. Allah'ım bunların hepsi bir rüya olmasını çok isterdim ama maalesef hepsi gerçekti yataktan yavaşca doğruldum. Yatağın başlığına sırtımı yasladım. Dizlerimi kendime doğru çektim. Dün gece olanları düşündüm. En son kusmuştum. Ve Yunus en sonda halime bakmak için banyoya  girmişti ve beni soğuk suya mağruz  bırakmıştı. Üstüme baktığımda onun kıyafetleri vardı. Olamaz üstümü omu çıkarmıştı.

SEN ON YEDİ YAŞIMSIN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin