Kırmızı. Jimin'in tek odaklanabildiği şey yerde yatan müşterisinin vücudundan kirli fayanslara akmaya devam eden kırmızı sıvıydı.
Hala titrek elleriyle paslı usturayı kavramış, olduğu yerden sadece bakıyordu. Tuhaftı, sanki bir filmde-hatta rüyada gibi- üçüncü kişi açısından görüyordu her şeyi. Kendine geldiğinde ise olan biten olmuştu, olaylar çok taze olmasına rağmen yapılabilecek bir şey kalmamıştı artık.
Park Jimin, 21. yüzyıl Güney Kore'sinde yaşan bir hiç kimseydi. Hatırladığı bir ailesi ya da onu seven arkadaşları yoktu. Bir sevgili ihtimal bile değildi tabi ki tek gecelik yabancıları saymadığınız sürece. Tek sahip olduğu şey yıkık dökük bir berber dükkanıydı.
Hiçlik hissi yok olmuş, yerini korku ve panik kaplamıştı, hemen kalkıp dükkanın küçük mutfağa yöneldi, elinde hala usturanın olduğunu görünce musluğun içine fırlattı ve rulo kağıt havluyu kapıp yeri silmek için odaya geri döndü. İşe yaramıyordu, yer silinmiyordu ve adamın kanaması durmamıştı bile. Ne yapacağını bilemeyip üzerindeki t-shirt'ü çıkardı ve onla silmeye başladı ya da denedi ama etki etmiyordu, kırmızı sıvı sadece daha fazla dağılmıştı. Beyazdan pembenin koyu tonuna dönen kıyafet parçasını orada bıraktı ve daha yeni koltukta oturan, şimdi ise yerde cansız bir şekilde yatan adamı taşımaya, kolundan tutup sürüklemeye çalıştı ama adamın ağırlığı buna engel oluyordu.
Sonunda yaptıklarının gerçekçiliği yüzüne vurdu ve adamın kolunu bırakıp yere çöktü. Gözlerinden akan yaşları ve çıkardığı iğrenç sesleri kendine saklamadı. En azından ağlayabiliyordu.
Bir kazaydı. Her zamanki müşterisi gelmişti ve her zaman ki gibi ona asılmıştı, erkek olmasına rağmen Jimin'in dudaklarını bacak arasında istermiş; bakınız: hetero değilim ama içimde yaşıyorum ve bir sapığım diyen bir tiplemeydi adam. Peki bu sefer farklı olan neydi? Adam içmişti ve bu ona fantazileri yaşamaktan geri tutan korkaklığı geri plana atmıştı. Jimin itmeye çalıştı, ama adam ondan güçlüydü ve genç olan ne yaptığını bile anlamadan adam geri çekilip yere kapaklanmıştı. Nasıl olduğunu hala kavramakta güçlük çekse de Jimin, onu öldürmüştü.
Hak etmişti. Nefsi müdafaaydı. Kazaydı. Peki yeri silmeye çalışıp, vücudu sürükleyen ve kimseyle konuşmayan 22 yaşındaki bir yetime kim inanırdı? İnansalar bile onu hapse atıp olayı kapatmak varken kim uğraşmak isterdi Jimin gibi birini haklı çıkarmakla. Belki paraya aç olan avukatlar. Jimin'in sahip olmadığı paraya.
Ne kadar zaman geçti bilmiyordu ama göz yaşları sonunda akmayı bırakınca ayağa kalktı. Bir geleceği zaten yoktu ve hayatını da o adama saplanan metalle birlikte kaybetmişti. Askıda ki ceketini alıp dışarıya çıktı.
Burda beklemenin bir anlamı yoktu.
-
"이미 민윤기는 죽었어"
-마자막•어거스트 디
ŞİMDİ OKUDUĞUN
So Fresh ☆ yoonmintae
FanfictionJimin'in kayda değer bir geçmişi yok, Taehyung'un kayda değer bir yaşamı yok, Yoongi ise bu iki kişinin kim olduğuna dair bir fikri yok ama yine de aynı arabanın içinde şarkı söyleyerek polisten kaçıyorlar mıydı? İlginç bir şekilde evet. - Hikaye Tr...