Şimdi saçlarımı savuran rüzgar gibiydi, insanlar. Ben onlara tatlı bir esinti verirken, onlar bana fırtına ile geliyor, beni yıkıyorlardı. Şimdi savrulan saçlarım gibi benliğimi savurup, eziyorlardı ayaklarının altında ama, ben yine de fırtınadan sonra onlara gökkuşağı veriyordum.
O fırtınada gözyaşlarım yağmur olup damla damla dökülürken yanaklarımdan, ben yine de gülümsüyordum. Gözlerim ağlarken dudaklarım gülüyordu ama, bu öyle bir gülüştü ki, sanki gözlerimin acısı dudaklarıma vuruyordu. Öyle acı, öyle çaresiz..
Bugün yine bu saatlerde, aynı yerde kapattım gözlerimi semaya. Karanlık.. Beyaz bir karanlık ama bu. Gökyüzünün buğulu ışığını görüyorum şimdi. Buğulu bir beyaz, puslu bir siyahtan her zaman iyidir. Benim hayatımda tıpkı şimdi göz kapaklarımın ardında ulaşan buğulu bir beyaz gibi. Evet, bir beyaza sahibim ama, bir eksiklik vardır ki içimde o beyazı hiçbir zaman tam göstermiyor bana. Bir ay öncesine kadar o buğunun farkında bile değildim ama şimdi, gözlerimi açsam da o buğudan kurtulamıyorum...