Bölüm III

424 12 2
                                    

Genbu Tapınağı

Inoue aradan beş dakika bile geçmeden düşmanını tuzağa düşürmenin bir bebeğin elinden şeker almak kadar kolay olacağını anlamıştı. Nedeni basitti: Adam kibirliydi. Zeytinyağı kadar kaygan nezaketine rağmen kendini herkesin üstünde gördüğü belliydi, kahin şaşıp kalsa da adamın ciddi ciddi onu zayıf gördüğünü anlamıştı. Ya deneyimsizdi ya da beyni ancak bir mercimek büyüklüğündeydi. Avıyla oynadığını sanan avcı rolü yaparak kendini eğlendirmekten Inoue’nin çarpışmanın gidişatını gıdım gıdım değiştirdiğini ruhu duymamıştı.

 Kahinin içinden gülümsedi. Adamın silüetini bir hale gibi çevreleyen sisten bile hemen arkasında köpüren gölün yakıcı su buharlarını görebiliyordu, Inoue’nin yüzünü yalayıp sise karışıyor ve etrafı daha da beyaza boyuyorlardı. Adam bunu fark edemeyecek kadar kendi aptal hayal dünyasında kaybolmuş, ardı arkası kesilmeyen bıçaklarını Inoue’yi tutturması sanki önemli değilmiş gibi öylesine fırlatıyordu. Öyle ki kahinin o kadar da çok kendini savunmasına gerek kalmamıştı, sis sağ olsun konumunu az değiştirmesinin de etkisiyle atılan on bıçaktan en fazla dördü Inoue’nin bulunduğu alana isabet ediyordu.

Zehrin vücudunu tamamen ele geçirmesine az kalmıştı, eline geçirdiği en küçük fırsatı bile değerlendirmeliydi. Adamın yumuşak ama aşağılayıcı kahkahaları sisle birlikte Inoue’nin etrafında dönerken kadın bir an için düşmanının yüzünü görebildi. 

O kadar da çetin ceviz değilmiş. Adam da yaralanmıştı, yüzündeki çiziklerden belli oluyordu. Tapınak Kahini olmasına rağmen Inoue uzun yıllar Tapınak Şövalyeliği yapmıştı, mızrağının gazabından kurtulabilenler kan kaybından ölürlerdi. Savaş teknikleri kahinliğin etkisiyle biraz paslanmış olabilirdi ama bu suikastçi çakmasına yenilecek kadar da yaşlanmamıştı daha. Dişlerini kökünden çatlatacak şekilde sıkarak sisi kontrol etmeye çalıştı, kısa süreliğine bile olsa yeter de artardı bile. Sis, gölden büyük kütleler halinde göğe yükselen dumanla birleştiğinde tüm gücünü toplayarak mızrağına dayandı, beklediği fırsat gelmişti işte.

Bütün vücudunu tanrısına açtı, kendisinin suyun akıp gittiği bir dere yatağı olduğunu canlandırdı aklında. Suyu ve buzu fısıltıdan ibaret bir dua eşliğinde kendine çağırdı.

İfadesiz gözlerini açtığında adamın ağzının sessiz bir çığlıkla açılmış olduğunu gördü, etrafındaki sis az da olsa dağılmıştı. Dikkatli bakmayan biri onun sadece pandomim yaptığını düşünebilirdi ama etrafını saran kalın bir buz kütlesine hapsolmuştu. Gölden bir yılan gibi kıvrılarak uzanan dokunaçlar bir noktadan sonra buza dönüşüyor ve adamı donmuş sarmaşıklar gibi sarıyorlardı.

 Mızrağını adama doğru doğrulttu. “O sizindir.”

Dokunaçlar sanki kahinin dediğini anlamış gibi kıvrıla kıvrıla döndüler ve buzla kaplı bıçak ustasını gölün kaynayan derinliklerine doğru çekmeye başladılar. Kahin muazzam ısıya rağmen buzun erimeyeceğini biliyordu, adama işkence ve ıstırap dolu bir hapishane yaratmıştı.

Inoue oradan uzaklaşırken arkasına bakmadı. “Suyla oynuyordun, bıçak ustası.”

Tanrısının da yardımıyla vücudunu tümüyle zehirden arındırmayı başardı, pek de meşakatli olmamıştı aslında. Tiksintiyle ayaklarının etrafında biriken mürekkep siyahı sıvıya baktı ve bir kez daha zehir kullanmanın daima korkakların yolu olacağı kanısına vardı.

Ardından bir düşünce, karanlıkta yakılan bir mumun alevi gibi zihninin puslu kıvrımlarına sızdı: Herondale.

Okkalı bir küfür savurdu içinden, az kalsın kızı unutuyordu. Güçlerine tamamen kavuştuğu için sisi de kontrol edebilirdi, aklıyla gölün dibini yokladıktan sonra hiç zaman kaybetmeden mızrağını kapıp işe koyularak sisi iradesinin uzantılarıyla araştırmaya başladı. Göğsüne saplanan bir stiletto bıçağı –öğrencisinin kullanmayı en çok sevdiği silahıydı- misali yakıcı bir farkındalık hissi benliğini dürttüğünde şaşkınlıkla sendeledi, Herondale’den yayılan negatif enerji ve her biri diğerinden daha güçlü kin dalgaları onu hazırlıksız yakalamıştı, daha da kötüsü kızın hisleri katlanılamaz acıyla iç içe geçmişti.

Tam sisi kullanıp diğer suikastçiyi de gafil avlama planı aklında şekillenmişken kulakları sisi,  ince enli bir bıçağın erimiş tereyağını kesip geçmesi misali yaran bir kılıcın rüzgarıyla gözleri ardına kadar açıldı. Mızrağını bileğinin tek hareketiyle omzundan çaprazlayarak sırtını delip geçebilecek ölümcül bir darbeyi sakince karşıladı.

 Diğer suikastçinin nefesini ensesinde hissetti. “Bir Tapınak Kahini’nden beklenileceği gibi. Sanırım sizi fazla hafife aldım, Inoue-san.”

 Biraz geç yükledik evet fakat biliyorsunuz bu aralar gündem çalkalanıyor eklemenin doğru olup olmayacağını düşündük hem de Buçuk Bölüm (ara bölümler 1.5 , 2.5 gibi) yapmamızın nasıl olacağını düşünüyoruz. Fikirlerinizi ve hikaye hakkında görüşlerinizi esirgemeyin! Multimedya'da tapınak kahinimiz İnoue'nin dövüştü adam Pariston var :3 

Ai Günceleri: Ai'nin KristaliHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin