1 Aralık 2016 Perşembe
Ezra yere düşen tabak sesleri ile uyandı. Uyku sersemliği ile yatakta doğrulmaya çalışırken kırılan tabak seslerinin annesi yüzünden olduğu aklına geldi ve hızla yataktan kalkıp odasının kapısını kilitledi. Tabaklardan sonra sıra kendisine gelecekti. Hep böyle olmuştu. Ezra'nın annesi -Esmeray- akıl hastasıydı. Hamilelik döneminde başlayan bu illet onu ölene kadar bırakmayacakmış gibi gözüküyordu. Hamileliğinde bir kız çocuğu doğuracağını sanan Esmeray, Ezra doğuduğunda lanetlendiğini düşünmüş, Ezra'yı bebeğinin katili olarak görmüştü. Bu nedenle Ezra, annesine fazla yaklaşmamaya özen gösteriyordu. Çocukluğunda aldığı yaraların güzel bir hatırası olduğu söylenemezdi.
Bir telaş okul kıyafetlerini bulmaya çalışan Ezra, annesinin kapıyı yumruklamasıyla irkildi. "Bu evde olmaman gerekiyor." diye kendi kendine konuşmaya başlamıştı annesi. "Bu evde olmaman gerekiyor, bu evde olmaman gerekiyor, BU EVDE OLMAMAN GEREKİYOR!", sesi yükseldikçe kapıya vuruşu da güçleniyordu. Bir kaçış yolu olmadığını anlayan Ezra, annesini sakinleştrmek için yavaşça kapıya yürüdü. "Anne, lütfen sakin ol. Odada kimse yok. sadece ben; Ezra.". Kapıya vuruş sesi gittikçe yavaşladı. "Ezra? Neden sabah yanıma gelmedin? Sana bir şey olursa ben ne yaparım?" dedi sesi gittikçe yumuşayan annesi. "Hemen geliyorum anne, lütfen beni kahvaltı masasında bekle.". Annesinin cevap vermesin beklemeden giyinmeye başladı. Bir an önce evden çıkmalıydı. Kapısından uzaklaşırken annesi yine kendi kendine konuşuyordu. "Ezra iyi, o çok iyi, çok iyi bir kız, çok iyi bir kız...".
İlk dersin sonuna yetişebilen Ezra, teneffüste notlarını tutmaya başlarken kolidordan tanıdık, coşkulu bir ses duyuldu. "Ezra! Neredeydin? Sabah seni göremedim.". Ekim idi bu. Ezra'nın en yakın arkadaşı. Ekim kısa, darmadağın saçlarını kaşıyarak Ezra'nın yanına geldi. Her zaman Ekim'nin kendine özgü tarzını kıskanmıştı Ezra. Kendisine kalsa saçlarını kısacık kestirir, ve "Ezra" ismini değiştirirdi. Bıkkın bir tavırla söylendi.
"Kaç kere söylemem gerekiyor? "Ezra" ismini sevmiyorum."
"Ama ben seviyorum." diye karşılık verdi Ekim. "Kız arkadaşım varmış gibi hissediyorum."
"Umarım kız olmadığımın farkındasındır Ekim.". Üç yıllık lise hayatı boyunca bu tartışmayı her hafta yapmak zorundaydı. "Umarım bir kızdan daha güzel olduğunuzun farkındasınızdır, Sayın Ezra Anıl Yaşar.". Ekim ciddileştiğinde insanları isim ve soyisimleri ile çağırırdı. Bunu yapması Ezra'nın hoşuna giderdi. Ekim'in gönlünü almak için uzun sarı saçlarını bir bayan gibi savurup "Afferdersiniz genç hanımefendi ama benim gibi bir elf çocuğu ile nasıl bu şekilde konuşursunuz?" diye Ekimi'in en sevdiği seri olan Yüzüklerin Efendisi'ne ufak bir gönderme yapınca ikiside sınıfın ortasında gülmeye başladılar. Sabah yaşananlara karşın Ezra biraz olsun rahatlamıştı ve koca bir teneffüsünü Ekim'in 1500. kez Yüzüklerin Efendisi teorilerini dinlemekle harcamıştı.
Öğle arasında Ezra, Ekim'in sınıfına gelmiş fakat onu bulamamıştı. Tam sınıftan çıkmak üzereyken konuşmak istediği en son kişi onu çağırdı.
"Yo! Ezra!". Bu kişi kırık Türkçe konuşarak havalı olabileceğini düşünen, ingilizcesi berbat, tuhaf kokan sınıf temsilcisi Giray'dan başkası değildi. Giray sınıfın en son sırasında, duvar kenarında otururdu. Fazla kilolu olduğu için ter kokardı ve sınıftaki insanlarla konuşmaktansa kendini öldürmeyi tercih ederdi. Sınıfta konuştuğu tek kişi Ekim'di. "Ekim'in arkadaşı benimde arkadaşımdır." felsefesini uygulayan Giray, Ezra'nın konuşmak istediği en son kişiydi. Kaba davranmak istemediğinden son sıraya doğru yürümeye başladı Ezra.
"Giray, uzun zamandır görüşemiyoruz."
"Sınıf temsilcisi olmak kolay değil. Müdür yardımcısı, hakkında hiçbir fikrim olmayan insanlar için beni çağırıyor, derslere bile zor katılıyorum."
Ezra anladığını belirtmek istercesine kafasını salladı. O sırada Giray'ın tabletindeki görüntü dikkatini çekti. Görüntüde maskeli bir adam vardı. Domuz maskesi mi yoksa köpek maskesi mi olduğunu pek çıkaramasada hoş bir görüntü olmadığını söyleyebilirdi. Tabletine bakıldığını anlayan Giray "Ezra, araştırma yapmayı sever misin?" diye sordu. Giray'ın ses tonu hoşuna gitmediğinden "Bazen." diye kısa bir cevap verdi. Tabletini kapatan Giray uzun bir konuşma yapacakmış gibi derin bir nefes aldı.
"Ezra, biliyorsun ikimizinde ortak arkadaşı Ekim. Bu ne demek biliyor musun? İkimizinde erkek arkadaşı yok." Terli ellerini pantolonuna silip devam etti. "Bir erkekle konuştuğun konuları bir kızla konuşamazsın. Bu yüzden seni daha yakından tanımak istiyorum. Kardeşim diyebileceğim biri olsun istiyorum..."
Tüm bu konuşmayı dinlerken "Umarım tiksinme ifadesi yoktur yüzümde." diye içten içe söylendi Ezra. Giray ile arkadaş olmak mı? Hemde kardeş kadar yakın. Ne diyeceğini bilmeksizin tebessüm etti. Fakat bu minik tebessüm Giray için bir onaylama niteliğindeydi. Umulmadık bir çeviklikle ayağa kalkıp Ezra'ya sarıldı. Ezra o an kendisini 1 aydır yıkanmamış kirli çamaşırların arasında gibi hissetti. Giray bütün kokusunu ve terini Ezra'ya aktardıktan sonra çarpık dişleriyle gülümsedi.
"Eee? Ne düşünüyorsun? Bugün bize gelmek ister misin? Sana göstermek istediğim bir şey var." Ter kokusundan başı dönmeye başlayan Ezra "Sanırım bugünlük geçeceğim. Annemi evde tek bırakamam. Belki başka bir gün." diyip Giray'ın cevap vermesini beklemeden sınıfın kapısına doğru hızlıca yürümeye başladı. Kapıdan çıkarken Giray'ın coşkulu sesi duyuluyordu "Fark etmez bro. Ne zaman istersen. Sana göstermek istediğim şeyi görünce istesende çıkamayacaksın!"
Koridora sağ salim ulaşmanın verdiği gurur ile kantine yol alırken Ekim ile karşılaştı.
"Ezra her yerde seni arıyordum. Neredeydin?"
"İnan bana bugün ölmediysem kolaylıkla ölebileceğimi sanmıyorum." dedi abartılı bir şekilde. Ne hakkında konuştuğuna dair bir fikri olmayan Ekim, omuzlarını silkip Ezra ile kantine doğru yürümeye başladılar. Yolun ortasında Ezra'ya bakıp "Tuhaf kokuyorsun." dedi. Ezra ise tebessüm edip "Giray ile 10 saniye sarılınca böyle koyuyorsun." dedi. Bu cümleden sonra Ekim eve varana kadar Ezra ile dalga geçti.
Ezra için okulda yaşadığı her olay evde yaşadığı ile karşılaştırıldığında daha çekilir oluyordu. Henüz bahçe kapısından içeri girmişti ve şimdiden annesinin çığlıklarını duyuyordu. Yapacak bir şeyi olmadığından anahtar ile kapıyı açtı ve içeri girdi. Henüz kapıyı kapatamadan annesi suratına çiçekleri yerlere saçılmış boş vazoyu fırlattı. Hemen kapıyı kapatmak için arkasını döndüğünde annesi, saçlarından tutup Ezra'yı karanlık odaya sürüklemeye başladı. Karanlık oda Ezra'nın annesinin -akli dengesini yitirmeden önce- çalışma odasıydı. Ezra doğuduğundan beri orda üst üste yığılmış sandıklar, eski yorganlar ve böceklerden başka bir şey yoktu. Tozlar içinde sürüklenirken Ezra, annesine ne kadar acıdığını fark etti. Esmeray ne yaptığını bilmeksizin Ezra'yı boğmaya çalışırken, Ezra kendisini kurtaracak birini bekledi.
Tam o anda açık kapıdan içeri birisinin girdiğini hissetti. Karanlık odaya doğru yavaşça yürüdü giren kişi. Yürüdükçe yer sallanıyordu sanki. İçeri giren adam sakince Esmeray'ı kollarından tutup kaldırdı. Esmeray yerde yatan oğlunu görünce içini çekerek ağlamaya başladı. Adam yavaşça Esmeray'ı odasına çıkardı. Tozlar içinde yatan Ezra'nın gözlerinden sıcak gözyaşları süzüldü. Daha ne kadar dayanabilirdi ki buna?
Yarım saatin ardından adam merdivenlerden sanki kendi eviymiş gibi bir rahatlıkla indi. Ezra ile gözleri buluştuğunda Ezra tebessüm edip kurtarıcısına baktı. Ayağa kalkıp, 1.93 boyundaki siyahlar içindeki adama doğru yürüdü.
"Bu aralar seni yoruyorum öyle değil mi?" dedi utangaç bir tavırla. Adamın koyu mavi gözleri, Ezra'nın yeşil gözleri ile buluştu. Hiçbir yüz ifadesi olmaksızın "Sorun değil." dedi ve arkasına bakmadan kapıya doğru yürüdü. Tam kapıyı kapatıcağı an Ezra'nın sesi duyuldu.
"Teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim Adrian."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kara Kutu
Mystery / ThrillerBirgün normal diye girdiğiniz site tüm insanlığın umutsuzluğunu barındıran bir suç mahalli olduğunu anladığınızda ne yapardınız? Muhtemelen yetkililerden yardım isterdiniz. Fakat siteye girdiğiniz anda sizi izleyen gizemli site çalışanları olduğunu...