Siyah deri koltuğunda oturan Master, tam karşısındaki sandalyede oturan Jim Moriarty'e baktı.
"Seni yeniden görmek güzel Jim."
"Görüşmeyeli uzun zaman oldu."
"Artık başlayabiliriz ?"
"Bir konuğum var."
Odadaki sinir bozucu sessizlik bir kanat sesiyle bozuldu. Yüzü yaralarla kaplı, uzun, sarışın bir adam odanın ortasında belirdi.
"Geç kaldığım için özür dilerim."
...
Dean ve Sam fil sesini andıran bir sesle uyandılar. Karşılarında mavi bir polis kulübesi vardı. Bu biraz garipti. Biraz mı dedim, kesinlikle garipti. Kulübenin kapısı yavaşca açıldı. İçinden papyonlu bir adam ve kısa bir kız çıktı. Adam öne atıldı.
"Sanırım burası Buenos Aires değil ?"
Dean, yatağının yanındaki silahı hızla kapıp adama doğrulttu.
"Sen de kimsin? Bu kulübe de ney !?"
Öğrenilmesi gereken birçok soru vardı.Dean sorusunun cevabını beklemeden bir şişe dolusu kutsal suyu adamın kafasına boşalttı. Adam tek kaşını havaya kaldırdı. Yani çabaladı, kaşı yok denecek kadar azdı. Sonra yüzünde kocaman bir gülümsemeyle :
" Selam, Ben Doctor'um. Bu da Clara !"
"Polis kulübesinin içinde bir doktor mu çıkıyor !?"
"Tardis."
"Ne?"
"Bu Tardis. Bir zaman makinesi. Sanırım anlatmam gereken çok şey var."