0.2

1.3K 94 35
                                    

Bir cana karşı bir can.
Zihnimde bu sözler yankılanırken, sesin nerden geldiğini anlamaya çalışıyordum. Doktor, kaybımın yakın olduğu için Natsu'nun sesini duyabileceğimi söylemişti ama bu ses Natsu'ya ait değildi.
Çevreme baktığımda kimsenin olmadığını gördüm. Kucağımda duran Happy bana sürünüyordu.
"Ha?"
Evet, daha iyi bir tepki verebilirdim. Ama resmen delirmiştim.
"Bir cana karşı bir can Lucy. Kediyi kurtardın."
Kucağımdaki kediye baktım. Ses gerçekti, hayal değildi.
"Sadece onu kurtardım. "
"Bir varis bulmam gerekiyor Lucy. Bu kedi aslında bir kedi değil. Bizden biri, yeryüzüne kedi suretiyle indi. Kehanetteki kişi sensin!"
Konuşan kişi gerçekten saçmalıyordu. Sanırım gerçekten kafayı yiyordum.
"Bunlar gerçek değil. Sakinleş Lucy."
"Bunlar gerçek, sakinleş Lucy Heartfilia."
Evet birazdan kendimi öldürecektim. Duyduğum ses kucağımdakinin bir kedi olmadığını söylüyordu.
"Doğru, ben kedi değilim."
Happy bunları söylediğinde onu kucağımdan fırlatasım gelmişti. Ama şaşkınlıktan hareket etmeyi bırak, konuşamamıştım bile.
"İhtiyarı duydun. Sen yeni varissin. Ve beni kurtarmanın bir ödülü olarak, sana birini diriltme hakkını veriyorum. Bir cana karşı bir can. "
Ben? Birini diriltebilir miydim yani?
"Cevabını tahmin edebiliyorum Lucy. Ancak, dirilteceğin kişiye aşık olduğunu da biliyorum."
Yutkundum. Bu sırrı kendimden bile saklıyordum ben.
"Onu diriltebilirsin. Bu sana güç verecektir. Yakında bizim gibi olacaksın. İnsanlara ölümlerini gösterebilir, zihinsel olarak onları yenebilirsin. Karşında neredeyse kimse kalamaz. Ama."
Tabii ya; her güzel şeyin bir 'ama'sı vardı.
"Eğer dirilteceğin kişi, sana verdiğim süre boyunca geri aşık olmazsa onu geri alırım.''
İşte bu oyunu bozuyordu. Natsu, bana aşık olamazdı. Biz en iyi arkadaştık.
"Birkaç bilgi daha, Natsu da dirildiğinde karanlığı görmüş olacak. O da eskisi gibi olmayacak, güçleri olabilir. Ayrıca ölümsüz de olacak. Onu tekrar öldürebilme hakkı sadece bende var. Bu dünya bir savaş içinde. Sadece sen bihabersin."
Karşımdaki kedinin konuştuğuna mı, yoksa benim hakkımda bu kadar şey bildiğine mi şaşırsam bilmiyordum. Hayal görüyor olmalıydım. Kediler konuşamazdı ki? Hem bir kedi, benim hakkımda bu kadar çok şeyi nerden bilebilirdi? Dünya savaş halinde miydi? Ben nasıl bihaber olabilirdim ki?
"Lucy, çok sorun var biliyorum ama.. Natsu'yu diriltmek istiyorsan, ihtiyarın ve benim vereceğim güçleri kabul etmen gerekiyor."
Derin bir iç çektim. Acaba ne zaman uyanacaktım?
"Bu güçler için seni öldürmek isteyecekler ama eğer doğru kullanabilirsen, kimse karşında kalamaz. Karanlık taraf seni isteyecektir. Bu seçim sana kalmış. Sen sadece varisimizsin."
Gülümsedim. Madem güzel bir rüyaydı, tadını çıkarmalıydım.
"Peki kedi, nasıl kabul edeceğim?"
"Adım Happy, Lucy. Sen koydun."
Aklımdan tamamen çıkmıştı. Sanırım bilinç altım benimle alay ediyordu. Sahi, ben ne zaman uyumuştum ki? 2.5 yıldır toprağında yatmıyordum.
"Pekala Happy. Kabul ediyorum. Eğer Natsu'yu geri getirebilecekse."
Happy gülümsedi. "Rüya olduğunu sanıyorsun değil mi? Ama bunlar bir rüya değil. Hem de hiçbiri. Natsu geri döndüğünde bunu anlayacaksın. "
Bu kedi eğer gerçekse zihnimi okuyor olmalıydı.
"Eğer bir rüya değilse.."
Derin bir nefes aldım. "Natsu'yu dirilt o zaman."
"Varis olmayı kabul ediyor musun Lucy Heartfilia? "
Şaka mıydı bu? Tabii ki ederdim.
"Varis olmayı kabul ediyorum. Ölüm tehdidiyle karşı karşıya gelecek olsam bile."
Happy gözlerini kırpıştırdı.
Bir anlığına gözlerim karardı ve devrildim. Kendimi karanlığa bırakmıştım.

Gözlerimi açtığımda yatağımda yatıyordum. Demek gerçekten bir rüyaydı.
Oysa gerçek olması için her şeyimi feda edebilirdim.
Yataktan doğruldum ve ayağa kalktım. Daha güneş doğmamıştı. Etraf karanlıktı.
Odamdan çıkacakken bir hırıltı dikkatimi dağıttı. Sese doğru döndüğümde rüyamda gördüğüm Happy'nin koltukta uyuduğunu gördüm.
Ne yani? O şey..
Rüya değil miydi?
Happy'e doğru ilerledim. Eğer yine konuşabilirse, rüya değildi. Ve Natsu burdaydı.
Yanına gidip onu dürtmeye başladım. Kalbim delicesine çarparken, içimden konuşabilmesi için dua ediyordum. Ama sonuçtan da ölümüne korkuyordum.
"Happy uyan hadi."
Happy burnunu hareket ettirdi. Cidden çok sevimli gözüküyordu.
"Happy. Benimle konuşur musun?"
Gözlerini açtı ve bana deliymişim gibi baktı. Doğru ya, kediler konuşamazdı.
Ayağa kalktım. Rüya çok gerçekçiydi, etkisinde kalmıştım.
Gözlerim dolmuştu. Natsu'yu tekrar geri getirebilme umudu içimi ısıtmıştı. Ama yalandı işte. Kendimi saçma yalanlarla avutmuştum.
Tam arkamı dönmüş kapıdan çıkarken, delirmeme sebep olan sesi duymuştum.
"Beni neden uyandırdın Luşi?"
O kedi konuşmuştu. Hemde çok sevimli bir şekilde.
"S-sen gerçekten konuşuyorsun.."
"Rüya değildi demiştim. Natsu şuan evinde uyuyor."
Natsu hayattaydı. Natsu geri dönmüştü. Ve ben onu görmek için sabahı beklemeyecektim.
Evden çıkıp deli gibi koşmaya başladım. Öldürüldüğü köprünün diğer tarafında kalıyordu evi. Aslında evlerimiz yakın sayılırdı.
Güneş hala ortaya çıkmamıştı. Etraf zifiri karanlıktı. Koşarken neredeyse düşecektim, sokak lambaları çalışmıyordu. Hiçbir şeyi düzgünce göremiyordum.
Evin önüne gelene kadar son hız koşmuştum. Nefes nefese kalmış bir halde kapıya yöneldim. Yedek anahtarı bende vardı. Yanımdan asla ayırmazdım.
Kapıyı açıp içeri girdim. Kapıyı tekrar kapattığımda ufak bir ses çıkmıştı. Ama uyanmamış oldunu bağırış sesi gelmediğinden anlamıştım.
Aslında hala içimde bir korku vardı. Delirmemeyi umuyordum. Onu tekrar görebilmeyi.
Yavaş yavaş onun odasına doğru ilerledim. Çok korkuyordum. Onu tekrar kaybetmekten.
Başımda katlanılamaz bir ağrı vardı. Başım dönüyor, midem bulanıyor, vücudum titriyordu.
Birazdan yere yığılacak gibiydim.
Odasının kapısı aralıktı. Kapısının önünde kaç dakika kendimle iç savaş verdim, bilmiyorum.
Ama en sonunda, titreyen ellerimle kapıyı açtım.
Oradaydı.
Sakura saçları dağılmış, kolları iki yana açılmış uyuyordu.
Benim sakura kafalım, orada uyuyordu. Toprağın altından daha rahat olmalıydı.
Onun yanına giderken ayaklarıma söz geçiremiyordum. Biran önce kokusunu içime çekmeliydim.
Yatağının başına geçtim ve onu izledim. Bir mucize olmuştu. En değerlim bana geri dönmüştü.
Titreyen, buz kesmiş elimi yanağına koydum. Eskiden sıcak olan yanağı çok soğuktu.
Saçlarının arasına gitti bu sefer elim. Yumuşacık saçları arasında gezdirdim elimi. 3.5 senedir bu an için ölmeyi istemiştim ben.
"Natsu.."
Gözlerimden yaşlar akıyordu. Bu kadar bile kendimi tuttuğuma inanamıyordum.
3.5 senenin ardından ilk defa mutluluktan ağlıyordum. Ona kavuşmuştum. Artık benimleydi. Bir daha gitmesine izin vermeyecektim.
Natsu uyanır gibi oldu.
Kendimi geri çektim, ama çoktan zümrüt yeşili gözlerini açmıştı.
"Lucy?"
İsmimi onun sesinden duymayalı o kadar uzun zaman olmuştu ki.
"Efendim Natsu?"
Gülümsedi. Elini yanağıma getirdi ve okşadı. Bende yanağımı okşayan elini tuttum.
"Beni o karanlıktan kurtardın."
Gittiği yer neresiydi bilmiyorum. Ama korkmuyor değildim.
"Ben orda gerçekleri gördüm Luce. Bana muazzam bir güç verildi. Senin gibi ben de ölümsüzüm. Lanetli kara alevlerim var artık. Beni öldüren piçlerden intikamımı alacağım. "
Bu konuşan Natsu muydu? Onun böyle konuşacağını asla tahmin etmezdim.
Ayrıca ben de mi ölümsüzdüm? Güçlerimi nasıl kullanacağımı bilmiyordum bile. Aslında güçlerim olup olmadığından bile emin değildim.
"Natsu, benim ölümsüz olduğumu da nerden çıkardın?"
Natsu bana 'mal mısın' bakışlarını atmıştı.
"Çok güçlü olacaksın Luce! Bana yardım edeceksin! Ve seninle beraber o piçleri geberteceğiz."
"B-ben kimseyi öldüremem."
"Öldürürsün. Benim için?"
Eğer dirilteceğin kişi, sana verdiğim süre boyunca geri aşık olmazsa onu geri alırım.
Ona yardım etmeliydim. Onu kendime aşık edemezsem ölecekti. Onu tekrar kaybedemezdim.
"Tamam sana yardım edeceğim."
"Bana yardım etmen için bir şey daha gerekli Luce."
"Neymiş o?"
"Benimle yaşayacaksın. Seni koruyacağım."
Bu benim işimi kolaylaştıracaktı. Ona düşündüğünden çok daha büyük bir yardım edecektim.
"Tamam yaşarım."
Natsu güldü. Ama bir sıkıntısı varmış gibi duruyordu.
"Şimdi uyumalıyım Luce. Uzun zamandır uyuyamıyorum."
Gülümsedim. Sanki bir rüya gibiydi. Sahi, bu nasıl mümkün olabilirdi ki?
"Yanında kaliyim mi Natsu?"
Gece ayırt edemediğim gözlerinin rengi sanki değişmişti. Oysa ilk geldiğimde yeşil gibiydi.
"Kendim uyuyabilirim. Defolup gidebilirsin artık. Sabah buraya yerleşirsin."
Defolup gitmek? Daha az önce beni korumak isteyen sakura kafalım; bana defolup gitmemi söylüyordu.
"N-Natsu?"
"Duydun. Hadi kapı orada."
İsteksizce ayağa kalktım. Bunları söylemesi çok garipti. Ama dediğini yapacaktım.
Yavaş yavaş evden çıktım. Evin önünde öylece duruyordum. Evet, Natsu geri dönmüştü. Ama bir anda şeytana dönüşmüş gibiydi.
Belki uykusuz diye böyle davranıyordu. Aldırmak istemiyordum ama bana ilk defa böyle kötü konuşmuştu. İstemeden de olsa kırılmıştım.
Eve doğru yürümeye başladım. Uykum kaçmıştı.
Köprüden geçerken zihnimde Natsu'nun vurulma anı canlanmıştı.
Acaba, hala o yatakta mıydı?
Bunu sabah öğrenecektim. Ya da birileri benim gibi Natsu'yu görene kadar.
Eve girdiğimde Happy'nin uyuyor olduğunu gördüm.
Işığı yakacağım için onu salona yatırdım.
Odama geçtim, ışığı yaktım ve bir bavul çıkardım.
Elbiselerimi yerleştirirken gözüme başucumda duran çerçevedeki Natsu'yla resmimiz gözüme çarptı. Yanıma bunu da alacaktım.
Tamamen hazırlandığımda gün ışımaya başlamıştı. 1-2 saat kestirebilirdim.
Yatağa uzandım. Gözlerimi kapattım. Natsu'nun yanına uykusuz gidemezdim.

Daemonium /NaLu +18Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin