Allah’ım bu nasıl bir karizmadır ya. Çocuk resmen dünyadaki yakışıklılık oranını arttırmak için doğmuş. Şu kaş, göz, burun, dudak… Ahh o dudaklar zaten bir erkeğin olamayacak kadar güzel.
Ben böyle düşüncelere dalıp gitmişken birden Deniz’in kalın sesiyle kendime geldim.
“Ee Gece, sen anlat bakalım”
“Ne anlatayım?”
Ben boş gözlerle etrafa bakarken Savaş’ın çoktan boş sandalyeye oturduğunu ve birasını içerken bir yandan da telefonuyla ilgilendiğini fark ettim. Off benle ilgilenmesini tabi ki beklemezdim ama en azından bir merhaba diyebilirdi. Amaan ona mı kaldım? Burada benimle ilgilenen ve Savaşkadar yakışıklı olmada da yakışıklı olan bir Deniz var.
“O zaman söyle bakalım sevgilin var mı?” Gizem’in dire bu soruyu sorması karşısında biraz şaşırmış olsam da belki Savaş’ın dikkatini çekebilirim diye hemen ona doğru baktım. “Hayır, yok” dedim. Ama o, hiç oralı bile olmadı, yüzündeki o boş ifadeyle telefonuyla ilgilenmeye devam etti. Ben de bu davranışı karşısında biraz hayal kırıklığına uğrayıp önüme döndüm. Neden ilgilenmedi ki? Off ama neyse… Böyle birkaç soru daha sorduklarından sonra ilgi biraz olsun benim üzerimden dağılmıştı ve gündelik muhabbetlerine dönmüştük. İlk gördüğümde anladığım gibi hepsi çok sıcakkanlı ve eğlenceli insanlardı. Tabii ki o hariç… Biz orada çok eğlenip gülerken, o sanki biz orada yokmuşuz gibi telefonuyla ilgilenmeye devam ediyordu. Hani ne vardı ki sanki o telefonda?!! Böyle böyle derken bir yarım saat daha geçti ve herkesle öpüştükten sonra evlerimize dağıldık.
Eve gittiğimizde annemler teyzemlerle koyu bir sohbete dalmıştı, biz de Aslı’yla onlara iyi geceler dileyip odaya geçtik. Aslında Aslı’yla Savaş hakkında konuşmayı planlıyordum ama Aslı yorulmuş olacak ki yattığımız gibi uyumuştu. Bense gözlerimi her kapattığımda onun yüzünü görmekten uyuyamıyordum…
Sabah Aslı’nın sesiyle uyandım. Telefonla konuşuyordu. Konuşmalarının ufak bir kısmını dinleyince bu kişinin Birkan olduğunu anladım. Gözlerimi açıp ona ‘Sabah sabah? Gerçekten mi?’ dercesine baktım. Anlamış olacak ki konuşmasını kısa kesip hemen yanıma geldi.
“Hazırlan kahvaltıdan sonra alışverişe gidiyoruz. Doğum günüm için ikimize de elbise alacağız.”
“Ama annemle-
Cümlemi tamamlamama izin vermeden açıkladı.
“Bunu zaten teyzem söyledi. Hadi hemen kahvaltıya inelim de sonra çıkalım. Uzun bir gün bizi bekliyor. Bu arada Birkan da gelecek. Bir erkeğin görüşü iyi olur diye düşündüm.”
O kadar neşeliydi ki neşesi bana da bulaştı. Hemen bavulumu açtım ve giyecek kıyafet aradım. Off sıçayım ya taytım yok. Kim bilir nerede, of ne giyeceğim ben şimdi?
Havanın güzel olmasını umut ederek kot şortumu, üzerine de kısa kollu tişörtümü giydim. Saçlarımı topuz yaptım ve bavuldan tom’slarımı çıkarttım. Aşağı indiğimde herkes kahvaltı masasındaydı. Babamla eniştem siyaset hakkında konuşuyorlar, annemlerse klasik akraba dedikodusu yapıyorlardı. Sıradan geçen kahvaltının ardından Aslı’yla dışarı çıktığımızda şaşkınlıktan dilimi yutuyordum. Savaş tam karşımda Birkan’la sohbet ediyor hatta gülüyordu. Onu ilk defa gülerken gördüm. Görmez olaydım ya. Bir insan bu kadar mı tatlı gülebilir?
Aslı, Savaş’ı öperken “Oo Savaş Bey de gelmiş” dediğinde onun da şaşırdığını anladım. Birkan samimiyetle beni öpüp kucaklarken, Savaş sadece ‘Selam’ demekle yetindi. Samimiyetsiz insan. Arabada dönen muhabbetten Birkan’ın sıkılmamak için yanında Savaş’ı getirdiğini anladım.
Nereye gittiğimizi bilmiyordum. Zaten İzmir’i de pek bildiğim söylenemez. Ama nereye gittiğimizi de önemsemiyordum açıkçası. Şuan dikkatimi tek çeken şey Savaş’ın ısrarla çalan telefonuydu. Kim varsa artık telefonun ucunda, Savaş yüzlerce kez meşgule almasına rağmen, hala arıyordu.
“Dün geceki kız bırakmadı mı peşini?”
Birkan’ın sorusu üzerine kafamda taşlar yerine oturmaya başladı. Demek ki sevgilisi yoktu. Sadece konuştuğu kız vardı. Belki daha da ileri gittiler ama şu an o kızdan sıkılmıştı. Önemli olan o. Of neler düşünüyorum ben. Bana ne ya kimle ne yapıyorsa yapsın.
“Aslı halletsene.”
Savaş elindeki hala ısrarla çalan telefonu Aslı’ya uzattı.
“Of bıktım senin şu pis işlerini halletmekten. Yapmayacağım artık. Gece sen konuş lütfen.” Dediğinde Aslı çoktan telefonu açıp kulağıma götürmüştü bile.
Ne diyeceğim ben şimdi ya? Lanet olsun, lanet olsun, lanet olsun… Telefondan tiz bir kadın sesi gelince ürkekçe “Savaş duşta şuan” deyip telefonu kapadım.
“Duşta mı? Eskidi artık bu numara. Daha yaratıcı olamadın mı?”
Tabii ki bu cümleyi Savaş salağı kurmuştu. Allah Allah ya. Hem onun paçasını kurtarıyoruz hem de azar işitiyoruz. Katıksız gerizekalı. Of daha buraya geleli 2 gün oldu, 2 günde de banel damgası yedim.
Neyse ki canım kuzenim beni korudu
“Çok biliyorsan sen konuşsaydın. Hem sataşmayın benim kardeşime”
Yürü be Aslıı. Gerçi beni bu duruma sokan da o ama neyse. Oralara girmeyelim şimdi. Savaş da mesajı almış herhalde ki alışveriş merkezine gidene kadar tek kelime etmedi. Arada Birkan müzik ile ilgili birkaç yorumda bulunda ama onun dışında kimse konuşmadı.
Alışveriş merkezine girdiğimizde komuta Aslı ve bendeydi. Yani biz nereye girmek istersek oraya giriyorduk. Girdiğimiz mağazada dar, gri simli, ultra mini bir elbise gördüm. Elbise uzun kollu ama omuzları ve kolları transparan. Ben o elbiseyi denerken Aslı da kırmızı neredeyse beline kadar gelen göğüs dekolteli bir elbise denedi. İkimiz de ilk denediğimiz elbiseden memnun görünmüyorduk. Kabinlerden çıktığımızda Birkan Aslı’yla bana bakıp ıslık çaldı.
“Eğer bunları alırsanız o partiye erkek sinek bile giremez biliyorsunuz değil mi canlarım?”
Bu lafın bana değil de Aslı’ya olduğuna adım kadar emindim ama aldırış etmedim. Savaş da tek yorum etmedi ama Birkan’ın yorumuna içten içe güldüğünü biliyordum. Sonunda yüzü gülmeye başlamıştı. Eğleniyordu. Kabine aldığımız diğer elbiseleri denemeye koyulduk biz de. İkinci olarak giydiğim elbise beyaz mini bir elbiseydi. Eteği biraz kabarık geliyordu, göğüs kısmından boğazına doğru şeritler vardı ve bronz tenime cidden çok yakışmıştı. Aslı’nın giydiği elbise de beyaz bir elbiseydi. Göğüs kısmı dardı ve Aslı’nın düzgün fiziğini gözler önüne seriyordu. Kabinden çıktığımızda Savaş’ın o açık mavi gözleri üzerimde kilitlenmişti. Beni beğenmesini istiyordum. Birkan ikimizin de güzel çok güzel göründüğünü söylerken Aslı’nın biraz utandığını fark ettim.
Aslında ben de beğenmiştim elbiseyi ama daha girdiğimiz ilk mağazadan almak olmaz. O yüzden başka mağazalara da girdik. Aslı’nın kafasında o ikinci denediği beyaz elbise vardı. O yüzden bir süre sonra kıyafet denemeyi bıraktı ve o elbisenin altına giymek için ayakkabı aradı. En sonunda ben çiçekli eteği hafif kabarık mini bir elbise denemiştim. Derin bir sırt dekoltesi vardı ama önü kapalıydı. Elbise beyaz topuklu ayakkabılarla cidden güzel bir uyum sağlamıştı. Kabinden çıktığımda Savaş’ın gözlerindeki ışıltıdan onu etkilemeyi başardığımı anladım. Onu etkilemeyi başarmıştım! Birkan yine övgü dolu sözler söyledi ve bu sefer bu sözlere Aslı da katıldı. Sanırım bu sefer cidden güzel olmuştum. Tabi bunu bir de Savaş’dan duymam gerekiyordu.
“Fena değil.”
Fena değil mi? Fena değil ne ya? Öküz oğlu öküz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzmir
Genç KurguBabamın subay olması ailemizi şehirden şehre taşıyordu... gittiğimiz her şehir hayatımı biraz daha değiştiriyordu. arkadaşlıklarım, çevrem, isteklerim, davranışlarım, tarzım... her şehirde biraz daha farklılaşırken bir gün kendimi buldum. Kendim o...