4. Hayal Kırıklıkları

317 23 8
                                    

Kulağımda müzikle uyandım. Hani olur ya ilk uyandığınızda, ilk başta anlayamazsınız nerede olduğunuzu, hangi zamanda olduğunuzu… Beyin boşluktadır ya sanki birkaç dakika, işte o andaydım. Şarkının kasvetli melodisi kafamda yankılanırken yavaş yavaş sözleri belirdi dilimin ucunda.

At every occasion I'll be ready for a funeral

At every occasion once more is called a funeral

Every occasion I'm ready for the funeral

At every occasion one brilliant day funeral                                                                                  “Funeral – Band of Horses”

Yeni odamdaydım. İlk defa burada uyandığım için nerede olduğumu algılamam her zamankinden daha uzun sürmüştü. Beynimde görüntüler akın ederken olayları kafamda birleştirmeye başladım. Sabah Aslı’lardan çıkışım, Savaş’la gezmemiz, annem… Annem. Ahh rüya mıydı her şey?

Her zaman gerçekçi rüyalar görürdüm. Hatta çoğu zaman rüyalarımı gerçek sanırım ve ona göre davranırım. Sonunda biri “Ne?” der ve o an olayın rüya olduğunu anlarım. Kendimi fazla kaptırdığım için rüyalarımda hıçkıra hıçkıra ağlar, kahkaha atar veya sinirden yorganı sıkarım. Bazen rüyalarımda bağırır, annemleri uyandırırdım. Annem gelip beni sakinleştirir, bir bardak su koyar ve başımdan öpüp üstüme yorganı örterdi.

Saate bakmak için telefonuma uzandığımda 3 cevapsız arama bolca WhatsApp mesajı olduğunu gördüm. Hiç birine bakmak gelmiyordu içimden.  Mesajların çoğu Savaş’tandı. Savaş mı? Rüya olması gerekiyordu. Rüya olmalıydı! “İyi misin?”, “Gece, bak bilmeden seni üzecek bir şey mi yaptım?”, “Gece aç şu telefonunu meraklanıyorum.” Gibi mesajları gördükçe aklıma o adam ve annem geliyordu. Söylerken bile iğreniyor insan. O adam ve annem… Savaş, Aslı’ya olanları anlatmış sanırım, çünkü Aslı da milyonlarca soru bildiren mesaj atmış. Ve cevapsız aramalar…

Annem (1)

Savaş (2)

Saat 17:34. 5 Haziran Perşembe.

Hayatımın en kötü gününü yaşadım sanırım. Göz kapaklarım ağrıyordu. İhanet o kadar koyuyordu ki insana. Ama bu sevgilinin aldatması gibi bir ihanet değil. Sevgilin aldatsa, doğru kişi sana geçmişini unutturur zaten. Doğru kişiyle tüm yaraların iyileşir. Tazelenmek için tek yapman gereken O’nu bulmak. Ama benim yaşadıklarım…

Bilmiyorum hayatta benim yaşadıklarımın yüz binlerce katı kötü olaylar yaşayanlar da vardır. Ama insana kendi acısı sanki dünyanın en büyük acısıymış gibi gelir ya. İşte öyle hissediyordum ben de.

Anahtar sesini duyduğumda kapıya koştum. O gelmişti, üstelik gülümsüyordu. Ona bu hakkı vermiyorum. Gülümseyemez. Bizi aptal yerine koyup bir de gülmesi… Adil değil. Ondan tiksiniyorum. Ama bir yandan da, onu hala sevmeye devam ediyorum. Tarifsiz bir duygu... İçimde çelişiyorum. Bana bunları yaşattıkları için, babama bunu yaptığı için ondan nefret ediyorum. Ama bir yandan da ondan nefret edebildiğim için kendime kızıyorum. Ben hep koşulsuz ailemiz sevmek zorunda olduğumu düşünürdüm. Hala da öyle düşünüyorum. Varlığımın nedeni onlar. Zorunluluktan öte bana karşı davranışları, hareketleri için de zaten seviyorum ailemi. Annemi de babamı da. Ama annemin bu yaptığı, tüm duygularımı, kendim olma yolunda koyduğum tüm kurallarımı, tüm düşüncelerimi yerle bir etti. Sanki benliğimi bozdu. Her hareketi yapmacık geliyor artık bana. Küçükken bana yalan söylediğim için kızması, bana dürüstlüğün önemini anlatmaya çalışması… En büyük yalanı o söylemiş meğer bize.

Hayatta hiç kimsenin sadece doğruları söyleyebileceğine inanmam, yaşadığımız şu yıllarda yalan artık sıradanlaştı. Şaşırtmıyor beni insanların yalan söylemesi. Ben de söylüyorum çünkü. Artık herkes kendisi için yaşıyor, kendi kıçını kurtarmak için yalan söylemesi de şaşırtmıyor beni. Bu yaşananın da beni şaşırtmaması gerekirdi, böyle düşünürsek. Ama işte insan duygular çok garip. Şu an öyle duygular yaşıyorum ki, olanları düşünürken beynim olaydan kaçmaya çalışıyor. Gittikçe saçmalıyorum, gittikçe anlamsız konular yankılanıyor kafamda. Esas meseleye dönmek istemiyorum. Dünkü saflığımda olmak istiyorum.

İzmirHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin