“Alıyoruz.”
Bu cümleyi söylerken Savaş’ın yüzüne bile bakmadım. İçten içe kırıldım bu ‘Fena değil.’ sözüne. Ya ama haksız mıyım?! İnsan bir ‘çok güzel olmuşsun’ der, ‘çok beğendim’ der ‘harika görünüyorsun her şeyim’ der. Tamam, o her şeyim kısmı biraz abartı olabilir. Ama ama… Of yine salaklığımı yapıp kendimi kaptırıyorum bu çocuğa. Gece kızım iyisin hoşsun da mantıklı düşünemiyorsun. O bana bakmaz bir kere. Çevresindekilerle kıyaslanırsam özellikle. Kendimi kaptırmamalıyım!
Kasada işim bittiğinde Birkan yemek yemeyi teklif etti. Aslında çok acıkmamıştım ama Savaş ile geçen her dakikam benim için ayrı değerli. O yüzden çok acıktığımı söyledim ve üst kata yemek bölümüne çıktık. İlk başta ne yiyeceğimiz konusunda ufak çaplı bir tartışma yaşasak da sonunda uzlaştık ve ben, Birkan, Savaş, üçümüz, makarna; Aslı da aynı yerde salata sipariş etti. Siparişler gelene kadar tam bir kâbustu. Kimse ne konuşacağını bilmedi. Açılan bir konu iki cümle sonra kapanıyordu ve yine sessizlik. Hayatımda hiç bu kadar konu kıtlığı yaşamamıştım. Resmen, dört kişi, konuşacak konu bulamadık.
En sonunda yemekler geldi ve kasıntı bir muhabbet açıldı. Bazen konuşmak için zorlamamak gerekir. Çünkü zorladıkça daha da kötüye gide konuşma. İnsana bir şeyler katmaz, hatta kötü bir tat bırakır hafızalarda. Birkan bunu bilmeden konuşmaya çalışıyordu. Bir yemek bu kadar mı sıkıcı geçebilir. Hem de bu yemekte Aslı ve ben varız. Ve Savaş var. Benden kaynaklanan bir durum mu acaba bu? Of Savaş ben olduğum için mi rahat edemedi acaba ya?
Yemekleri Birkan öderken Aslı’nın yanına gidip lavaboya gideceğimi söyledim.
“Ben de geliyorum bekle, Birkan’a söyleyeyim bizi beklesinler.”
“Tamam, ben gidiyorum gelirsin sen.”
Tüm hayat enerjim çekilmiş gibiydi. Zaten alışverişten sonra böyle huysuz çekilmez bir kız olurum, bu yemekteki sessizlik tam üstüne geldi. Şimdi çocuk beni huysuz diye tanıyacak.
Tuvaletler sinema gişesinin hemen yanındaydı. Çıktığımızda Birkan ve Savaş da orada bekliyorlardı, vizyondaki filmlere göz ucuyla baktığımda “Bi’ Küçük Eylül Meselesi” filminin tekrar vizyonda olduğunu gördüm. Bu filme Aslı’yla birlikte gitmeyi çok istiyorduk. Film ilk şubat ayında gösterime girmişti, sömestr tatilinde Aslı Bursa’ya geldiğinde filme gitmek istemiştik ama Aslı sadece 3 gün şehir merkezinde kalacaktı. Ondan sonra da zaten Uludağ’da winterfest’e gittik. Yani kısacası filmi izleme şansımız olmamıştı ve film tekrar vizyona girmişti. Aslı’yla göz göze geldiğimizde hemen Savaş ile Birkan’ı ikna etmeye giriştik. Film biraz duygusal bir film olduğu için girmek istemeyeceklerini düşündüm ama ikna etmek çok da zor olmadı açıkçası. Sinemada oturma sıramızın Savaş, Birkan, Aslı ve ben olacağını düşünmüştüm. Ama, içten içe ettiğim dualar mı kabul oldu bilemeyeceğim, bizim koltuklarımızın her iki yanında da tekinsiz görüne adamlar oturuyor olunca Aslı ile ben ortada, Savaş benim yanıma, Birkan da Aslı’nın yanına oturdu.
Filmin ilk yarısı çok da güzel değildi o kadar beklememizin ardından biraz hayal kırıklığı yaşadım. Aslı’yla Birkan da bunu fark etmiş olacak ki her dakika öpüştüler. Savaş ve ben rahatsız olsak da onlara belli etmedik. Bu arada film Savaş’ın bana baktığını hissettiğimde ben de ona baktım. Kafasını bana çevirmişti, Allah’ım sanki beni izliyordu! Ve bana gülümsedi!!! Tamam, öyle büyük bir adım değil ama yine de insan ümitleniyor. Ay çok tatlı ya.
İkinci yarıda Aslı da ben de ağladık. Ama bizim duygusuz herifin gözünden bir damla yaş gelmeyi bırak gözleri dolmadı bile. Hatta filmden çıkınca benimle dalga geçti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
İzmir
Teen FictionBabamın subay olması ailemizi şehirden şehre taşıyordu... gittiğimiz her şehir hayatımı biraz daha değiştiriyordu. arkadaşlıklarım, çevrem, isteklerim, davranışlarım, tarzım... her şehirde biraz daha farklılaşırken bir gün kendimi buldum. Kendim o...