En sonunda zaman gelmişti. İnsanlar meydanda toplanmaya daha sabahın köründe başlamışlardı. Bense birkaç saat önce buraya gelmiştim. Bütün halk burada toplanmış gibiydi, hava solumak bile zordu. Bu yüzden aralarına karışmadım. Kahverengi boş bir sandalyeye oturup Başkan Ross'un kürsüye çıkmasını bekledim. Kimse neden burada olduğunu bilmiyordu, ben dahil.
Birkaç dakika sonra tombul bir adam kürsüye çıktı. Eskiden siyah olan saçları iyi beyazlamıştı. Siyahlar gözükmüyordu bile. Her zamanki gibi ayaklarını çok büyük gösteren siyah bir ayakkabı giymişti. Kürsüye çıkınca beyaz şapkasını çıkardı. O zaman fark ettim, giydikleri bir kombin oluşturuyordu. Siyah ve beyazdan ibaretti. Biz ülkemizde güzel bir haber verirken siyah ve beyaz giyiniyoruz. Siyah bu haberin kötü durumlara dönüşebileceğini, beyaz ise daha da güzel bir duruma dönüşebileceğini simgeliyordu. O yüzden siyah ve beyazın oranı çok önemliydi. Başkan Ross ise çoğunlukla beyaz giyinmişti, siyah olan tek şey ayakkabısıydı.
Konuşmadan önce boğazını temizledi ve gri donuk gözleriyle bize baktı. Bir an özel olarak bana baktığını düşündüm. Oturduğum için, oturan tek kişiydim. Onun çok katı biri olduğunu herkes bilirdi, bu yüzden hemen ayağa kalktım ve gözümü üzerinden ayırmadım. Ayağa kalkınca otomatik olarak gözleri başka oturan biri var mı diye etrafta dolaştı. Emin olunca boğazını bir daha temizledi ve konuşmaya başladı.
"Çok sevgili ve saygılı Amerika vatandaşları! Şu an kimse neden burada olduğumuzu bilmiyor. Buradayız, çünkü yepyeni bir çağ açacağız. Buradayız, çünkü insanoğlunun kaderini yeniden yazacağız. Buradayız, çünkü bilimin önderliğinde çalışmalarımız başarılı sonuçlandı. Buradayız, çünkü yeni nesillerimizin daha iyi bir yaşam sürmesini kutlayacağız. Buradayız, çünkü Amerika'nın hikayesini yeniden yazdık!" Öksürmeye başlamıştı. İki saniye sonra gri gözleri etrafı kolaçan etti ve önceden hazırlandığı belli olan konuşmasını daha sakin bir sesle okumaya devam etti.
"Buradayız, çünkü sizinle muhteşem bir haberimizi paylaşmak istiyoruz, ama bu haberi ben vermeyeceğim. Bu haberi ülkemizin en ileri bilimadamlarından olan Michael Redson yapacak." diyordu elleriyle cılız, kısa boylu bir adamı işaret ederken.
Adam sanki bu konuşmayı binlerce kez yapmış gibi bir sakinlikle kürsüye çıktı. Beyaz bir önlük, içine de siyah bir kazak giymişti. Oysa hava kazak için çok sıcaktı. Adamın komik bıyığı konuşmasıyla beraber aşağ yukarı oynamaya başladı.
"İlk öncelikle, merhabalar! Bugün burada sizinle başarılı olan büyük bir projemizden bahsetmek için bulunuyorum. Şu matematik ve fen zırvalıklarını atlayacağım, çünkü anlayan tek kişi arkamdaki koltuklarda oturan insanlar olacak." dedi gülerken, kimse gülmüyordu, ama adam birkaç saniye sonra öyle sert baktı ki, herkes en iyi sahte gülüşüyle gülmeye başladı.
"Bu projemizde insanlar üzerinde büyük gözlemler yaptık ve şu sonuçlara ulaştık; insanların yüzde seksen üçü hayatından memnun değil. Öyle ya da böyle mutlu gözüksede içindeki 'keşke'ler bitmiyor. Bizde bunun üstüne bir çalışma başlattık. Artık çocuklar on altı yaşına bastıklarında verdiğimiz küçük bir hapla..." deyip elindeki daire şeklindeki hapı gösterdi.
"...onların hayatlarını istedikleri gibi yaşamalarını sağlayacağız. Çocuklar bu hapı aldıktan sonra bir yıllık uzun bir uykuya yatacaklar. Bu bir yılı beyaz bir odada geçirecekler. Bu odada yiyecek, su, masa, kağıt ve tükenmez bir kalem olacak. Burada hayatlarının kalanını nasıl geçirmek istediklerini yazacaklar, her ayrıntısına kadar, tabii belli kısıtlamalarla ve bir yıl sonunda uyanacaklar. Bu sırada onlar uyurken biz sürekli onları izliyor olacağız. Uyandıklarında yazdıkları hayatı yaşayacaklar, ama eski hayatlarını hatırlamayacaklar."
Anladığım tek şey gelecek nesillerin bizden daha şanslı olduğu. Bunu nasıl başardılar bilmiyorum, ama harika bir şey olduğunu itiraf etmem lazım. Hayatını yazabilmek, ilginç bir şey olmalı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hikayesiz
Science FictionO an bir şey fark ettim; burası benim dünyamdı, bu benim hikayemdi. Sadece benim. Ve onu sadece kontrol edebilirdim.