7. Bölüm - Boşluklar

29 7 2
                                    

Aniden ona dönüp bir yumruk geçirdim. Afallamış gibi duruyordu. "Adını söylemem için mi-" Sözünü yarıda kesip başka bir yumruk attım. Tam üçüncü yumruğu da geçirecekken bileklerimden tuttu. "Sasha." dedi. İki olmuştu. "Bırak beni!" diye haykırdım.

"Hayatımda gördüğüm en salak kızsın." dedi ellerini yavaşça gevşetirken. "Seninle öyle ya da böyle geliyorum. Benimle tartışmak sadece zaman kaybı olacak." dedi. "Asıl salak sensin." dedim ve hala elleri bileklerimdeyken karnına bir tekme attım ve koşmaya başladım.

Ya çok yavaş koşuyordum ya da o çok hızlıydı, çünkü iki dakika geçmeden bana yetişmişti. Gözyaşlarının aktığını hissediyordum. Tek amacım ailemi görmekti, ama şu an Nick'le uğraşmak zorundaydım. 

Ona doğru döndüm ve bağırdım "Rahat bırak beni!" diye. İki saniye öyle kaldık. Arkamı dönüp gidecekken sol bileğimden tuttu. "Özür dilerim, Sasha." dedi. Bileğimi elinden kurtararak ona döndüm. Gözlerim o kadar ıslaktı ki onu zar zor görebiliyordum. Görebildiğim tek şey iri yeşil gözleri ve sarı ve kahverengi karışımı saçlarıydı.

"Bak, tek istediğim yüzlerini bile hatırlamadığım ailemi görmek." dedim. Sesim o kadar titrek çıkıyordu ki ne dediğimi anlamamış bile olabilirdi. Sonra bana sarıldı. "Özür dilerim." dedi. Ben de ona sarıldım. Sonra gözyaşlarımı sildi ve sağ elimden tutup son sürat koşmaya başladı.

"Dur." dedim. "Gitmek istemiyor musun?" diye sordu. "İstiyorum, ama annem beni kırmızı gözlerle görürse..." dedim, cümlemin devamı ağzımdan çıkmadı. Belki annemin yüzünü hatırlasaydım ne gibi bir tepki vereceğini de canladırabilirdim.

"Gözlerin kırmızı değil ki!" dedi. "Çok güzel simsiyah gözlerin var. Hatta inan bana gözbebeklerin görünmüyor!" dedi. Güldüm ve gözlerimi yeniden sildim. Dişlerimin arasından "Hadi gidelim." dedim. Sesim zor çıkmıştı.

Kalan yol boyunca hiçbir şey olmamış gibi yürüdük ve sohbet ettik. Bol bol espri yaptı ve ben de bol bol güldüm. Kısacası eskisi gibiydi. Bileğimin burkulmasına sebep olan, ağzımı kilitleyen ve bana 'güzel kız' diyen Nick'le yürüyordum.

Kasabaya varmıştık. "Eviniz nerede?" diye sordu. Bende "Beni takip et." dedim. Yolların veya sokakların adlarını bilmiyordum, ama gideceğim yol ezberimdeydi.  O an bu ezberimi unutmadığım için minnet duydum.

En sonunda soluk mavi evin önünde durdum. Yani eskiden soluk maviydi, ama şimdiyse yumuşak gün batımındaki gibi bir turuncuya boyanmıştı. Bahçedeki çiçek sayısı azalmıştı. Çimlerse yeni kesilmişti ve üstüne yağmur yağmıştı. Neredeyse bir saat kadar önce.

Saat kaçtı acaba? Bunu bilseydim her şey daha kolay olurdu. Eğer geceyarısıysa uyuyorlardır ve hırsız gibi biri sanarlar beni. Ama şu an zaman hakkında bildiğim tek şey saat sekiz ile sabah dört arası bir zaman diliminde olduğumuz.

"Saat kaç?" diye sordum. "Bende bilmiyorum." dedi. "Sence ne yapmalıyız?" dedim. "Kapıyı çalacaksın." dedi. Kapıya yanaştım. Elimi zil ile paralel olacak şekilde havaya kaldırdım. Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum, ama Nick öksürdüğünde hazır olduğumu hissettim.

Kapı açılmadı. Biraz bekledikten sonra bu sefer üstüste iki kez bastım. Yine açılmayınca kapıyı yumrukladım. Gözyaşlarım durmuyordu. En son çimenlerin üstüne oturup hıçkırarak ağlamaya başladım. Nick bana arkamdan sarıldı.

Sonra çimenlerin üstüne sırtüstü uzandım. Nick ise bana tepeden bakıyordu. "Konuşmak ister misin?" "Hayır." dedim. "Yalnız kalmak ister misin?" "Hayır." Zaten yeterince yalnız değil miydim? Bunun üstüne o da yanıma uzandı. O kadar yorulmuştum ki gözlerim kendiliğinden yavaşça kapandı. Gözyaşlarımı silmek için çaba bile harcamamıştım.

HikayesizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin