O parktaydım. Her zamanki o park. Yağmur yağacak gibiydi. Erkenden gelmiştim. Heyecanlı bekleyiş başlamıştı çoktan. Çok gecikmedi Leyla, parkın alt tarafında süzüle süzüle geliyor. Beni görünce göz bebekleri gülüyor ilk. Heyecanla uzaktan selamlıyor beni kafasıyla, elleri kıpır kıpır. Kalbim hızlanıyor birden bire ve eminim onunda öyle. Uzun zamandır konuşuyoruz ama ilk defa buluşacağız. Yaşım 17 liseye gidiyorum daha ve hayatımın kadınına o gün orada çıkma teklifi edeceğim. Evet, çıkma teklifi. O zamanlar meşhurdu herkes herkese çıkma teklifi edebilirdi. Peki ya yüz yüze ? O biraz zor işte. Bende bi cesaret atıldım o işe. İyice yaklaştı, ellerimi açar gibi oldum ama tam cesaret bulamadım. Sağ olsun, direkt sarıldı bana. Boyu benden kısa tam kalbimin hizasına denk geliyordu kafası. Dayadı kafasını kalbime. Yağmur başladı tam o ara. İnanın ilk defa orada o duyguyla ölmek istedim. Mutlu olmak nedir belki bilmem ama mutlu ölmek, tam o an orada can vermektir benim için. Sonra çekildi birden "Naber ?" dedi ve göz kırptı. Artist, sen kime göz kırpıyorsun. İlk diyemedim tabii bir şey. Gülümsedi hemen " Hey, alo orada mısın ?" dedi kahkahayla. Toparladım hemen " İyiyim ya, senden naber. Yağmur başladı napıcaz ?" diye sıraladım cümleleri. İçimden hep çıkma teklifini konuşuyorum kendimle. Sıçmamam lazım çünkü. Leyla hiç kendini bozmadan " Islanıcaz." dedi. Bende gülerek onayladım bu fikri. Zaten o gün bu gündür ıslanırım ben. Yağmuradır telaşım. Şemsiyeleri sevmem. Sonra banka oturma kararı aldık. Sırtımda çantam vardı üzerine oturacak bir şeyler aradım, bulamadım. "Boş ver." dedi her zamanki inceliğiyle. Fikrimin ince gülü, dalındaki narin goncam, ay ışığım, ince fikrim, gül oyam benim. Nasılda seviyorum. Diyemedim yine bir şey. Utanıyorum nedendir bilinmez. Sonra edebiyat kitabım geldi aklıma. Bir onu taşırdım zaten yanımda. Uzattım kitabı " Al." dedim " Buna otur sen.". İlk başta biraz itiraz etti ama direkt hoşuna gitmişti bu davranış. Ben yazmaya 14 yaşımda falan başladım. Biliyor edebiyata düşkünlüğümü. Onunla paylaşmam hoşuna gitti haliyle. İlk golümü attım diye düşündüm hemen. Oturdu kitabıma. Elleri ne güzel, gözleri, ah yarim ahh. Ben ona bakmaya doyamazken, o böldü ona gizli aşık olmalarımı. "Ee, anlat hadi. Telefonda bir şeyler söylüyordun." Nasılda açık sözlü ama, evet, telefonda söylüyordum da bu telefonla hiç alakası olmayan bir şey. Diyemedim tabi ki. " Hiç ya, ne olacak öyle sıradan şeyler. Ben sen gel diye dedim." dedim aptalca bir amatörlükle. " Hmm, anladım iyi tamam o zaman gidiyim ben." dedi. " Tamam tamam, otur bi bekle." dedim. Toparladım kendimi, ayağa kalktım. O da kalktı. Tuttum ellerinden. Narin küçük ellerinden tuttum. Göz bebeklerinin de içine bakıyordum. Gözlerim doldu. Söyleyemedim bir şey. Birden ağlamak geldi içimden. Dizlerimin üstüne çöktüm. Hemen o da çöktü. Bırakmadı ellerimi. Gözleri doldu onunda. Alnımı onun alnına dayadım. " Leyla," dedim "Seni, seni seviyorum, bırakma hiç ellerimi. Yağmur yağsın ama hiç ıslanmayalım. Beraber yaşlanalım. Beraber ölelim." dedim. Bir şey söylemek için hazırlandı. Islak ellerimle dudaklarını tuttum. Ağlıyorduk ikimizde. Kapattım gözlerimi. Öpüşmek nedir bilmeyen dudaklarına narin bir öpücük kondurdum. O gün orada doğdum ben. Öpmeyi bilmeyen. Bir kadının dudaklarında doğdum. Göz bebekleri hiç büyümemiş bir kadının göz pınarlarında. Daha önce kimseye gülmemiş kadının yanak çukurlarında debelendim durdum. Ben 17 yaşımda, bir kadının ellerinde doğdum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Elbet Bir Gün
Teen FictionElbet bir gün buluşacağız, bu böyle yarım kalmayacak. Bir aşk hikayesi, dram kelimesinin kitaba bürünmüş hali ve tabii ki mutlu son.