isterlerse satılsın

3K 348 206
                                    

lord huron ; the night we met

"Söylediklerimin dışına çıkarsan eğer, yemin ederim seni dövmekten beter ederim. Bunu bir senedir yapamadığıma üzülüyorum." Yanındaki gergin oğlanın gözünü iyice korkutmakta olan Yoon Gi, Tae Hyung'ın dairesinin zilini çaldı.

"Kimsiniz?" Birkaç saniyenin ardından kapıdan gelen o ilahi ses duyulduğunda, Yoon Gi'nin dudaklarında istemsiz bir tebessüm oluştu. Sesini duyabilmeyi ne kadar da özlemişti. Ancak şimdi duygusal olmamalıydı, Jae Hyun ile olan işinin bitmesi gerekliydi. Yanındaki oğlanı kolundan dürttü ve başıyla kapıyı işaret etti. Ne yapması gerektiğini anlayan Jae Hyun, oldukça sakin bir sesle konuştu.

"Jae Hyun." İsmini söyler söylemez kapı açıldı ve sonunda Tae Hyung önlerinde belirdi. Ancak şaşkınlıktan olsa gerek, bir süre karşısındaki iki genci inceledi. "Jae Hyun yalnız geldiğini sanıyordum. Ayrıca Yoon Gi, senin burada ne işin var?" 

"Buraya bir yanlış anlaşılmayı düzeltmeye geldik." Jae Hyun'un kolundan tutup içeri girdi ve Tae Hyung da arkalarından kapıyı kapattı. "Ne yanlış anlaşılması?"

"Ne olduğunun sen de farkındasın, Tae Hyung." Jae Hyun gözlerini devirdi. Eskiden sevgili olan bu ikilinin yanında bulunmak onun için fazla gericiydi. Kavga çıkartmaları an meselesiyken, bir olup kendisinin üzerine yürüme ihtimalleri de vardı. Her şekilde zararlı çıkanlardan biri olacaktı, kaçış yolu yok, diye düşündü.

"Fazla vaktini almayacağız." Diye devam ettirdi konuşmasını. Ardından duvara sırtını yaslamış ve sadece ikisini izleyen Yoon Gi'ye kaydı gözleri. Tehditkâr ve kendinden emin görünüşünü aynı şiddetiyle koruyordu. 

Ellerini sarı saçlarından geçirip sakinleşmeye çalıştı ve bir bir itiraf etti. "Ş-şimdi... asıl konuya gelirsek... Bir sene öncesinde, yanına gelip Yoon Gi ile ilgili söylediğim her şey... tamamen yalandı." Derinden nefes aldı, titreyen sesine engel olmaya çalıştı. "O hiçbir zaman... kimseyle birlikte olmadı. Yoon Gi asla başka birini sevmedi, senden başka kimseyi gözü görmedi. O... sandığından daha sadık biri... Gözünde biriken yaşlarla dersliği terk ettiğin o an, arkandan gelip seni durdurmak istedi. Ancak... ancak biz onu durdurduk..." 

Duyduklarına inanamayan Tae Hyung'ın yüz hatları gerildi. Duydukları kesinlikle yalan olmalıydı. Bir senedir doğru bildiği şeylerin şimdi yine doğru olduğuna inanmalıydı. Evet evet, Jae Hyun'un bir anda çıkıp böyle şeyler söylemesi kesinlikle mantıksızdı. "Yalan söylüyorsun." Dudaklarından çıkabilenler yalnızca bu iki kelimeydi. Kalbinde daha fazlası da vardı ancak kendinde o gücü bulamadı.

Bu kez bakışlarını Yoon Gi'nin üzerinde gezdiren Tae Hyung oldu. Yaslandığı duvardan sırtını hâlâ ayırmamış, üstüne bir de gözlerini kapatmıştı. Neden bu kadar rahat, diye geçirdi içinden. Gözlerini zor da olsa ondan çekmeyi başarıp yeniden Jae Hyun'a döndü.

"Bunlar doğrular, Tae Hyung. Bir sene önce bana nasıl inandıysan... şimdi de aynı şekilde... inanmanı istiyorum... Aksi takdirde yalnızca kendinle çelişirsin." Jae Hyun haklıydı, Tae Hyung bu kez kendisine inanmazsa tamamen bir çelişkinin içine girerlerdi. 

Yumruğunu sıktı Tae Hyung. Eli beyazlayana kadar, eklemleri acıyana kadar sıktı. Tırnaklarını elinin içine batırdı, düşünmek üzere boynunu göğsüne eğdi. Ağlamak geldi içinden. Akşama kadar ağlamak, saatlerce hatta günlerce ağlamak. İçinde bulunduğu durumu kendine bile tarif edemedi, fazla zordu onun için. Bir sene gibi az sayılamayacak bir sürede, güvendiği insanların aptal yalanları üzerine yaşadığına inanamadı. Kendisinden bile daha çok sevdiği ve aslında masum olan birinin, son bir yılını nasıl mahvettiğine inanamadı. 

Bu mümkün olamaz... diye düşündü. Bunu... bana ve Yoon Gi'ye yapmış olamazlar... Biz bu denli yıpranırken... onlar eğlencenin tadını çıkarmış olamazlar... 

"Peki... bana gösterdiğin fotoğraf... orada Yoon Gi başka birini... öpüyordu..." 

Bunun üzerine Yoon Gi tek gözünü açmış gizlice onları izlerken, Jae Hyun buruk bir şekilde güldü. "Yapma ama Tae Hyung... Günümüzde fotoğraf montajlama işlerinin ne kadar ilerlediğini biliyorsun." 

İşte bu son duydukları, Tae Hyung'ın öfkeden deliye dönmesi için yeterliydi. Jae Hyun'a doğru yaklaşıp tıpkı Yoon Gi'nin birkaç saat önce yaptığı gibi, sarışın oğlanın boğazına yapıştı. Önceki boğuşmanın izleri hâlâ duruyordu, pamuksu tenin üzerine kırmızı ile mor arasındaki bir tonda şerit çekilmişti sanki. Tae Hyung oğlanın boğazındaki elini sıkılaştırarak onu duvara sıkıştırdı. Bir gün içinde aynı şeyi ikinci kez yaşayan Jae Hyun ise, şansına lanet etti.

Tae Hyung düşüncelerinin arasından sıyrılmayı bir türlü başaramayınca, gözlerine dolan yaşlar görüşünün bulanıklaşmasını sağladı. Bacakları titredi, kalbi sızladı. Gücünün iyice azaldığını hissetti, Jae Hyun'un kendisini itmesiyle geriye doğru sendeledi. Yapamadı. Kendisini ve sevdiğini inciten bu çocuğa istediklerini yapamadı, cezasını çektiremeden pes etti. O evde bulunan hiç kimse, o an tek bir kelime dahi etmedi. 

Ve artık iyice daraldığını hisseden Jae Hyun, önünde öylece dikilen Tae Hyung'ı ikinci kez itip çelik kapıya doğru ilerledi. "Yeter!" Dedi kenarda sessizce duran Yoon Gi'ye dönüp. "Benden bu kadar, artık kendi başınızın çaresine bakın." 

Kırgınlık ve biraz da bıkmışlık dolu bir hisle evden ayrılırken, ardındaki kapı büyük bir gürültüyle kapandı ve durgun ortamda öylece dikilen ikilinin birbirine bakmasına neden oldu. Umursamazca tavırlarına devam etmekte kararlı olan Yoon Gi istifini hiç bozmadan, gözlerini Tae Hyung'ın gözlerinden kaçırıp yere odakladı. Bunu fark eden Tae Hyung ise sadece burnunu çekti. "Nasıl hissediyorsun?"

"Bilmiyorum. Aynı anda birçok duyguyu yaşıyor gibiyim... Peki sen?"

"Ben kırılmış hissediyorum." Tae Hyung'ı bu halde görünce içi sızlayan Yoon Gi, sonunda sürdürdüğü soğuk tavrını bir kenara bıraktı ve sevdiğine doğru adımladı. Onun tam önünde durduğunda, kumral oğlanın başını kendi omzuna dayadı ve beline sarılan kollara izin verdi. Yumuşak kahverengi saçların arasında ince parmaklarını narince gezdirdi, sevdiğinin boynundan hafifçe süzülen hanımeli kokusunu içine çekti. Güzel saçlarına dudaklarını bastırdı, ardından nazikçe çenesini dayadı.

"Olsun." Dedi. "Ben seni kırgınken de severim."

___

bölüm sonu 

bölüm sonu 

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
sermest | taegiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin