Multimedya'da Aaron'ın sinirlenmeye çalıştığı bölüm var :D İyi okumalar hepinizi seviyorum :))
BENİM İĞRENÇ SOSLU MAKARNAMI YEDİKTEN HEMEN SONRA
''Bu mudur yani?''
Tip tip Aaron'a baktım ve vereceği cevabı bekledim. Lan adam, madem helikopter alıyorsun, yağına bilmem nesi varsa artık baktırıp getiriyorsun, peki hiç mi aklına gelmiyor bunun yakıtı ne halde diye? Al kaldık çölün bir ucunda. Telefonun GPS'i de 300 metre yürümemiz gerektiğini söylüyor oof of.
''Özür dilerim.'' dedi kısık sesle. Lan erkek adamsın doğru düzgün konuşsana. Ne o öyle mıy mıyy mıy.. Lafını geçir biraz. Mesela biz tartışırken de bu böyle, sakin ve mantıklı konuşuyor. Kardeş kavgası dediğin terlikli, kumandalı olur bununla zevki bile çıkmaz kesin.
''Senin sorunun sert olamaman Aaron. Ciddi olabiliyorsun ama sert, katı...yok, nerdee?'' dedim.
''Ne alaka? Ben çok katıyım.''
''Ya kes tamam, öylesin...''
''İster inan,ister inanma.''
''O zaman sana bağırdığımda neden yüzünde sinir ifadesi olmuyor hiç? Robot gibi bekliyip cevaplar veriyorsun ama mimiklerin sinirlendiğinde oynamıyor. Sanki sende öfkeden eser yok gibi, lan.''
''Aah... yine konuşmaya başladın Elçin. İyi madem öyle düşünüyorsun bana öğret.''
Öğret mi dedi o? Ne diyor bu mal yine? Ne öğreteyim ki buna ben?
''Neyi öğreteyim?'' dedim iç sesimi tekrarlar gibi.
''Sen de gereğinden fazla sinirlisin, öfkenin birazını bana ver..'' demesin mi? Düşündüm bir kaç dakika, sonra çölün ortasında yürürken daha yapacak başka birşeyimiz olmadığından dolayı işsiz işsiz ona suratını nasıl sinirli moda sokacağını öğretmeye karar verdim. (İyi ki Türkiyedeki arkadaşlarım bu halimi görmüyorlardı.)
Durdum, o da durdu. Türk halkının meşhur ters bakışlarından birini attım. Sanki padişah bakışları gibi olanlardan hani.. Böyle kaşlarımı felan çattım, bütün oyunculuğumla.. Aaron beni iyice dikizledikten sonra gergince kaşlarını kaldırdı ve ellerini beline koydu. Mimikleri çok başarılı ve sevimliydi zaten o an istemsizce kahkaha attım. Mal gibi en az yarım saat boyunca hem yürüyüp hem de buna çalıştık. Güneşten dolayı terlemiştik ve rüzgar uçuşan kumları üzerimize savurarak giysilerimizi kirletmişti. Yarım saatin dolduğunu fark ettiğimizde Aaron telefonunu karıştırıp bana baktı;
''Son 50 metreee'' diye melodiyle karışık bir ses çıkardı hem mutluyduk hem de haber veremediğimiz için üvey gavat ile annemin ne kadar kızacağını merak ediyorduk. Bunu Aaron'a sordum, aptal bana dönüp;
''Annenin suratı babun poposu gibi kıpkırmızı olmuştur'' dedi. Arada üvey abimin de babası gibi dingil olduğunu düşünüyorum. Oof tamam. Bunu önceden halletmiştim ön yargı yok.. (arada sırada belki) Birkaç metre daha yürüdüğümüz zaman evin bahçesindeki ağaçları görmeye başlamıştık ve zaten eve varmamız da çok uzun sürmedi.
***
"Hayır, yokkk ya ben söylerim babamlara! Ayy çok mutluyum Ayten! Tabi ki de ilkinden iyi olacak."
Biz eve geldik iyi güzel de, hem annem hem üvey gavat ailelerine haber veriyordu. Ne bize çölde kaybolduk diye kızdılar ne de helikopteri çölün ortasında bıraktığımızı fark ettiler.
"Tamam, tamam canımm. Sen de selam söyle. Başüstüne, tabii Elçin'i öperim sizin yerinize. Hadi görüşürüz.." annem telefonu kapattı ve Seda Sayan edasıyla salonun ortasında roman havası oynamaya başladı. Ee yani kırk yaşına merdiven dayayıp da evlenme kararı alıyor. Ben olsam ben de delirirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BEYİN GÖÇÜ
FanfictionBen Elçin Atamer. İstanbulda yaşıyordum... Annem ile babam ayrılalı yalnızca iki hafta felan olmuştu. Ben ilk birkaç gün acımı içimde yaşarken, boğazın o temiz deniz kokusunu içime çekip, babamın resmine baka baka ağlarken, annem gamsızlığın dibine...