Bölüm 2

1.5K 115 43
                                    

Derek

Kafeden çıktıktan sonra sevgilim, gerçi şuan için eski sevgilim benden ayrılmak istediğini söyleme zahmetine katlanıp beni aramıştı.

Dışarıda sinirlerime mukayyet olmaya çalışıyordum. Bir anda karşıdan birisinin bana doğru hızlıca yaklaştığını gördüm; fakat aynı zamanda da eski sevgilinizin yediği haltları dinleyince kurt adam da olsanız ilginiz iki noktada birinde zayıf oluyor.

İyice yanaştığını belli aralıklarla takip edebiliyordum.

Sonra çarpışma oldu. Bir elimle onu yakalayıp yüzüne bakmaya çalıştım. Benden ne istediğini bana niye bulaşmaya çalıştığını anlamak için; fakat onun yüzü eğik sadece:

"Pardon."

Demesi sinirimi biraz yatıştırmıştı.

Tutuşum hafifledi çok bir diyalog kuracak halde de olmadığımdan onu selbest bıraktım.

Bir an önce bu ilişkinin bitmesi için aklımda konuyu kapatacak cümleleri arıyordum.

O insan yanımdan hemen ayrılıp gittikten sonra telefona geri döndüğümde o tek kelimeyi söyledim ve iş bitmişti.

"Ayrılalım."

Birkaç adım atmıştım ki şüpheye düşüp, arkamı dönüp baktığımda o karanlık figür koşarak uzaklaşıyordu. Elimi ceketime attım. Klasik soygun numarasına kanmama sebep olduğu içi o kadına lanet okumamak elimde değildi. Koşarak bende peşinden gittim. Çok uzaklaşmamıştı kokusu hala tazeydi bir iki ara sokak sonrasında yerde eğilmiş bir şeyler karıştıran figürü gördüm. Dikkatinin dağınıklığından yararlanma sırası bana gelmişti. Ellerim çoktan o kadına yapması gerekeni karşımdaki figüre yapıyordu.

"Kaçabileceğini mi sandın?"

"Nereye gidiyorsun böyle, cüzdanımı çalıp?"

Boğazını sıkacağım  kadar sıkmıştım. Sinirimi bu insandan alıyordum. Bir dakikada duyabileceğiniz ne kadar kelime, cümle vardır. Aklınıza makul sayılar geliyor biliyorum ama inanın karşımdaki insan bunların hepsinin rekorunu kırmıştı.

"H-hiç... Hiç bir y-yere..."

Nefessiz kalmasını izledim. Ellerimi uzaklaştırmaya çalışıyordu.

"Ben... Ben s-sadece.."

"Lütfen... Lüt-fen..."

"Cüzdanın y-yerde... Boğa-zı-mı... Bırakır-san "

"Ü-üzgünüm... Ço-k"

Sürekli soluksuz halde tekrar edip durdu. O kadar etmişti ki benim sıkmamdan çok onun konuşması büyük ihtimal kendisini boğmuştur. Ellerimi birden çektim duyduğum raydan çıkmış kalp atışlarıyla, panik atak mı diye düşündüm.

Yere yığılmış halde boğazını tutmuş, nefesinin geri gelmesi için çabalıyordu. Biraz düzeldikten sonra yerde ki cüzdanı titreyen eliyle bana kafası eğik şekilde uzatmaya çalıştı. Onu çekip aldım, içine göz atarken kalkmaya çalıştığını gördüm kesinlikle içinde bir miktar para eksik olmalıydı, buna hiç dikkat etmeme gerek yoktu. Cüzdanı cebime atıp tekrardan bir gece de üçüncü kere aldatılmamak için elimi onun omzuna koyup duvara tosladım. Hala yüzüme bakmıyordu, arada yüzü tam görünecek kapüşonunun gölgesi düşüyordu. Bu beni rahatsız etmişti, elimi kafasına götürürken;

"Lütfen hepsi bu, vurmayın," dedi.

Elim havada kalmıştı. Bakış açımı alta kaydırdım, titreyen elinde eksik olan o küçük miktar duruyordu. Bir an duraksadıktan sonra tekrar elimi kafasına götürdüm, elimin tutuşu altında olabildiğince büzülmeye çalıştı. Duraksamadan onu kapüşonunu çektim. Oldukça genç bir yüz duruyordu karşımda. Burnu soğuktan kızarmıştı, gözleri ise biraz önce nefessiz kalmasından dolayı sulanmıştı. Yüzünün belli yerlerinde küçük benler vardı, bazıları kirden olabilirdi bilmiyorum. Yüzüme öyle bir bakışı vardı ki o gözlerinde, küçük bir hayvana eziyet ediyormuşum gibiydi. İkimiz o saniyeler boyunca gözlerimizin içine baktık. Sinirim yatışmıştı. Bu en fazla 18 bile olmayan bir çocuktu. Benim ceketimi tutan eli tir tir titriyordu, diğer eli de herhangi bir saldırı altında kendini korumaya hemen hazır gibi havada asılıydı.

Bir kedi gibi kaçmaya meyilli.

"Başka para yok beyefendi, hepsi yerde ve cüzdanınız da isterseniz sayın."

Yerdeki paraya gözüm kaydı istemsizce, buruşmuş halde ayaklarımın dibinde duruyordu. Onu rahat bıraktım, bırakır bırakmaz da arkasına bakmadan koştu.

***

Bu olaydan birkaç hafta  sonra sabah  kendime kahve almaya çıkmıştım. Uzun bir sıra sonrasında o sevdiğim koku ve tada ulaştım. Elimdekilerle dışarı çıktığımda etrafta hareket eden kırmızı bir nokta dikkatimi çekti. İlk kafama düşmemişti tabi, arabama doğru o yana bakarak ilerliyordum. Arabamın dibinde durup iyice bakınca bu küçük hırsızı tanımıştım. Bir manavın önünde çaktırmamaya çalıştığını düşünerek etrafını bariz bir şekilde kolaçan ediyordu.

Ergenlikten dolayı fazla uzamış, sakar uzuvlarıyla tezgahtan bir portakal aşırdı. Galiba esnaflar bu çocuktan yaka silkmiş olsa gerek bu olayı gören herkes dükkanlarının camından küfürler savurarak ya da dışarı çıkarak tepki gösterdi.

Bu sırada manav da tepkilerden ne olduğunu fark edip sinirle koşmaya başladı. Hem de tam müşteriye iki poşet meyve, sebze verirken. Çocuk önde, manav arkada bir koşuşturma başladı. Hırsız gözden kaybolana kadar da manav can havliyle koştu, tıkanınca da hiçbir şey olmamış gibi iri göbeğiyle tekrardan tezgahına döndü. Diğerleri de işlerine...

Ben de tekrardan arabama binip eve döndüm. Bugün büyük gündü, o dönecekti. 


Poor Stiles -SterekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin