Bölüm 5

1.4K 97 38
                                    

Derek

Yataktan yere doğru sarkan karmakarışık çarşafların arasında duran Stiles, düştüğü yerden kalkıp hızla kapıdan çıkmıştı.

Derek, bütün bu karmaşıklığa saçlarının da eşlik ettiğini yanda duran aynadan görebiliyordu.

Beyaz çarşaflardan ben de kurtulduğumda karşımda durup, soru soran bakışlarla bana bakan Laura'yı görmezlikten geldim.

Sabahın ve olayların verdiği sersemliğini atlattıktan sonra hala bir cevap bekleyen Laura ile küçük bir tartışmamız patlak vermişti.

Sorduğu sorulara cevap vermem imkansız olduğu için kahvaltıdan kalkmıştım zaten olan bitenden dolayı iştahım da yoktu. Kesinlikle suç bendeydi ama gururum bunu kabullenmiyordu. En sonunda Laura evden çıkıp gitti, nereye gittiği konusunda hiç bir fikrim yoktu. Bende daha fazla evde duramayıp ormanda gezinmeye çıktım. Bu şekilde dün geceden bu sabaha kadar geçen süre zarfında yaşadıklarımı kafamda tekrardan canlandırabiliyordum.

Bu evsiz, savunmasız çocuk sandığımdan daha fazla aklımı kurcalıyordu.

Kafamdan onu atma isteğim daha da arttığında eve dönüp duşa girdim. Kendimi sıcak suya teslim ettiğimde kaslarım ve zihnim biraz kendini toplamıştı. Duştan çıktığımda vücuduma vuran serin hava ile çıplak ayaklarımla odama gittim. Üstümü giyindiğimde de  dışarı çıkmaya karar verdim. Bu kasvetli ve sessiz ev eskiden bu kadar üstüme gelmezken şimdi dayanılmaz biçimde rahatsız ediyordu.

İçimi kemiren o sıkıntılı ruh halini bastırmaya çalışsam da bugün olanları sonsuza dek geri plana atamazdım. Hem onu kullanmam hem onu reddetmem bugüne kadar yaptığım en iğrenç şeydi.

En sonunda durmak istediğimde arabamı bir kaldırımın yanına park ettim.

Arabadan inip dükkanların renkli ışıkları altında kalabalığı yararak sessizce ilerliyordum. Havanın kararmasından dolayı sessiz esintiler, ıssız arka sokaklarda çöpleri kaldırarak uğulduyordu.

Kafamı istemsizce o yana çevirdiğimde ara sokaktan tanıdık bir koku, esintiyle beraber burnuma gelmişti. Ellerimi deri ceketimin içine sokup başı boş dolaşmama son verip o yönde ilerlemeye başladım. Biraz daha ilerlediğimde iki karanlık figürün birbirine karışıp tekrardan ayrıldığını görüyordum.

Midemde adlandıramadığım kasılmalar başladığında, kaşlarım çatık bir şekilde daha dikkatli incelemeye başladım.

Figürlerden birinin üstüne sokak lambalarının sarı ışığı vurunca kim olduğunu doğrulamış oldum.

Peki yanındaki kimdi bilmiyorum ama içimden bir ses: O arka sokakta hiçte düzgün bir niyet olmadığını söylüyordu. Birkaç dakika sonra figürler anlaşmış gibi ara sokağın karanlığına iyice sokulmuşlardı. Ben de takibe devam etmek ya da etmemek arasında hiçbir gelgit yaşamadan ayaklarım onların peşi sıra gitmeye başladı. En sonunda motellerin olduğu bir sokağa girdiklerinde arada 50-60 adımlık bir mesafe bırakıp bir direğin gölgesine sığınmıştım.

Burası oldukça ışıklı bir yerdi. Bütün o ışıklar birbirine karışıp baş dönmesi yapacak kadarda görüntü kirliliği oluşturuyordu. Nihayetinde diğerinin yüzünü de görmüştüm. 28-30 yaş arasında takım elbiseli bir adamdı. Adamın Stiles'ın dirseğinden tutup motele doğru sürüklediğini gördüm. Ben de onların peşlerinden gitmiştim.

Evet, bu benim işim değildi. Kesinlikle değildi ama her şeyi düşünmeden, içgüdüsel olarak yapıyordum.

Motele adım attığım zaman buranın iğrenç kokusu burun deliklerime dolmuştu. Yeşile boyanmış kapı ve merdivenlerinin demirlerden gelen pas kokusu her şey birbirine uyuyordu.

Yüzüm ekşiyerek resepsiyonda duran adama yanaştım. Biraz önce çıkanların odasını sorduğumda bana boş gözlerle bakmaya başladı. Gözleri gazetesine tekrardan inmeden yakasına yapışıp kendime çektim. Adamın üstüne sinen bütün kokular burnumun direğini sızlatsa da sabrımı zorlayıp dişlerimin arasında tekrardan sordum.

"Neredeler?"

"Yukarı kat, 3 no'lu oda."

Adamı tekrardan kalktığı yere itip yukarı çıktım. Boyası dökülmüş alacalı kapıya geldiğimde birkaç kez sertçe vurdum. Açan olmadığında da tekmeyle kapıyı içeri doğru savuşturarak açtım.

Bir çürük kapı beni durduramazdı.

İçeri girdiğimde gördüğüm görüntü beynime kan sıçramasına yol açmıştı.

Stiles, yatağın üzerinde yarı çıplak bir şekilde duruyordu. Gözlerim adamı aradığında ise pencereden giren soğuk esinti, bayat havayı tazelerken adamın benden korkup çoktan kaçmış olduğunu fark ettim.

Stiles'ın yanına koşup morarmış bileklerini kurtarmak için hızla kumaşı çözdüm.

Zayıf, ince uzun beceriksiz uzuvları kendini toparlamak için çabalıyordu. En sonunda çarşafı kendine doğru çekip yatakta oturdu.

Çıplaklık bir kurt adam için sorun değildi ama şuan ki durumdan biraz çekinmiştim. Stiles elinin tersi ile göz yaşlarını sildi. Benim karşısında olduğumu fark etmişe hiç benzemiyordu. Gözleriyle temasa geçmeye çalışmıştım ama karşımda sadece kafası eğik düşünceli bir şekilde çarşafın üzerinde gözlerini gezdiriyordu. En sonunda ellerini göz yaşlarından çekip yatağın ve çarşafların üzerinde gezindirdi.

Karşımda tekrardan tişörtsüz bir şekilde kalkıp yatağın içinde bir şeyleri hararetle aramaya devam ettiğinde ben de kalkıp kolundan tutup bana bakmasını zorladım. Bal rengi gözleri ağlamanın verdiği kızarıklık ile benim gözlerimle buluşunca:

"Derek," diye sessizce mırıldandı.

En sonunda kendine geldiğini anladığımda:

"Ne arıyorsun?" Diye sordum.

Bana dönüp:

"Hiç-" derken bile hala gözlerinin yorganın içinde bir şeyler araştırdığını görebiliyordu.

Tekrardan kolundan kendine gelmesi için sarstım. En sonunda yarı çıplak olduğunu hatırlayıp üstüne yorganı çekti.

"Burada ne arıyorsun?"

"Asıl sen ne yapıyorsun Derek?"

"Soruma cevap ver."

"Elbette ki iş, görmüyor musun?"

Morarmış bileğini göstererek:

"Bu mu iş!" Dedim.

Poor Stiles -SterekHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin