Ertesi hafta. Saat 14.23
Namjoon'un gidişinin üzerinden bir hafta geçti.
Söylediği üzere bugün dönmesi gerekiyor.
O yokken kitabevine gittim ve başka kitaplar da aldım. Bu kez seçmek için yanımda değildi, hangisini alacağıma kendim karar vermek zorunda kaldım ve gerçekten zorlandım.
Çünkü yanıma yeterince para almamıştım ve istediğim kitapların hepsini alamıyordum.
Tabii, o olsa daha çok alabileyim diye birkaçını hediye ederdi ve üç kitap parasına beş tane alabilirdim.
Ama orada değildi.
Teresa'ya ne zaman döneceğini sorduğumda bana git kendin sor der gibi Namjoon'un numarasını verdi.
Ben de arayamadığım için mesaj attım. Ne zaman dönüyorsun?
"Hey, bu numara bende kayıtlı değil, kim olduğunuzu sorabilir miyim?"
Pardon, söylememişim. Yoongi.
"Artık kayıtlı... Haftaya perşembe, saat öğlen iki buçuk üç gibi Phoenix'te olurum sanırım. Bir sorun mu çıktı?"
Hayır. Sadece merak ettim.
Şu anda ise havaalanında bekliyorum. Karşılama işini yapmaya karar verdim.
Houston'dan gelecek uçağın rötar yapmamasını umuyorum tabii ki.
Beklemek için ayrılmış koltuklardan birine oturuyorum, yanımda yaşlıca bir kadın var.
Başıyla selam veriyor.
Beni biraz süzüyor, sonra örgüsünü örmeye devam ediyor. O da birini bekliyor olmalı.
Kurye çantamdan bir kitap çıkarıyorum, Namjoon onu beklerken okuduğumu görse duygulanırdı galiba.
Neden onu bekliyorum?
Neden işimi gücümü bırakıp geldim buraya?
Henüz kendimi bile anlamıyorum.
Saat 14.35
Houston uçağı iniyor. İnişini izliyorum.
Yanımdaki kadın da ayağa kalkıp yolcu girişine yürüyor.
Gözlerinde merak ve heyecan görüyorum.
İçeriye girmeye başlayan yolcular üzerinde göz gezdirirken yavaş yavaş güvenlik şeritlerine doğru yürüyorum.
Ellerinde isimler yazan kağıtlarla bekleyen insanlar var.
Kapıdan Namjoon'un girdiğini görüyorum, bavulunu yerde sürürken beni fark etmiyor ve az önce yan yana oturduğumuz kadına doğru yürüyor. Ona gülümsüyor ve nihayetinde sarılıyorlar.
Sonra beni görüyor.
Kadına bir saniye bekler misin der gibi bir hareket yapıyor ve yanıma geliyor.
"Gerçekten mi?"
Ne gerçekten mi?
"Benim için mi geldin?"
Evet, hoş geldin.
Gülümsüyor, ne kadar sevindiğini görebiliyorum.
Kadın bize doğru yürürken onu işaret ediyor "Annem."
Sahi mi? Tam şurada yan yana oturuyorduk.
"Birbirinizi tanımıyordunuz tabii."
Annesi yanımıza geldiğinde gülümsüyor, onun da elleriyle konuşmak zorunda olduğunu hatırlıyorum, diyor ki "Ne yapıyorsunuz burada?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Blue ¨ namgi (düzenleniyor)
FanfictionEli kulağında mavi sular. [Stories From Wavy Horizons, 2nd book]