Kazalar... evet olur ya öyle yolda yürürken başınıza geliverir de neden ben diye düşünmeye fırsat kalmadan, dünyanın oksijenini biraz daha azaltabilmek adına can havliyle atarsınız kendinizi hastanelere. Sebebi ne kadar farklı da olsa insana değişik duygular tattırmakla birlikte deneyim kazandırması bir yana kaza kazadır işte. Kazalardan nefret ediyorum.
Şu an hastanenin rahatsız koltuğunda otururken aklımdan geçenler sadece bunlar. Ve beynimi bu kadar yorarken vardığım sonuç:
KAZALAR KÖTÜDÜR.
Beni alkışlayabilirsiniz. Aslında kime sorsanız size kazaların kötü olduğunu söyleyebilir. Ben söyleyince kesinlikle farklı olmuyor ama ben öyle sanıyorum. Çünkü çoğu insan kulağı doldurma laflarla kazayı kötü olarak nitelendirirken ben bizzat şahit olarak bütün yaşanmışlığımla yapıyorum kötü kazaların tanımını.
Ben Melis. Az önce tam olarak hani şu bildiğimiz iki arabanın çarpışmasıyla oluşan kazaların birinden sağ salim kurtulan şanslı kızım. Sevinmeliyim kurtulduğuma değil mi? Ah hayır kesinlikle değil. Maalesef annem benim kadar şanslı olamadı.
Arkadan aldığımız sert darbeyle kafasını öne çarpmaktan kendini alıkoyamadı. Tesadüf bu ya trafik kazalarından kaynaklanan ölüm oranının %40 ının emniyet kemeri takmamak tan kaynaklandığını arabaya her binişimizde hatırlatan annem yolun kısalığını bahane ederek emniyet kemerini takmadı. Ve bu da yetmezmiş gibi o kadar emniyet kemerli yolculuklarımız varken araba da tam da şimdi çarpacak zamanı buldu. Tesadüf olarak düşünmeliyim bunları değil mi? Kesinlikle iyice paranoya yapmaya başladım. Hayır yani başka ne olabilir ki? Ama kendimizi bilmesem arkadan gelen arabanın kasten çarptığını falan düşüneceğim. Ama hayır ne annemin ne de benim böyle şeylerle işimiz olur. Böyle şeyler dediğim de neyse. Amaan Allah'a şükür beladan uzağız.
En azından ben öyle biliyorum.
Yaklaşık yarım saattir hastanede annemin odasının önündeki sandalyede işinin bitmesini bekliyorum. Olay yerinde şöyle bir bakmıştım yarasına. Ciddi bir şeye benzemiyordu. Kesinlikle bu kadar uzayamaz. Az buçuk bilgimle kendimce teşhisini koymuşken bu doktor nesini anlayamıyordu? Hayır madem anlayamıyor neden doktor oldu?
Sonunda doktor çıktı odadan. Durdurmasam açıklama yapmadan gidecek. Şöyle bir süzüyorum doktoru. Mavi gözleri tedirgin duruyor. Sert yüz hatlarının kafasında olanlar yüzünden kırıştığı aşikar. Patlıcan burun bu kadar güzel yüze tam oturmamış sanki. Uzun boyuyla yanımdan geçerken soruyorum "annemin durumu nasıl?" diye. "Yarım saat daha beklemeniz gerekiyor." diyor.
İyi ama neyi?
Daha fazla dayanamadan "Ben baktım yarasına, ciddi bir şeyi yoktu. Hem ayrıca hissediyorum iyi olduğunu" diyorum.
"Siz nereden bileceksiniz" diyecek oluyor. Ben de " İlk yardım dersi almıştım " diye kestirmeden veriyorum cevabını.
Başka zaman olsa kesinlikle bu konuyu daha fazla uzatırdım. Ne demek ben nereden bilecekmişim. Doktor bey yakışıklısınız okumuşsunuz meslek sahibi olmuşsunuz ama önyargılı olmamayı öğrenememişsiniz.
Bunun gibi daha söylenecek bir sürü laf dilimin ucuna kadar geliyor da tutuyorum kendimi.
Dua edin doktor bey önceliği bende ağır basan işlerim var.
Şimdi sırası zamanı yeri hiç hiç değil.
Benim annemin yanına gitmem lazım.
Doktorun yanından geçecek gibi oluyorum tam o sırada babam geliyor. Tamam ufak bir kaza ama babama haber vermeden olmazdı değil mi. Olanca telaşı sanki yanıma getirmiş. Ne kadar endişelendiği yüzünden belli. Yatıştırmaya çalışıyorum uygun kelimelerle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Son Yaprak
Teen FictionMelis ve Samet. Daha tanışmadılar. An meselesi ama daha değil. Olayların kilit noktası annesi. İstese her şeyi halledebilir. Ama onu da yönetenler var. Ve istediklerini yapmak zorunda. İki avukat.. Milyonda bir insanın başına gelen aşk onların kapı...