Agâh - Olay Günü

1.6K 60 10
                                    





Merhaba, ben Agâh.

Bu adın, bana dedemden miras kaldığını düşünüyorsanız maalesef tam on ikiden vurdunuz. İsmimin, böyle klişe bir hikâyesi olsun istemezdim fakat gerçekleri çarpıtmayacağım.

Şu an bir kahve dükkanında barista olarak çalışıyorum. Latte art yapmakta fena sayılmam. Kahve yapmayı, sahiden iyi bir kahve yapmayı Amerika'da öğrendim. İşin ustalarıyla kapışacak kadar iyiyim. Ama iddialı olduğum konunun bu sanılmasını istemem. Kahveden daha iyi olduğum başka bir konu var: Sağlam öngörülerde bulunmak!

Aslında, psikoloji bölümünden mezunum. İki yıl önce Türkiye'ye geri döndüğümde yapacak bir şeyim yoktu. Babamın beni varisi olarak gördüğünü biliyordum. Onun kurduğu hayalin aksine, Adana'ya dönüp o büyük holdingin bir çalışanı olmak aklımın ucundan bile geçmiyordu. Ama bu geleceği daha ne kadar öteleyebileceğimi de bilmiyordum.

Açıklığa kavuşturayım, ben romandaki zengin çocuğum. Neyse ki ailemin uğraştığı miras mevzuları sayesinde bana yüklenecek vakitleri pek yok. Ben de rahat rahat ilgi alanlarıma yönelebiliyorum. Tabii içinde bulunduğum karışık bir durum var ki romanın bu kısmında size bundan bahsedip hikâyeyi berbat etmek istemem. Kötü şeyler hep sonra ortaya çıkar. Siz de biraz bekleyeceksiniz.

Sağlam öngörülerde bulunuyorum demişken, medyum olduğumu iddia ettiğimi sanmayın. Tüm mevzu, insanların yapacakları seçimleri önceden kestirebilmem. Bu benim takıntım. Sırf bu konuda iyi olabilmek için Amerika'da psikoloji okudum. Ah, sahi, bu ayrıntıyı vermiştim.

Babam psikoloji okumam noktasındaki ısrarımı o zamanlar umursamadı. O, kendi değimiyle "hayat üniversitesi"nden mezun olmuştu ve üniversiteye giderek onun öğrendiği şeylerden daha fazlasını öğrenemeyecektim. Ama dil öğrenmemi, şirketin geleceği için önemsediğinden bir şekilde bana destek oldu. Şimdi kendisine sorsanız, en büyük hatayı, beni yurtdışına üniversite okumaya gönderdiği zaman yapmıştı. Oysa bilmediği şey, ne yaparsa yapsın önümde duramayacağıydı.

Amerika'dan döndükten sonra da saha çalışmalarına başladım. Barista oluşumun hikâyesi de buraya dayanıyordu aslında. Kahve dükkanına biri giriyordu ve ben o kişinin giyiminden, konuşmasından, göz temasından bir şeyler alarak ne içeceklerini tahmin ediyordum. Anlayacağınız benimki biraz vitrin analizi; çünkü görünmesini istediğiniz şeyler, sizi tahmin edilebilir bir insan yapıyordu. Başlarda bu konuda çok da iyi değildim ama beni bir de şimdi görün! Eminim bir gün çalıştığım yere kahve içmek için gelirseniz nasıl bir kahve içeceğinizi biliyor olacağım. Ama sanırım o zamana kadar buradaki işim bitecek.

Buradan yakın zamanda ayrılmayı planlıyorum. Çünkü yaklaşık bir aydır yalnızca iki kişinin tahmininde yanıldım. Bu kişiler de kahveleri kendileri için almamışlardı. Biri, yakınlardaki bir hukuk bürosunda asistanlık yapıyordu ve kahveyi muhtemelen hiç görmediğim patronu ya da paralı bir müşterisi için alıyordu. Diğeriyse maço biriydi ve kahve seçimi, sandığım gibi bilinçli bir seçim değildi. Seçimini yaparken kriteri tahmin ettiğimden çok daha basitti: Tam arkamda duran menü tahtasından ismi en kısa olanı ve adını en rahat okuyabileceği kahveyi seçmişti: Latte.

Bu tahminlerimde yanılmış olmak beni rahatsız ediyordu. Çünkü tam olarak yanılmış sayılmazdım. Yine de denkleme dahil etmem gereken ihtimalleri göremediğim için kendimi yenilmiş olarak kabul etmek zorundaydım.

Bu iki kişi dışında son iki haftadır tahminlerimde beni yanıltan biri çıkmamıştı. İnsanlar sahiden tahmin edilmesi kolay varlıklar. Ve bunu artık bu kahve dükkanında yapmak canımı sıkıyordu. Bu yüzden aralık ayının ilk haftasından geriye kalan iki buçuk günü de tahminlerimde yanılmadan geçirirsem kendime başka bir alan aramaya karar vermiştim. Şu sıralar pastacılık ilgimi çekiyordu mesela. Bir iki atölyeye katılırsam buradan sonraki durağım butik bir pastane olabilirdi.

Bir Lattenin Ömürlük HatırıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin