•1•

2.8K 225 112
                                    

Yazın kavurucu sıcağı dışarı çıkmak zorunda olanlar için oldukça zorlayıcıydı. Jennie bu sebeple evde olduğu için şükretmesi gerektiğini düşünüyordu. Ama elinde değildi, bir yandan da evde olduğu için şikayet ediyordu. Seul'e yeni taşınmışlardı ve hiç arkadaşı yoktu. Bu yüzden evde oturmak onun için sıcaktan bunaldığında gerçekleştirebileceği lüks bir aktivite değil, bir mecburiyetti. Yanaklarını şişirdi ve cama doğru yöneldi. Tek tük insanlar vardı sokaklarda. Aslında beklediği de buydu, çünkü onu camın önüne götüren şeyin gerçekleşmesine yaklaşık iki dakika daha vardı.

Ve iki dakika sonra bir kız göründü sokakta. Oldukça güzeldi. Berbat hava, onun gelişiyle düzelmiş,serinlemişti sanki. Bu kız, Jennie'nin buraya taşınmalarından beri tek eğlencesiydi. Hergün aynı saatte dışarı çıkar, aynı banka oturur bir süre sonra da evine geri dönerdi-aslında Jennie nereye gittiğini bilmiyordu, pencereden görmesine imkân yoktu ama tahmin ediyordu.

İşte Jennie bunu fark ettiğinden beri, birkaç gündür, hep aynı saatte pencerenin önündeki yerini alırdı. Ve onu izlerdi. Uzun uzun bakardı. Üstelik ona bakmaktan keyif alırdı. Birçok kez onu izlerken gülümseyerek bulmuştu kendisini. Sadece bir kızı uzaktan seyrediyordu ve bu onu mutlu ediyordu.

Ellerini yumruk yapıp yanaklarına dayadı ve bu, hareketli olmasa da oldukça keyifli işi yapmaya devam etti. Gülümseyerek. Fakat bir anda, daha önce olmayan bir şey oldu. Kız kafasını kaldırıp yukarı baktı. Jennie neredeyse yere düşecekti. Hemen kendisini geriye çekti. Pencerenin hemen yanındaki duvara yasladı sırtını. Kalbi çok hızlı atıyordu. Derin nefesler aldı, verdi. Gözlerini kapattı. Zihninde o bir saniyelik göz göze gelişlerini canlandırdı. Sadece bir saniye. Ve kocaman sırıttı.

Peki Jennie'yi bu kızla tanışmaktan alıkoyan şey neydi? Şüphesiz ki bunun sebebi, kız yukarı baktığında hemen geri çekilmesinin sebebiyle aynıydı. Utanç. Çekingenlik.
O bir tablo gibiydi, oldukça değerli ve hassas bir tablo. Ya Jennie yanına gittiğinde tablo bozulursa? Ya tablo aslında hiç de Jennie'nin düşündüğü gibi değilse? Gidemezdi. Şimdilik.

■■■

Ertesi gün kız tekrar oradaydı. Aynı banka oturmuştu. Bir süre sonra bir kedi yavaşça kızın bacaklarına doğru yürüdü. Kediyi fark eden kız ilk defa kocaman gülümsedi. İlk defa. Ve kediyi sevmeye başladı.

Jennie onun gülümsemesiyle dondu kaldı. Bu...çok güzeldi. Jennie daha önce bu kadar güzel bir şey görmediğine yemin edebilirdi. Dünyadan koparmıştı bu manzara onu. Odasının kapısının açıldığını, annesinin kendisine bir şeyler söylediğini duyuyordu ama anlamıyordu ne dediğini. Tüm dikkati ondaydı.

En sonunda annesi sertçe adını söylediğinde kendisine gelebildi. Vücudunun konumunu fazla değiştirmeden annesine baktı.

"Yemek hazır"

Annesini birazdan geleceğini söyleyerek gönderdikten sonra tekrar kıza döndü. Neredeyse ölüyordu. O kendisine bakıyordu. Tekrar göz göze gelmişlerdi. Ama bu sefer geri çekilemedi. Aralarındaki uzak mesafeye rağmen onun gözlerinde kaybolmuştu. Bu kez gözlerini kaçıran o oldu. Ayaklarının dibinde uyuyan kediyi son kez okşayıp ayağa kalktı ve sokakta kayboldu.

Jennie kendisini yatağına bıraktı. Bu böyle olmayacaktı. Onunla tanışmak zorundaydı. Onu yakından görmek zorundaydı. Onun sesini duymak zorundaydı. Yarın dışarı çıkıp onunla tanışmaya karar verdi. Umarım onun yakınındayken ölmem.

Tüm gecesini bu duayı etmekle geçirecekti.

■■■

Jennie'nin hazırlanması uzun sürdü. Ne giyeceğine karar vermekte epey zorlanmıştı. İşin komik tarafı seçtiği elbiseyi, annesi 'alt tarafı dışarı çıkıyorsun, düğüne gitmiyorsun' dediği için giyememişti. Ve şimdi dışarıda onu beklerken üzerinde basit bir tişört ve pantolon vardı.

Saatini aynı dakikada onuncu kez kontrol etti. Şimdiye kadar gelmiş olması gerekiyordu. Normal vaktini geçireli iki dakika olmuştu. Evet aslında sadece iki dakikaydı. Ama Jennie o kadar sabırsızdı ki, onun geciktiğini düşünüyordu.

Derken kız sokağın başında göründü. Jennie o an geç kaldığı için sevindi. Bu belki psikopatçaydı ama onun gelişini görmeyi sevmişti. Küçük bir çocuk gibi seke seke yürüyordu. Çok tatlı. Beyni sadece bu cümleyi kurabilecek kadar çalışıyordu. Oysa kalbi tam tersine, biraz fazla çalışıyor, hıphızlı atıyordu.

Beynini daha çok çalıştırdı ve banka oturup oturmaması gerektiğini düşündü. Ondan önce oturursa onu korkutabilirdi. Bu çok saçma bir düşünceydi ve Jennie kendisini ceylanı avlamaya çalışan aslan zannediyor gibiydi.

Kızın oturmasını bekledi, bir ağacın arkasına saklanıp. Kız oturduğunda kalp atışlarını dengelemeye çalışarak titreyen bacaklarıyla yürümeye başladı. Kız henüz kendisini fark etmemişti. Derin bir nefes alıp oturdu. Hâlâ bir hareketlilik, bir tepki olmamıştı. Kız Jennie'nin geldiğini fark etmemiş gibiydi hatta.

"Hey" Jennie çekingen bir şekilde seslendi. Tepki yok. "Hey" tepkisiz
"Ah...Seni rahatsız ettiysem özür dilerim. Konuşmak istemiyorsan ben de susacağım." Aslan, ceylanın kaçıp gitmesini istemiyordu. Sesini duymasına şimdilik gerek yoktu. Kalkıp gitmediği ve onu yakından izleyebildiği sürece bu, Jennie'ye yeterdi.

Derken kız kafasını Jennie'ye çevirdi. Bir an şaşırmış göründü. Jennie onun o ifadesinden dolayı kaçıp gitmeyi düşündü. Ya onu rahatsız ettiysem? Ya bir daha gelmezse? Ama devamında kız gülümseyince bu fikir uçtu gitti kafasından. O da gülümsedi. Rahatsız olmamıştı demek ki.

Kız cebinden bir oyuncak çıkartıp onunla oynamaya başladı. Böylece Jennie de onu rahatça izleme imkânı buldu. Kahverengi saçlarını, beyaz tenini uzun uzun inceledi. Ellerini yanaklarında gezdirmek, saçlarını okşamak istiyordu. Oyuncakla uğraşan ellerine baktı. Ne kadar da zariflerdi! Tutmak istiyordu. Kızın boynundaki haç bile güzel ve parlak duruyordu. Jennie dinden uzak bir insan olmasına rağmen etkilenmişti.

Kız onun kendisine baktığını hissetmiş olacak ki ona döndü. Böylece Jennie bir süreliğine de olsa gözlerine bakabildi. Kız gülümsedi. Jennie zaten uzun süredir gülümsüyordu.

Bakışmaları sonlandığında Jennie onu incelemeye devam etti. Gözleri dudaklarında takılı kaldı. Öpmek istedi. Kız tekrar ona döndü. Jennie korkmuştu. Ceylanı ürkütmekten. Kısaca gülümsedi ve kafasını farklı bir yere çevirdi. Yanakları yanıyordu. Utançtan. Aynı zamanda acıyordu. Çok fazla gülümsemişti. Ama mutluydu. Çünkü hâlâ yanında oturuyordu.

Tabloyu bozmaktan korkmuştu oysa tablo yakından çok daha güzeldi. Jennie o gidene kadar onu göz ucuyla izledi.

■■■

Jennie yine ondan önce gelmişti. Bankın kenarında beklerken aklına bir fikir geldi. Hava sıcaktı. Sıcak havalarda insanı ne mutlu ederdi? Dondurma! Ama acaba nasıl seviyor ki dondurmayı
İki tane çikolatalı dondurma aldı. Çikolatayı herkes severdi, özellikle de onun gibi küçük bir çocuk kadar sevimli insanlar. Yani sevmelilerdi.

İki elinde dondurmayla banka oturdu. Beklemeye koyuldu. Arada güç bela kolundaki saati kontrol ediyordu.

Üç dakika

Beş dakika

Yedi dakika

Yavaş yavaş morali bozulmaya başlamıştı. Neden gelmiyordu?

Otuz dakika

Belki bir işi vardır? Hava biraz serinlediğinde gelir?

İki saat

Gelmedi. Hava da hafiften kararmaya başlamıştı. Jennie hâlâ bir yandan yolu kontrol ederek ayağa kalktı.

Dondurmaları yememişti. Ve her ikisi de öylece eriyip gittiğinden, Jennie'nin elleri yapış yapıştı. Yapışkanlığın verdiği rahatsızlıkla yüzünü buruşturdu. Ama bu basit rahatsızlık bir yana, onun gelmemiş olması canını yakmıştı. Özledim.

●●●

Blink olduktan sonra yeni bir OTP de edindim :D TaeNy kadar çok yazıp sizi bıktırabilirim :P Kısa bir hikaye olacak, sonraki bölümde final yapabilirim hatta.

Herneyse, umarım beğenmişsinizdir. Yorum yapmayı unutmayın ^^

Voice || JenSoo ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin