"HİÇ KİMSE ÖLMEK İÇİN GENÇ DEĞİLDİR"

140 8 0
                                    

   Defteri imzaladıktan sonra Murat da hemen dönmek üzere kendisine kahve almaya gitti. 

   Selim dalgın dalgın kahvesini içerken serçe parmağıyla fincana yavaş yavaş vurarak tınlama sesleri çıkartıyordu. Öylesine dalmış olacak ki biraz önce yanına gelip oturan Murat'ın farkında bile olmamıştı. 

   Biraz sonra hastaneden iki görevli uzun bir sedye üzerinde üzeri beyaz çarşafla örtülü bir ceset getirdiler. Çarşafın yanlarından yanlara sarkan sapsarı saçları insanın içine oldukça korku salıyordu. İki görevli başlarını hafifçe eğerek morgdan çıktı.  Murat;

   -Hadi Selim yardım et.

   -He?

   Birden irkilen Selim, görevlilerin geldiğinin farkında bile değildi. Ha tamam, deyip cesedi gasilhaneye götürdüler. 

   Murat musalla taşına bir tas sıcak su dökerek ıslattı. O sırada Selim çarşafı cesedin boynuna kadar indirdi. İkisi birden cesede bakakaldılar. Bir süre öylece kaldıktan sonra birbirlerine baktılar. Ceset daha 5-6 yaşlarında güzeller güzeli minicik bir kız çocuğuydu. Beline uzanan saçları sapsarıydı. Yüzüneyse ölümün soğuk ifadesi yerleşmişti. Murat, kızın yüzünü avuçlarının arasına aldı. Gözünden birkaç damla aktı. Onunda birkaç sene önce bu kız gibi küçük bir kızı vefat etmiş. O yüzden ne zaman çocuk cesedi görse hep duygulanır. Murat kendini toparladı ve Selim'e dönerek;

   -Aliye Hanım'ı ara gelsin, ceset bayan. 

   Selim, başıyla onay verdikten sonra gasilhaneden çıktı. Murat ise kızın yüzünü tekrar örttü. Ve cesede bakarak dudaklarından zar zor bir cümle dökülüverdi: Hiç kimse ölmek için genç değildir. İçindeki azalmış ateş tekrar harlandı, gözleri tekrar doldu. Son bir kez yutkunup gasilhaneden o da çıktı. 

   Biraz sonra Aliye Hanım geldi. Aliye Hanım, 35 yaşlarında 4 çocuk annesi dindar bir bayandı. Kantinin ihalesini dayısı aldığı için orada çalışıyor, aynı zamanda gelen bayan cesetleri yıkıyordu. 

   Aliye Hanım gasilhaneye girip kapıyı kapattı. Murat ise dışarı çıkıp cebinden sigara paketindeki son dalı yaktı. Biraz sonra yanına Selim geldi, Murat'ın omzunu sıvazlayıp gözüne "dayan" der gibi baktı. Murat konuyu dağıtmak isteyerek;

   -Bugün niye dalgınsın?

   -Öyle miyim, hiç fark etmedim.

   -Unutamıyorsun dimi?

   Selim başını eğerek iki yana salladı. 

   -Bazen bazı şeyler unutulmaz oğlum. Bu hayatta elinden en hızlı kayıp gidenler, en çok değer verdiklerindir. 

   -O hiç benim olmadı ki abi.

   -Olmaması olmasından daha hayırlıdır belki be boşver. 

   Selim ve Beyza dost ailelerin çocuklarıymış.  Evleri yan yanaymış, birlikte büyümüşler. İlkokulu ve ortaokulu aynı okullarda okumuşlar. Selim, Beyza'ya karşı hep korumacı bir tavır sergilemiş. Beyza, Selim'e oldukça güveniyormuş. Çok yakın dostlarmış. Liseye geçtiklerinde Beyza Öğretmen Lisesi'ni kazanmış, Selim ise düz bir Anadolu lisesinden devam etmişti. İşte tam o yıllarda Selim'in anlayamayacağı hızda ve şekilde Beyza'ya karşı duyguları değişiyormuş. 1 sene sonda Selim'in bütün duyguları demlenmiş. Beyza'ya sırılsıklam aşık olmuş. Gel ve gör ki Beyza onu haala dost olarak görüyormuş. 

   Her ikisi de lise 4'de okuduğu zamanlar bir gün Selim'in doğum günüymüş. Selim okuldan çıktığında Beyza onu kapıda bekliyormuş. Selim çok şaşırmış.  Beyza'ya neden orada olduğunu sorduğunda bir yere gitmeleri gerektiğini söylemiş. Sohbet ederek bir kafeye gitmişler. Tam girerken birden ışıklar açılmış. Selim'in arkadaşları, aile dostları vs herkes oradaymış. Pastaydı hediyeydi felan derken tam partinin sonuna geldiğinde, Selim herkesin gözü önünde Beyza'ya bakarak onu sevdiğini söylemiş. Beyza çok şaşırmış ve bunu sonra konuşalım diyerek geçiştirmiş. Zaten bu konu Beyza için orada kapanmış. Neyse herkes dağılmış. En son Selim ve Beyza'nın aileleri çıkmış. Her aile kendi arabasına binmiş. Selimgil önde, Beyzagil arkada gitmeye başlamışlar. O sırada Selimgilin önüne aniden bir tır çıkmış ve araba tırın altında kalmış. O kazada Selim tüm ailesini kaybetmiş. Tabii o da ağır yaralı olarak atlatmış. Eve geldiğinde birkaç ay ona Beyza bakmış. Bir süre sonra Beyza'yı da istememiş. 1 sene boyunca tek başına ruh hastası gibi yaşamış. Babasının onun için biriktirdiği parayla geçinmiş. 1 sene ailesinin acısı ve hatıralarıyla yaşadıktan sonra taşınmış o evden. Yanına hiçbir eşya alamamış. Birkaç sokak ötede yeni bir ev bulmuş. Evi el birliğiyle ev yapmışlar. Sonar Beyza'nın babası ona bu işi bulmuş. Morg bekçiliği. Normalde kabul etmezmiş ama acısına alışmak için ve maaşı da iyi olduğundan girmiş bu işe.

   Murat sigarasını söndürdükten sonra içeri girdiler. Aliye Hanım, cesedi yıkayıp kefenlemişti. Murat ve Selim cesedi teslim alarak ona teşekkür edip yolladılar. Sedyeyi, morgun çocuklar bölümüne sürdüler. Selim boş olan bir çekmeceyi çekti, Murat ise küçük kızı kucakladığı gibi çekmeceye yerleştirdi. Selim, künyesine "kimsesiz" diye yazıp kızın ayağına astı. Murat gözleri dolu dolu çekmeceyi kapatırken dudağından yürek yakan o cümle dökülüverdi: Şuna bak Selim, ufacık bedeni; kucaklayıp kaldırıyorsun. Ama acısı kocaman be oğlum, dağ sırtlasa dağı yıkar geçer.

MORG BEKÇİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin