GİRİŞ

1.8K 18 4
                                    




Ağustos - 2010

AYDER YAYLASI / RİZE

Duman; binlerce yıldır, vadiyi sadık bir muhafız gibi koruyan kayınların arasına hızla sirayet ediyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.




Duman; binlerce yıldır, vadiyi sadık bir muhafız gibi koruyan kayınların arasına hızla sirayet ediyordu. Dallarını yalnızca hüzünlü şarkılar söyleyen kuşlara açan ağaçlar, tıpkı önceden olduğu gibi sessiz bir şekilde, rüzgarda yavaşça sallanarak bekledi. Ardından uğursuz bir cadının kazanından taşan büyüyü andıran bu ürkütücü dumanın, içinde barındırdıkları tüm varlığı silmesine, sakladığı ölü bedenlere rağmen tutundukları bereketli toprağı ve asırlardır buraya hapsolmuş bir ejderhanın çığlıkları gibi gürleyen şelaleyi derin bir boşluğa dönüştürmesine şahit oldular.

Lanet; dalga dalga ilerlemeye devam ederken karşısında duranları gaddarca yok etmekten çekinmedi. Aksine sevgi dolu gizli bir el gibi, yumuşacık kaşmirden bir battaniyeyle örttü yeryüzünü.

Geride yalnızca sesler kalana dek.

Bütün çizgileri, renkleri ve şekilleri yuttuğunda, şelalenin acı çığlığı, kuşların keder dolu şarkısı ve yüzü çilli kızıl bir kızın şen gülüşünden başka bir şey kalmamıştı etrafta.

Vadiyi saklayan duman, Çiçek'i basmadan elbisenin eteklerine doğru ulaşırken, kız neşeyle kıkırdamaya devam etti. Çünkü onun için lanet dedikleri şey; uzun zamandan beri bir oyundan farksızdı. Bu yüzden, ormanın ruhunun sonunda kendisini muhakkak sobeleyeceğini bilse de geriye bakarak belirsizliğin bilinmez adresine doğru koşmaya devam etti. Böylece ayaklarının altında çıtırdayan kuru çam iğneleri her adımda biraz daha kırılganlaşırken durması gerektiğini anlayana kadar ilerledi ve farkında bile olmadan kaybı tattı.

Sonunda ortasına düştüğü hiçliğe son adımlarını attığında, rüzgar nefesini de alıp uzaklaşmış, kuşlarda susmuştu. Sanki söyledikleri şarkı boğazlarında düğümlenmişti de sessizliğe gömülmüşlerdi.

Kalbi hızla çarpıyordu.

Derin bir nefes alıp geriye doğru döndü ve çok yakında bedenini hapsetmek için sabırsızlanarak yaklaşan dumanla yüzleşti. Ondan korkmuyordu. Bilakis cesaretle doluydu içi. Bu yüzden ağaçların arasından bir yılan gibi kıvrılarak yeniden beliren rüzgara karşı kollarını rahatlıkla açtı ve yokluk bedenini sararken gözlerini ardına kadar kapadı. Şimdi o aşina olduğu hafif sis tabakasını teninde hissedebiliyordu. İnce bir tül gibi belli belirsiz narin bir etki bırakıyordu değip geçtiği yerde.

Artık bulutların kollarındaydı.

Sahi. O mu bulutlarda yüzüyordu? Yoksa bulutlar mı onda?

Tam, zihni her seferinde olduğu gibi bu bilmeceye doğru çekilecekken belini kavrayan bir el hissetti ve böylece tüm dikkati bedenini bürümeye başlayan aşina kıpırtıların kaynağına odaklandı. Bilmeceyi bilmiyordu . Bu dumanın nereden geldiğini ya da şuan gökyüzünde bir yerlerde olup olmadığını ama kalbine işleyen bu sıcaklığı, her defasında vücudunu saran bu kıpırtıların ne anlama geldiğini biliyordu.

Nasıl bilmesindi ki?  O; saçlarını ördüğü zamanlardan bu yana boyası yer yer dökülmüş okul sıralarına ismini kazıdığı kişiydi.

"Seni seviyorum."

Fısıltıya doğru dönerek ilk aşkının yüzünü görmeye çalıştı. Ancak ince bir perdenin arkasına saklanmış yüzünü  seçmek o kadar kolay değildi elbette. Fakat bugüne kadar gördüğü ilk yüz onun yüzüydü. Hissettiği ilk ten onun teniydi. Bu nedenle parlak alnına dökülen kumral saçları, incecik burnu, ela gözleri ve sanki  suratını çizen ressamın kaleminden taşmış bir mürekkep lekesi gibi şakağında duran küçük siyah lekeyi marifetle aklında canlandırabiliyordu. Hepsini  binlerce kez yaptığı bir yapbozun parçaları kadar kolayca birleştirdiğinde ise tıpkı geceleri yatıp da rüyalara dalmadan önce olduğu gibi onu, gözlerinin ötesinde bir yerde belki de kalbinde görmeyi başardı.

Gördü ve "Bende"  diye cevap verdi. Ardından bedenini saran kollara tutunup kendi kollarını aşkına doladı. Şimdi oğlan çenesine dokunuyordu. Parmakları tehlikeli bir şekilde dudaklarına ulaşırken sanki öpeceği yeri sabırsız ama aynı zamanda kararlı dokunuşlarla keşfetmeye çalışıyordu.

Kalbini hızlandıran bir milyon andan yalnızca biriydi bu. Önceleri gizli kaçamak bakışlarla başlayan arzular gitgide içlerinde  tırmanmaya başlamış her fırsatta birbirlerine dokunmak istemelerine neden olmuştu. Fakat yine de saçlarının arasına ve boynuna değip geçen dudakları asla daha çok ileriye gitmemişti. Ancak şuan; dudaklarını oğlanın yumuşak dudaklarına bastırmak için çılgına dönen yanına neredeyse yenik düşmek üzereydi. Teslim oluyordu git gide. İradesi yerle bir olmuştu. Dayanacak gücü kalmadığında günahlarıyla yanan ateşten bir denizde yüzmeyi göze alıp kaçınılmaz olana bıraktı kendini. Karanlığın içinde sessiz bir şekilde buluşmayı bekledi ve sıcaklığını hissettiği an tahmin ettiğinden daha çok pişman olup geri çekildi. Ardından:

"Ne edeysun?"  dedi oğlana.

Sorusu, kalp atışları ve solukları birbirine karışmıştı. Heyecan bedenini git gide kontrolsüzleştiriyordu.

"Mühürlüyorum. Benden başkası almasın seni diye."

Görmüyordu ama güldüğünü biliyordu.  Çünkü kendi de gülümsüyordu.

"Sen benim gelinimsin paçi. Anladın mı? Dünyanın en güzel gelinisin." Diye devam ettiğinde, kız kalbine yerleşmiş bir kuşun kanatlarını göğüs kafesinde hissetti.

Nerdeyse mutluluktan ölebilirdi.

Bu nedenden olsa gerek dudaklarının üzerinde ki dudakları bedenini, söylediği sözler ruhunu baştan çıkarırken daha fazla duramayacağını anladı ve oğlanın uysal kumral saçlarıyla kaplı başını avuçlarının arasına alıp yüzünü yüzüne yaklaştırdı.

"Söz mü?"

"Söz."

Dudakları yeniden birleştiği zaman yüreğinde saklanan kuşların kanat sesi kulaklarında çınlıyordu. Cennet yakınlarda bir yerlerde olmalıydı diye düşündü kız. Sonra yeniden gülümsedi ve ürpererek, anın büyüsü içinde bunu bir sır olarak saklayabilmek adına gözlerini sımsıkı kapalı tuttu.

Böylece duman gitgide sildi onları yeryüzünden. Hızla kayboldular. Geride yalnızca nefesleri kalana kadar. Günahtan bile korkmuyorlardı artık. Çünkü sis neredeyse içlerine işleyerek tüm mevcudiyetiyle bütün vadiyi kaplamıştı. Öyle ki ömürlerini affedilmez hataları kaydetmeye adamış melekler bile göremezdi sanki.

ASİYEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin