four

126 25 13
                                    

Hırçındım, her zaman hırçın olmuştum. Bu özelliğimi yüzüme vuran onlarca kişi olmuştu. Kendimi asla savunmuyordum. Nazik olmanın değerini çok iyi biliyordum. Sevgininde. Ama bana güzel duygularla yaklaşan pek fazla insan olmamıştı. Olmuşsa bile sosyal ilişkilerde berbattım. Liseye başladığım ilk sene, dünyanın en alıngan insanıydım. Etrafımdaki insanların fikir ve düşünceleri benim için çok önemliydi. Onların istediği gibi hareket ediyor, konuşuyor ve giyiniyordum. Bu şekilde davranmanın mutluluk getireceğine inanıyordum. Kısa bir süreliğine hırçınlığımı dizginleyebilmiştim. Fakat istediğim gibi davranamamam, büyük bir duygu karmaşasına sebep olmuştu. Sonrasında daha da hırçınlaşmıştım. O dönemler yalan davranışlarım bana hep kötü anılarımı hatırlatırdı.

Annemin, gündüz arkadaşlarıyla kocalarının onlara nasıl hediyeler aldığı hakkında büyük yarışlara girip sahte gülücükler takınması ve babamın gece eve gelmesiyle başlayan tartışmaları.

Küçücük bir çocukken yaşadığım bu olaylar, o dönemde bir an olsun zihnimden çıkmamıştı. Ve yaşadığım hayatın ne kadar boş olduğunu anlamamı sağlamıştı. İnsanların sizin hakkınızda ki fikirleriyle yaşayamazdınız. Bu hayatı gerçekten yaşamalıydık, sadece kendi kararlarımız ve mutluluklarımızla. Bu dünyada sadece varolmak ve yok olmak güzel olmazdı. Ben tüm bunları anladığımda, eski hırçınlığıma geri döndüm. Çünkü yeniden hayatın ne kadar sinir bozucu olduğu gerçeğiyle yüzleşmiştim.

Küçük bir kız çocuğuyken hayata küsmemi sağlamışlardı. Her zaman kenarda kendine kimseyi yaklaştırmayan o kız olmuştum. Asla oyuncaklarımı başka çocuklara vermezdim, hatta dokundurmazdım bile. Hayatımda, en çok değer verdiğim kişileri kaybetmek aynı zamanda bencilde olmamı sağlamıştı. Abimide kimseyle paylaşmak istememiştim. Mitchell'in beni ilk defa sevgilisiyle tanıştırdığı günü daha dün gibi hatırlıyordum. Kendimi odama kilitlemiş, saatlerce ağlamıştım. Artık yalnızca bana ait olmayacağı fikri beni korkutmuştu. Sanırım fazla trajik bir hayata sahiptim. Ama intikamımı aldıktan sonra; daha mutlu uyanabileceğim günlerin umudu, içimde biraz olsun vardı.

İntikam alma hırsım, annemin cansız bedenini evimizde gördüğüm andan itibaren benimleydi. Büyümek bazı şeyleri daha iyi anlamamı sağlamış olmalıydı. Yaklaşık on dokuz yaşlarındayken intikam duygusu tüm benliğimi sarmalamıştı. Bugün yirmi dört yaşındaydım ve içimdeki o ateş hâlâ sönmemişti. Bugüne kadar birini öldürmemiştim. Ama büyük zararlar verdiğim insanlar olmuştu. Yoğun bir intikam duygusuyla hareket ettiğim için birini öldürmenin zor olmayacağını tahmin ediyordum.

Parmakla birkaç kere dürtüldüğümde gözlerimi açıp kulaklıklarımı çıkardım ve oturduğum yerde diklendim. Uzun zamandır burada oturduğumuzu biliyordum. Kesinlikle her yerim tutulmuştu. Harry önümüzde ki büyük ekranı işaret edip "Sanırım uçak kapısına gitmeliyiz,''dedi. Ekranda ki listeye baktığımda bineceğimiz uçağı göremedim. Uçağın kaçıncı sırada olduğunu bulmaya çalıştım. Harry çantasını omzuna takarken uzun süre sessiz kalmamdan, listede uçağı göremediğimi anladı.''Sondan sekizinci.'' Bana yardımcı olduğunda uçağımızı listede gördüm. Evet, uçak kapısına gitmeliydik. Ekranda yazan buydu. Bende sırt çantamı takıp biraz ilerlemiş olan Harry'nin peşine takıldım. Onun peşinden uçağa adımlarken, doğru kapıya gidip gitmediğimizi takip ediyordum. Havalimanı gerçekten büyüktü ve etrafta dolaşarak yorulmak istemiyordum. Neyseki kısa sürede uçağımızın bulunduğu bölgeye gelmiştik. Etrafta pek fazla insan yoktu. Burada da en az bir saat bekleyecek gibi gözüküyorduk. Boş bulduğumuz ilk oturaklara ilerledik.

Çantamdan havalimanına gelirken yoldaki marketten aldığım bisküvilerden, birini açtım ve yemeye başladım. Nezaketten Harry'nin önüne, bisküvi alması için uzattım. İki tane bisküvi aldığında dudaklarının arasında mırıldandı. ''Teşekkür ederim.'' Önemsiz olduğunu belirtmek için tebessüm ettim.

Walking the wire Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin