Multimedia; Ecrin'in kıyafeti.
ECRİN'DEN DEVAM;
Bu işin içinde bir iş vardı. Biz birlikte oturamazdık ki! Bundan ne kadar memnun olsamda yanlışlık olmuş olmalıydı.
Uzatmadan uçağa bindim ve boş olan yere, üçlü koltuğun ortasına oturdum. Pencere kenarında bir çocuk oturuyordu, ama adını bilmiyordum. Yanıma Ömer oturunca dikkatim o yöne yoğunlaştı.
Ve arkasında ayakta durmuş bize sinirle bakan Mert'i görmemle şaşırdım.
Telefonunu çıkardı ve bir kaç tuşa bastı. Yanımda oturan çocuğa bildirim sesi geldi ve hızla ayağa kalkarak uçakta başka yere oturdu. Tabi, yanıma da Mert oturmuştu.
Ne güzel(!)
Mert bu çocuğa ne demişti ki kalkmıştı? "Evet, çocuklar herkes tamam. Kemerlerinizi bağlayın, Antalya'ya gidiyoruz!"
Uçaktan bağırışlar ve ıslık çalanlar olmuştu. "Tamam, ses istemiyorum. Kusmak isteyen olursa önünüzde bir karton bulacaksınız. Kusmak için onu kullanabilirsiniz. Anlatıyorum ki, bir rezillik yaşamayalım."
Hayır, sen öğretmensin ne bu hostes tavırları?
Dudaklarımı büzdüm ve kafamı arkaya yasladım. Kemerimi takmayı unuttuğumu farkedince kemerimi bağladım ve aynı şekilde arkama yaslandım.
Biraz daha bekledikten sonra, sıkıldığımı anlayıp oflayarak doğruldum ve koltuğun arkasındaki küçük televizyon mu diyeyim tablet mi diyeyim, onun kulaklığını taktım ve filmlere girdim. Film izlemek istemediğime karar kıldım ve çocuklar için olan çizgi filmlere girip Gumball'ı açtım.
Gumball'ın her zaman ki müziği gelince gülümseyerek izlemeye başladım.
Çok çocukca biliyorum. Ama Gumball'ı büyüklerde izleyebilir. Mesela ben.Uçak kalktığında koltuğa sindim. Uçak korkum yoktu. Ancak yinede kalkış ve inişte strese giriyordum.
Gözümü kapattım ve Gumball'ın müziğini dinledim. Kulaklığım çıkarıldı. Baktığımda Mert'ti.
"Uçak korkun mu var?"
"Hayır, sadece kalkış ve inişte biraz stres oluyor. Uçağa binmeyi seviyorum."
"Anladım. Ne izliyorsun?"
"Gumball."
"Gumball?"
"Bir çizgi film."
"Hiç çizgi film izlemedim."
"Tamam, şimdi izlersin o zaman."
"Susar mısınız?"
Bakışlarımı Ömer'e çevirdim. "Hayır, susmuyoruz!"
"Öyle mi?" Kaşlarını kaldırıp bana baktı.
"Öyle."
"Tamam."
"Tamam?" Burada bir şey yapması gerekmiyor muydu?
"Ne istiyorsun, seni öldüresiye dövüp, dudaklarını dikip bir daha konuşamamanı mı sağlayayım?"
"Öyle bir şey yapamazsın çünkü sen beni dövemezsin."
"O kadar emin olma. Yanında Hira'da yok, anlarsın ya." Diyip göz kırptı.
Resmen bana Hira'nın arkasında sığındığımı söylemişti!!"Bence sen o kadar emin olma! Hira olmayabilir. Ama ben seni tek elimle bile döverim. Hastanelerde sürünürsün!"
"Hahaha! Hiç güleceğim yoktu. Buna sen bile inanmıyorsun kabul et."
Sinirlerim tepeme çıkmıştı. Ne hakla benle böyle konuşurdu? "Tamam, Antalya'ya inince bir dövüşe var mısın?"