ÇIRP KANATLARINI EGEMEN

214 94 71
                                    

Sakın adımı ağzına alma. Bu çok aşağılık bir cümle biliyorum ama "sana güvenmiştim."

           

Sinirden her şey birbirine girdi. Sahi kimdim ben? A evet; dolmuştaki camı açmaya yeltenen tek cesur aptal, çözüldüğünde bağcığını ayakkabısının içine sokan pratik eleman, boyunu sallamadan Migros'ta üst raftaki satın alamayacağı hardal sosuna uzanan özgüven yığını, gülünce gözleri kısılmayan ender koca gözlü, bataryası telefonunu terk ettiğinde sadece zemini izleyip zihin gücüyle birleştirmeye çalışan umursamaz, üniversiteye dövme yaptırma hayalleriyle giden saf genç, televizyon sevmediği halde kumanda kavgası yapmaktan geri durmayan inatçı ve tabi en önemlisi de Egemen'i 190lık

boyuna rağmen dövmeyi düşünen hayalperest... Kumru benim adım, 20 yaşıma girmek üzereyim aslında daha 4 ay var. Her neyse konumuz bu değil.

3 katlı bir aile apartmanı... İlk girdiğimde tabi ki kundaktaydım ve hayatımın ciddi bir kısmı uykuda geçiyordu. Zaten uyku saatleri azalmaya başlayınca hayatım raydan çıktı.

Oyuncak bebeklerle oynamak yerine fincan takımına yuvadan yürüttüğü yavru kuşları sokmaya çalışan hayvan sever tatlı çilli bir kız çocuğuydum. 7. yaş günümde küçük amcam Hilmi, bana bisiklet aldı. İğrenç pembe bir şeydi. Alt katta oturan babamın halası, Selda Hala bir gün beni yuvayı didiklerken gördü. Cadı kadın bağırmaya başladı. Şuan eksikliğini dibine kadar hissettiğim atletikliğimle ağaçtan inip bisikletime atladım. Annem balkondan "Kumru!" diye bağırsa da son gücümle pedal çevirip Selda halanın fırlattığı plastik yeşil kürekten kaçmaya çalışıyordum.

Korkudan bilmediğim bir sokağa dalmıştım. Nefes nefese Selda cadısına söyleniyordum, evet 7 yaşındaydım. Ama şimdi kaybolma korkusu sarmıştı her yanımı. Caddenin uğultusunu duyduğumda ayvayı kabuklu yediğimi de anlamıştım. Gözlerim dolmuştu. Beni bulamayacaklardı ve Sezercik gibi hayatıma bakmak zorunda kalacaktım. Hilmiciğim'in sesini duydum arkadan. Biraz alık olduğum için sürmeye devam ederken kafamı arkaya çevirdim. Kısa maceramı sağ salim atlatacağım derken son dakika golü; kontrolümü kaybettim.

İşte Egemen denen sırıkla o gün tanıştık. Tam bir tanışma sayılmaz çünkü pembe masum bisikletimle Egemen'i ezdim. İyi yapmışım.

Yere düştüğünü hatırlıyorum. Ben yere düşmedim çünkü altımda bisikletim onun altında da Egemen vardı. Ama bağırırken iş birliği yaptık.

Tatlı amcam Egemen'i enkazın altından almaya çalışırken –enkaz ben oluyorum- bense şaşkınlıkla ve bol miktarda korkuyla donakalmıştım. Acı hissetmiyordum fazla, gidon elimi sıkıştırmıştı ve dizim biraz parçalanmıştı. Sorun Egemen'deydi. 8 yaşındaki erkek çocuğu kıvranmış yatıyordu. Al yanakları ıslanmaktaydı. Çevreden gürültümüze gelenler olmuştu. Ben ayakta olduğum için herkes Egemen'in başına koşuyordu. Hala nefes nefeseydim. Sessiz sessiz ağlayıp dirseğimi sıvazlıyordum. Amcam birkaç dakika sonra doğrulup hızla kollarımdan tuttu.

"Sen iyisin değil mi? Kumrubir yerin acıyor mu?". Fonda Egemen'in çığlıkları vardı, hiç tanımadığımçocuğun. Ağlıyordum, kelime bulamıyordum dilime dökecek. Şokta olduğumusanmıştım belki de bit kadar aklımla. Ama elimi göğsüme koyup "Kuş var."Diyebildim sadece. Annemin adımı haykırdığını duydum. Ve cılız bedenim LiseliHilmi'nin kollarına düşüverdi.

Kuş MezarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin