Bölüm 2

152 78 101
                                    







15 Mayıs 2001. Bu tarih önemliydi.


İlk kez evden kaçmış, ilk kazamı yapmış, hödük Egemen'le tanışmış ve kalp hastası olduğumu öğrenmiştim. Gerçi bana hasta olduğum söylenmedi ama ailem o zaman öğrenmiş. Küçüklüğümden beri zayıf olma sebebim hastalığım olabilirmiş.

Benim için sorun yoktu, hasta olmanın ilgimi çeken tek yanı okula gitmemekti. Ama o gün ki korkudan sonra hastalığım sürekli tetiklenmeye başlamıştı. Gerçi kalp muhabbeti olmasaydı o gün sağlam bir ceza yerdim çünkü elbirliğiyle Egemen'in kolunu kırmış, birkaç eziğe sebep olmuştuk. Acil serviste tozlu kıyafetlerimizle ortalığı inletirken ben bayılmış olmaktan korkmuş ben nereye gittim diye felsefik olmaya müsait sorularla bir boğuşup ağlıyordum.

Egemen'in kolunu alçıya aldılar, beni tehdit etti; Bisikletini kıracağım senin dedi. Çokta tın! Şimdi kalbimi kırmışsın, o lanet bisikleti git masumiyet müzende sergile!

Egemen'in ailesine ulaşmak istediler, çünkü fark ettik ki o da kaçmıştı. O ileri zekâ da koşarken arkasına dönüp yolu kontrol ettiği için "kaza" yapmıştık. Ve biraz daha sonradan öğrendik ki Egemen evden değil Çocuk Esirgeme Yurdundan kaçmıştı.

Evet, suçluluk duyuyordum ama her şeyi anlayabilecek bir yaşta değildim.

Sonra ki birkaç ay ise tam bir karmaşaydı. Ferdi Tayfur şarkısının içinde gibi hissediyordum. Bu lafları Hilmi öğretiyordu tabi ki. İşin içine Selda cadısı girdi ve yaptığı şey karşısında o yeşil küreği balkonundaki cam çiçeklerine attım. Dediğim gibi o zaman bilmediğim çok şey vardı, çocuklara her şey anlatılmıyordu ve zaten anlayamazdım. Ama sonra gerçek hikâyeyi duyduğumda hissettiğim şey orta yaş kadınların Eroinle Dansı okuduklarındaki hüzünle yarışırdı.

Selda hala annemlerin nişanlandığı sene hamileymiş. Ama kocası daha oğulları 2 yaşına girmeden bir hastalık yüzünden vefat etmiş. 5 yıl geçmiş, bir şekilde acısını aşmış ama bu kez de aynı hastalık oğlunda çıkmış. Benim yaşıma gelememiş bile, atlatamamış yavrucak. 2 kızıyla devam etmiş mecbur hayatına. Siniri tasası hep o yüzdenmiş. 15 Mayıs küçük Ali'nin doğum günüymüş.

Selda hala bizim kazayı duyunca durur mu geldi hemen. "aman ne haylazlık bu, iyi misin kumru?" diye tepemde dikilirken babam lafa girdi. " bizim ki şimdi iyi de diğer çocuk biraz perişan." Krem rengi yün ceketini çekiştire çekiştire birkaç metre ötemde Hilmi'mi benden çalan Egemen'in yanına gitti. Orda resmen bağırdı. Ben saf yüreğimle çocuğu o hale getirdiğim için bana kızıyor sanırken meğer mevzu çok başkaymış. Babam Selda halayı tutup dışarı çıkardı. Annem yatağın kenarından bana sarıldı. Hilmi ise Egemen'i lafa tutup dikkatini dağıtmaya çalıştı.

Bizim sırık Egemen'i Ali'ye benzetmiş. Acısı derinken birde onu kırık dökük görünce- suçlu kim acaba- devreler iptal kadıncağızın. Babamla annem görmüş Ali'yi, Hilmi hatırlamıyor pek. Ama gerçekten benziyormuş. Bir fotoğrafını gördüm çok sonradan, haksız sayılmazlar.

Sonrası malum, Selda hala tutturdu Egemen'i yanıma alacağım diye. Zaten bu sürekli kaçarmış, yaramazlık yaparmış, bayram ettiler biri Egemen'i isteyince. Egemen desen hala benim bisikletimin tekerini kesmenin derdinde.

Bir yeşil kürek nelere kadir! Kaç hayat hikâyesi varmışta ben anca kuş yuvalarını didiklermişim. İşte an itibariyle 15 Mayısı yas günü ilan ediyorum. Dananın kuyruğunu koparan bendim belki ama şansım varsa o dana beni affetsin çünkü Egemen'le paylaştığım onca güzel anıya, ana rağmen şimdi onu tanımış olmama yakınıyorum.

Beni rezil ettin küçük kahraman. O minik beyninle beni mahvettin. Çocukluğuma üzülür duruma geldim. Oysa Selda hala seni onca prosedürden sonra eve getirdiğinde buna içten içe en çok ben sevinmiştim.

Kuş MezarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin