Ch 6.

674 45 5
                                    

Ch 6.

 Yüksek çıkan telefonum sesiyle yatağımda huzursuzca kıpırdandım ve yorganı başıma kadar çekip telefonumun susmasını bekledim. Birkaç defa daha çaldıktan sonra pes ederek yataktan sürtüne sürtüne kalkarak komodinin üzerindeki telefonumu elime aldım. Saat daha gecenin 3'üydü ve umarım arayan kişinin önemli bir nedeni vardır. Gözlerimi kırpıştırarak arayana baktım. Amy. Gözlerimi devirerek aramayı cevapladım.

''Alo?''

''Hey Dara! Günaydın!'' Sesi oldukça neşeli geliyordu. Bu beni gece saatin 3'ü olsa bile istemsizce gülümsetmeye yetmişti.

''Günaydın mı?''

''Ihm.. Evet?'' Sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim. Sanırım benim New York'ta ve kendisinin ise Londra'da olduğunu unutmuştu.

''Hey! Senin birşeyin mi var?'' Şakaklarımı ovuşturarak yatağa geri uzandım.

''Ah Yüce İsa! Sence ne olabilir biraz düşün. Ya da dur ben söyleyeyim, beni gecenin 3'ünde uyandırıyorsun ve umarım önemli bir nedenin vardır Amy Lively!''

''Opss, sanırım saat farkını unutmuş olabilirim McCurdy fakat biraz sakin olmalısın çünkü sana vereceğim bir haber var.''

''Dinliyorum.'' dedim devam etmesini beklerken.

''Şu an havaalanına gitmek için hazırlanıyorum ve sanırım sizdeki saate göre 18:45'te New York'ta olacağım!'' dedi ve kıkırdadı.

Dediği şey üzerine resmen küçük çaplı bir kriz geçirdim. Onun ben geldikten 1 hafta sonra buraya geleceğini biliyordum ama sanırım kararından vazgeçmişti.

''Tanrım! Amy bu harika bir haber!'' diye cıvıldadım.

''Uhm.. Biliyorum, sanırım uyandırmama değmiştir?'' dediğinde kahkaha attım.

''Yeter hatta artar bile şapşal!'' dedim ve beraber kahkaha attık.

''Tamam keselim şunu, benim kapatmam gerekiyor, yola çıkacağım.'' dedi derin bir nefes alarak.

''Pekala, sana adresi mesaj atarım, görüşürüz.'' dedim ve hiç cevap beklemeden telefonu kapattım. Bu yaptığım suratına kapattığım gerçeğini değiştirmesede Amy'nin buna alınacağını düşünmüyordum. Telefonumun şarjının %11 olduğunu görünce adeta bir çita gibi şarjımı üstüne koyduğum tekli koltuğa doğru atıldım. Telefonumu şarja taktıktan sonra paytak adımlarla yatağıma ulaştım. Tekrar uyumak için elimden geleni yapıyordum çünkü eğer uyumazsam gün boyu 1 hafta boyunca sulanmamış çiçekler gibi ruhsuz olacağımı biliyorum. Çok geçmeden göz kapaklarımın ağırlaştığını hissettim. En son hatırladığım şey ise sokaktan geçen arabaların sesiydi...

----

 Yüksek sesli müzik ile homurdanarak uyandım. Müzik sesinin nerden geldiğine bakmak için ayaklandım. Dışarıdan geliyordu. Odamın camını açarak dışarıya baktım. Tam karşımda durmuş siyah bir arabadan geliyordu ses. İçinde çığlıklar artarken yüzümü buruşturdum. İçinden biri inip yan tarafımdaki evin ziline köklenirken kulaklarımı tıkadım. Bu ev Zayn'in eviydi. Sanırım onun arkadaşları olmalıydılar. Zilden sonra kapı yumruklanmaya başlandığında Zayn kapıda belirdi. 

''Lanet olsun Edric! Kırsaydın!'' diye bağırınca karşısındaki kumral çocuk kahkaha attı ve ''Ah dostum, Emma'ya gidiyoruz. Belki gelmek istersin diye uğradık.'' dedi.

''Defolun gidin gelmiyorum!'' diye Zayn bağırınca kumral olan ellerini omuz hizasında 'ben suçsuzum' dercesine kaldırdı ve bir adım geriye gitti.

''Pekala dostum, sen bilirsin. Artık evde kendini idare edersin.'' deyince Zayn ''Edric!'' diye kükredi. Kumral olan özür dileyerek arabaya geri bindi ve hızlı uzaklaştı. Derin bir nefes alıp tekrar Zayn'in bulunduğu tarafa döndüğümde bana bakıyor olmasını beklemiyordum. Başımı hafifçe aşşağı yukarı sallayarak camdan biraz uzaklaştım. Zayn gözlerini devirip, evin kapısını çarptırdığında ses sokakta yankı yapmıştı. Camı kapatarak banyoya doğru ilerledim. Aynadaki görüntümü görünce ağzım koca bir 'o' harfi şeklini almıştı. Beni gören zombi felan sanabilirdi. Hızla saçımı düzeltip, yüzüme su çarptırdım ve aşşağı inip mutfağa ilerledim. Elime bardak alıp kendime kahve yaptım. Aç hissetmiyordum. Bu yüzden kahvaltı etme gereği duymadım. Kahvem olduğunda elime alıp odama geri çıktım. Odamı salona tercih ederdim çünkü odamda daha özgür hissediyordum. Odama ulaşır ulaşmaz elime notebookumu aldım ve yeni haberlere göz attım. Sıkıldığımın farkına vardığımda alışverişe çıkma kararı aldım. Zaten gitmem gerekiyordu. Üstüme kırık beyaz gömlek ve siyah dar kot giyinip üstüne bordo bir atkı taktım ve kahverengi topuklu botlarımıda giyinerek evden çıktım. [Giyindikleri Multumedia'da.]

Uzunca bir yoldan sonra Times Meydanı'na ulaştım. Önüme gelen tüm mağazaları gezip, kendim için olan alışverişimi bitirip biraz yiyecek-içecek almaya karar verdim. İlk karşıma çıkan markete girdim. Girer girmez aklıma Amy geldi. Ona evin adresini atacaktım. Nasıl olurda unuturum, lanet olsun! Hemen saate baktım ve gelmesine 2 saat olduğunu fark ettim. Alışverişte çok oyalanmış olmalıyım. Neredeyse günümün tümü alışverişte geçmişti. Amy'e evin adresini mesaj ederken sert birşeye çarptım ve duraksayıp ne olduğuna bakmak için başımı kaldırdım. Yaklaşık benim yaşlarımda, orta boylu, sarışın bir çocuğa çarpmıştım. Yere düşürdüğü makarnaları toplarken onları benim düşürdüğüm aklıma dank etti ve eğilip onunla beraber toplamaya başladım.

''Ç-çok özür dilerim.'' dediğim sırada başını kaldırıp bana baktı ve tebessüm ederek konuştu.

''Ah, sorun değil.'' dedi ve yerden topladığı makarnalar ile birlikte doğruldu. Biraz makarnaları inceledikten sonra ''Uhm.. Sanırım makarnalarım hala sağlam.'' dedi. Utangaç bir şekilde gülümsedim. O da bana bir gülümseme bahşettiğinde tekrar özür diledim. Omuzlarını düşürerek, başını hafif sağa yatırdı ve ''Özür dilemeyi kes ve keyfine bak!'' dedi ve yanımdan sıyrılarak geçti. Bu tür şeylerde çok hassastım. Babam hep bu özelliğimi annemden aldığımı söylerdi. Aslında doğru. Annemle fazla ortak yönümüz vardı. Ve bu ortak özelliklerin annemden bana hatıra olarak kaldığına inanıyordum. Düşüncelerimden sıyrılarak alışverişime yavaş adımlarla devam ettim. En son ihtiyacım olan herşeyi aldığım kanısına vardım. Tekrar telefonumdan saate baktığımda gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. Zaman ne kadarda çabuk geçiyordu böyle! Amy'nin gelmesine 10 dakika kalmıştı ve ben eve ondan geç gitmek istemiyordum. Hemen aldıklarımı peşime takarak ödeme için kasa sırasına girdim. Bugün haftasonu olduğu için herkes alışveriş yapıyordu. Önümdeki 4 kişiyi atlattıktan sonra ödememi yaparak hızlıca evimin yolunu tuttum. Yol süresince saate bakıyordum. Birkaç sokaktan ilerledikten sonra evimin önüne gelmiştim. Güneşin yerini bıraktığı karanlıkta parlayan arka bahçemdeki ışıkları fark ettim. Amy gelmişti bile! Çantamda anahtarı bulmaya çalışırken birkaç kahkaha sesi duydum. Amy telefonla konuşuyordur diye düşünüp aldırmadan anahtarı tekrar bulmaya çalıştım. Lanet olsun! Yok. Yok. Ve yine Yok. Dalgınlıkla evde unuttuğumu düşünerek pes ettim ve zili çaldım. Ses yok. Birkaç defa daha çaldım ve kapının yanında duran orta boylu ağacın saksısını çevirerek kendime oyun yarattım. Birkaç saniye sonra kapı açıldığında yavaşça başımı kaldırdım ve gördüğüm kişi karşısında donup kaldım. Onun burada işi neydi?! 

''Z-zayn?'' tek diyebildiğim buydu ve bunu söylerken bile kekelemiştim.

Arkadan Amy'nin kahkahasını duydum ve zorluklada olsa gözlerimi Zayn'in gözlerinden çekip ona baktım.

''Hoşgeldin Dara..'' dedi Amy ve sinsi bir şekilde tebessüm etti.

.... 

En kötü bölüm olduğunu düşünüyorum, bunu telafi edeceğim..

Yinede Oy ve Yorumlarınızı bekliyorum! (:

REVENGEFUL LOVER // ZAYN MALIKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin