Güneşin en tepede olduğu saatlerde küçük bir çocuk Bir ağacın en tepesinde bulunan dala oturarak ayaklarını rüzgarı yararcasına sallıyordu. Etrafta duyulan kuş cıvıltıları birbirleri ile yarışırcasına daha yüksek sesle ve duraksamadan ötmeye devam ediyordu. Hafifçe esen rüzgar insanların tenini okşarken, rahatlatıcı ve huzur verici bir his bahşediyordu. Etrafını dikkatle inceleyen çocuk, aşağıda koşuşturan diğer çocuklara imrenerek baktı. Aralarına katılmak için ne kadar uğraşırsa uğraşsın asla almayacaklarını kalbinin bir köşesinde biliyor, fakat denemekten asla vaz geçmiyordu.
Büyük bir mutlulukla ve küçük bir umutla kabul edileceğini düşünerek aşağıdaki çocuklara seslendi. Sesi oldukça nazik ve yumuşak bir tınıyla pembe renkli dolgun dudaklarından döküldü.
"Bende sizlerle birlikte oynayabilirmiyim. Hem bir kişi daha size katılırsa bu daha eğlenceli olmaz mı?"
Aşağıda bulunan 5 kişilik grup sopayı kılıç gibi kullanarak birbirlerine saldırmayı bıraktılar. Ardından bakışarak sessiz bir konuşma gerçekleştirdiler içlerinden birisi öne çıkarak;
"Onu prensi kaçıran canavar olarak kullanabiliriz. Hem hiç birimiz canavar olmaya istekli de değiliz. Öyle değil mi Prensim?"
Son anda içlerinden birisine bakışlarını çevirerek sorusunu sordu. Turuncuya yakın sarı saçları omuzlarına dökülen, Yeşilin en koyu tonunda ormanı anımsatan gözleri olan çocuk hafif bir heyecanla onayladı.
"Evet böylece siz, şövalyeler birbirinizle savaşmak zorunda kalmazsınız."
Diğerleride onaylayan sesler çıkartınca Ağaç dalında oturan çocuk hızlıca aşağıya indi. Yüzünde bulunan büyük bir gülümseme ile elini diğer çocuklara doğru uzattı ardından ismi dudaklarından döküldü.
"Ben Diabel. Aranıza beni de aldığınız için teşekkür ederim."
Yüzündeki masum ifadeye rağmen diğerleri hiç bir şey söylemeden bir süre beklediler, ardından Prens diye seslendikleri çocuk öne çıkarak konuştu.
"Sana ihtiyacımız olmasaydı elbette kabul etmezdik. Gözlerin... Sadece bir canavar olmaya uygun, bize zarar verebilirsin."
"Fakat senin gözlerinde benimkiler gibi yeşil."
Diabel bir anda cevap verince diğer çocuklar Diabele garipseyerek baktılar. Prens diye seslendikleri kişi öne doğru çıkarak konuştu.
"Biz renginden bahsetmedik. Göz bebeklerin bir yılanınkiler gibi sivri, insanların gözbebekleri daire şeklinde olur. Ayrıca senin gözlerin Sarıya oldukça yakın bir yeşil. İkimiz nereden bakarsan bak tamamen farklıyız ben ileride tek kılıç darbesi ile canavarları yok eden kahraman olurken sen, tek kılıç darbesi ile yok olan canavar olacaksın. Aramızdaki fark bu. Artık oynamak istemiyorum fakat canavarı güzelce dövmeden burdan ayrılmak da istemiyorum. Askerlerim saldırın!"
Diabel daha ne oldugundan bihaberken Üzerine atlayan çocuklara karşı yapabildiği tek şey kendisini savunmak oldu. Başını elleri arasına alarak cenin pozisyonunda uzun süre darbelere maruz kalan Diabel bir anda sinirle ayağa kalktı, bu ani tepki ile diğer çocuklar korku ile geriye adımladılar. Ardından hızlıca arkalarına dönerek şehrin bulunduğu alana doğru kaçtılar.
Arkalarında gözyaşlarına boğulan çocuk, bir gün onu kabul edecekleri duygusunu zihninden silmek zorunda kaldı. Bu yüzden olsa gerek gözyaşları bir pınarmış gibi akmaya devam etti. Arkasından kendisini kucaklayan devasa bedene döndü. Kuzguni Siyah saçları ve küçük birer boncuk gibi duran siyah gözleri ile dikilen amcasının omzuna sıkıca sarılarak ağlamaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Diabel
FantasyKaranlığa adım atarak yeni bir dünyada uyanmayı bekledi... Sadece biraz daha mutlu olabileceği bir boyutta. Doğması ile Ölen annesi. Kendisini suçlayarak Klandan atan babası nedeniyle kendi hafızasını silmek zorunda kaldı. Yaptığı her şey daha mu...