"Jason, ben bu çocuğu sikerim." dedi Zach telefonunun ekranına bakarken.
"Belki de tek istediği o dur." dedi Jason ve güldü. Zach ona sadece baktı.
"Numarayı bilen, tanıyan biri çıkmadı mı kanka?" dedi Zach. Jason kafasını iki yana salladı. "Kimse bilmiyor." dedi. "Zach, çocuk belki de şaka yapmıyordur. Ne olursa olsun, kalbini kıracak veya onu ezikleyecek bir şey söyleme."
Zach yüzünü sıvazladı. "Sorun o çocuk değil, Jason. Sorun beni sevmesi de değil, tamam dışarıdan homofobik gibi görünebilirim ama değilim. Hastaları da değilim ama çocuk sadece yanlış zamanı buldu." dedi.
"Ne yanlış zamanı? Zach, bir sorunun var da bana söylemiyor musun?" Zach, arada kaldı. Söyleyip söylememesi gerektiğinden emin değildi. Jason onun en yakın arkadaşlarından biriydi, gidip de birine bir şey söyleyebileceğini düşünmüyordu. Tanrım, Jason'dan şüphe duymak başlı başına bir günahtı.
"Jason, biz taşınıyoruz."
Jason'ın ağzı ister istemez açıldı. Taşınıyorlar mıydı? "N-neden?" dedi Jason.
"Sana güvenebileceğimi biliyorum, bu yüzden sadece sana anlatıyorum. Babamın annemi nasıl deliler gibi sevdiğini biliyorsun, anneme nasıl baktığını, o üzüldüğünde kendisi üzüleceğini bilse bile onu mutlu etmeye çalıştığını. Ama bu sevgi anneme yetersiz gelmeye başladı, belki de istemedi. Bilmiyorum, Jason. Annem babamı aldatmış, hemde defalarca. Babam artık bu şehirde kalamayacağını söyledi. Gidiyoruz, en yakın zamanda." dedi Zach. Buradan gitmek istemiyordu. Bu şehirden gitmek istemiyordu. Sahip olduğu her şey buradaydı, yeni bir başlangıç yapmak istemiyordu. Ama babası fazlasıyla kırılmıştı. Ona 'hayır' diyemezdi, bu kadar da bencil olamazdı.
"Zach," dedi Jason ve kalbi kırılmış çocuğun yanına yaklaştı. "Baban çok haklı, buradan gitmek istemesi onun en büyük hakkı. Elbette babanın yanında olacaksın ama gitmeni istemiyorum. Hiçbirimiz gitmeni istemeyiz." Jason kafasını arkaya atıp güldü. "Sen gidersen takım kaptanımızın hiçbir halta yaramayan Paul olmasını mı istiyorsun, ha?" Zach, güldü. "Koçun yeğeni olmasa bırak takıma girmeyi, salonun önünden bile geçemezdi." dedi. "Orası öyle," dedi Jason ve öne eğilip dirseklerini dizlerinin üzerine koydu. Ellerini birbirine sürterken konuştu. "Bu durumda, annenden nefret etmiyorsun, değil mi?" Zach kafasını iki yana salladı. "Edemiyorum dostum, o benim annem." derken kafasını yana yatırmış Jason'a bakıyordu. "Ama bu güvenimin kırılmasına engel olmadı. Babam onu öyle sevmişken, kadınların nankör olduğu fikri kafama bir zehir gibi yayıldı." Jason onu anladığını belirten birkaç şey mırıldadı. "O çocukla şansını bir dene bence." Zach kaşlarını çattı. "Hangi çocuk?" Jason, " Hani şu; seni seviyorum, benden nefret etme, olan." Zach, büyükçe inledi. "Ben eşcinsel değilim.'' dedi ve ayağa kalktı. Pantolonunun arkasını silkeledikten sonra Jason'a el salladı. " Kantine gidiyorum." dedi ve ilerlemeye başladı.
Jason arkasına yaslandıktan sonra giden arkadaşını seyretti. "Ben eşcinsel değilim, ha?" diye tekrar etti ve kendi kendine güldü. "Bunu bir ara bende söylemiştim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i love you, don't hate me [texting] /// boyxboy
Short StorySonu sürprizli bir boyxboy texting'dir. Rahatsız olacaklar yallah arabistana!