Resim; Eun Son(F(x)'Victoria)
.
."İşte geldik." Eun Son, gemiden indirilen malları göstererek söyledi.
Sa, başta mızmızlanıp kaçmak istese de bu küçük savaşın kazananı Eun Son idi. Eun Son, Sa'nın mağlubiyetine gülerken iri yapılı tüccar Eun Son'un yanına geldi.
"Tam vaktinde bugün 500 ton mal geldi..." tüccar gözlerini Sa'ya çevirip konuşmaya devam etti. ".. Yanında birini getirmen ücreti arttırmaz biliyorsun değil mi?" kaşını kaldırarak sordu.
"Elbette biliyorum efendim. Siz merak etmeyin ona, bana verdiğinizin yarısını verseniz de olur."
"NE?" Sa, yüksek sesli bir tepki verince tüccar homurdanarak baktı.
"Kes sesini." diyerek sert bir şekilde kafasına vurdu Eun Son. Sa, kafasını tutup mızmızlanırken Eun Son tüccar ile anlaşmasını yaptı.
Eun Son, Sa'nın üstünde ki değerli kıyafetleri umursamadan gemide ki adamlara yardım ederek büyük bir tahta kutuyu Sa'nın sırtına koydu. Sa, biraz tökezleyerek yürümeye başladı.
"Erkek kılıklı emin ol bunun hesabını soracağım sana.." sessizce söylenerek yürümeye devam etti.
Hun efendisine yardım edecekken Sa, eliyle işaret ederek gitmesini söyledi. Malı istenilen yere indirip tekrar gemiye döndü. Bu döngü bir saatten daha fazla kadar aynı şekilde devam etti. Tüccar yanlarına gelip emeklerinin karşılığını verirken Sa'ya daha az bir miktar verdi. Sa, itiraz edecekken Eun Son sol eliyle Sa'nın ağzını sertçe kapatıp gülümseyerek tüccarın önünde eğilip teşekkür etti.
Tüccar yanlarından ayrılır ayrılmaz Eun Son, Sa'nın elinde ki yuvarlak, ortasında delik olan bakır paraları aldı.
"Bunlar bende kalıyor." dedi kesin bir ses tonuyla.
"Hey! Onlar benim." mızmızlanarak söyledi Sa.
"Sen bir kölesin. Bu yüzden bende kalacak bunlar. İstediğin bir şey olursa belki alırım."
Eun Son'un vurguladığı -belki- kelimesine dikkat etmeden Sa, pazar yerinde ki gördüğü her şeyi istemeye başladı. En son bir tezgâhın önünde durduğunda Eun Son, Sa'nın kulağından tutup çekiştirmeye başladı.
"İstediğin her şeyi alamazsın. Ayrıca belki dedim. Eğer canım isterse alırım."
"A-ah a-ama bu a-ah haksızlık aa-ahh." kulağında ki acılarla kıvranarak konuştu Sa.
"Haksızlık mı? Bunu senin gibi biri söylememeli. Ayrıca başka bir yere daha gitmem gerekiyor."
...
Hava kararmaya yüz tutmuşken kocaman avlusu olan büyük bir eve benzeyen bir mekâna geldiler. Ama burası sıradan sıcak bir ailenin yaşadığı evlerden değildi. Avluda omuzları açık *hanbok-lu kızlar ve ülkenin zengin ailelerinden gelen eğlenceye düşkün adamlar vardı. Mekânın içinde gülüşme ve müzik sesleri geliyordu.
"Ne? Sen meyhanede mi çalışıyorsun?" şaşkınca sordu Sa.
Eun Son, cevap vermeden içeriye doğru yürümeye başladı. Sa, peşinden gidip kolunu tuttu.
"Burada çalışamazsın!"
"Bir köle bunu neden umursuyor?"
"Ç-çünkü.. Efendisini korumak istiyor."
"Bu kadar komik olma. Kölem olduğun için mutlu değilsin, benden nefret ediyorsun neden köle, efendisini korumak istesin ki?"
Sa, bir kaç dakika sessiz kalınca Eun Son kolunu Sa'nın elinden kurtardı.
"Sen eve git. Senlik bir şey yok burada." deyip yürümeye başladı.
"A-ama.."
"SANA GİTMENİ SÖYLEDİM!" Eun Son, sert bir şekilde söyleyip Sa'dan tamamen uzaklaştı.
Sa'nın Ağzından;
O, öylece bağırıp gidince bir şey yapamadım olduğum yerde kalakaldım. Peşinden gidip onu durdurmak istesem de bunu başaramadım. Ahh~ hâla neden burada duruyorum ki gitmemi söyledi. Ayrıca o yokken kaçmanın tam vakti.
Kapıdan tam çıkacakken beynimi kemiren düşünceleri bana geri adım attırıp durdu. Hayır, hayır gitmeliyim buradan. Bana ne ki beni ilgilendirmiyor. Tekrar tekrar kapıdan geri döndüm.
Bir anda Hun karşıma çıkınca şaşırdım.
"Ne oldu bir sorun mu var?"
"Efendim..."
....
Yazarın Ağzından;
Eun Son, Sa'yı gerisinde bırakıp içeriye girip üstünü değiştirip, mutfağa gitti.
"Ah- geldin mi? Bu gece çok yorucu olacak." zayıf, kısa boylu kız, Eun Son'un elinde tahta tepsiyi vererek konuştu.
Tepsiye yerleştirilen mezeleri içeride ki kevaşelerle oturan sarhoş adamlara sundu. Bir süre bu şekilde devam etti. Gecenin sonlarına doğru genç sarhoş adam, Eun Son'un kolundan tutup kendisine doğru çekiştirmeye başladı.
"Efendim beni bağışlayın ama kolumu bırakır mısınız?" Eun Son, nazikçe adamdan kurtulmaya çalıştı.
"(Kahkaha) Garson bile olsan burada çalışıyorsan sende bir kevaşesin!" genç adam kokmuş nefesini Eun Son'a doğru vererek konuştu.
Eun Son, sinirlerini kontrol edemeden yumruğunu sıkıp genç adamın elmacık kemiğine geçirdi. Bir anda çalgılarda ki sesler kesildi. Genç adam afallayarak yerden kalkıp sarhoşluğun etkisiyle ayakta durmaya çalıştı. Sonunda dengesini sağlayıp kalın sesiyle iğrenç bir kahkaha atıp, Eun Son'a sert bir tokat attı.
Eun Son, daha çok sinirlenip adamı yere yatırıp vurmaya başlayınca salonda ki kevaşelerin bazıları çığlık atmaya başladı. Meyhanenin ve genç adamın korumaları gelip Eun Son'u genç adamın üstünden kaldırdılar. Eun Son bir kaç korumayla kavga etmeye başlayınca içlerinden biri kafasına sopayla sert bir şekilde vurunca Eun Son bayıldı.
...Y/N; Hanbok* Güney Kore'nin geleneksel kıyafati. Günümüzde sadece özel günlerde(Düğün gibi) giyiniyorlar.
Eskiden kevaşelerin giyindikleri hanbok👇
Vote ve yorum bırakmayı unutmayın💕
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖLE
Historical FictionTarihi, Romantik-Komedi Alt tabakadan erkeksi bir kız Eun Son(F(x)'Victoria) ve şımarık Prens Baek Sa(2PM'Nichkhun) hikâyesi. 4 bölümden oluşan bir kitap. İlk -Tarihi Kurgu- kitabım. Tarihi kurgu içinde #69 Tarihi kurgu içinde #101 Yazım: 2017