oda ve kapı

485 29 9
                                    

Onu ikinci görüşümden bir gün önce kendimi gerçekten çok kötü hissediyordum. Yatağımda yattığımı ve elimde geçen gün bulduğum eski defteri tuttuğumu hatırlıyorum. Sayfaları karıştırıp olmayan yazıları okumaya çalışıyordum. Arka planda telefonumun çaldığını duyuyordum ama açamayacak kadar halsizdim, elimi kaldıracak gücü bulamıyordum, boşluğun yokluğuna ve olmayan sesine odaklanmıştım sanki. Gözlerim zorla son sayfayı buldu, en köşedeki yazıya takıldı. Saatlerce öyle durduğuma yemin edebilirim.

Basit ve benim için anlamı olmayan bu cümle aklımda yer edinmişti. Her okuduğumda aklıma gelen yüz ise tanışmamızın üstünden çok geçmeyen Hermione'ye aitti. Neden onun yüzü geliyordu aklıma? Doğru düzgün bir konuşmamız bile olmamıştı, yolda görsem tanımazdım belki de. Gizli gizli izlediğim gözlerinin şeklini unutmak üzereydim.

Defteri kapatıp yan tarafıma fırlattığımda gece yarısı olmuştu. İki kişilik, yeşil örtülerle örtülmüş koskoca yatağımın bir köşesine kıvrılmış, yalnızlığın beni tekrar içine çekmesini beklemekten bıkmıştım.

Yüzümü tavana döndüm. Bir şeyler hissetmeyi bekledim ama olmadı. Düşünecek bir konu bile bulamıyodum. Hissetmek de beklemekle olmazdı ya gerçi. Aptallığıma küfredip ayağa kalktım. Bir süre odada dolaştım, odam o zamanlar üç kişilik bir çekirdek ailenin sığabileceği büyüklükteydi.

Biraz kitap okumaya çalıştım ama beceremedim. Telefonumu elime alıp cevapsız aramaları sildim, hepsi anneme aitti. Biraz yerde oturdum, biraz duvarları inceledim. Kim bilir kaç metrekarelik odam, içine sığamayacağım kadar küçük geliyordu. Sadece oda değil, sanki tüm bedenim, kemiklerim ve derim içime çekiliyordu. Nefes alamadığımı hissettiğimde odamdan çıkmak istedim, ama cesaret edemedim. Odamı terketmek kendime karşı büyük bir baş kaldırıydı, asilikti sanki.

Olduğum yerde durdum. Bir elim kapının kolunda, diğeri yan tarafımda sallanıyor... Gözlerimi kapatıp başımı kapıya yasladım. Birkaç defa alnımı çarpmış bile olabilirim. Sonra ise yere çöktüm. Kalbim de çöktü, hislerim de.

Öylece ahşap zemine oturmuş, saçlarımın dağılmasını umursamadan başımı kapıya dayamışken, göz yaşlarımın yanaklarımdan aktığını hissede kadar nefes almadım. Nefes alamıyor değildim ama yine de cezalandırmak istemiştim kendimi. Göz yaşlarına boğulana ve hıçkırıklarla, nefes nefese ağlayana kadar tuttum kendimi. Sonrasını ise hatırlamıyorum.

Uyandığımda gözüme çarpan ilk şey halı oldu. Bir süre bekledim. Tekrar kendime gelene kadar bekledim. Sonra titreyen kollarıma rağmen doğruldum ve ayaklarımın üstünde durdum. Boy aynasının önüne geçtim ve kendime gülümsedim. Bana gülümseyen tek kişi aynadaki aksimdi sanki.

Zamanla o da değişti. Kendime gülümseyemesem bile Hermione gülümsedi bana.

it was painful :dramioneHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin