3. Bölüm
Akşam olduğunda, odasına çekilen Aras aklındaki milyonlarca soruya yanıt bulmaya çalışıyordu ama tek bir cevap bile bulamıyordu. Yatağından kalkıp pencerenin kenarına gelip dışarıda gökyüzünü izlemeye koyulurken, birden arkasındaki çalışma masasının içinden sesler geldiğini duydu ve irkilerek oraya doğru yöneldi. Ses, çekmecenin içinden geliyor ve gittikçe artıyordu. Aras, korkuyla çekmeceyi açtı ve o sesin eski bir günlükten geldiğini gördü. Günlüğü eline aldığında, ses kesildi ve içinden bir ışık çıkmaya başladı. Aras, neler olduğunu anlamazsa da, günlüğün sayfalarını çevirmeye başladı. Yazılar, farklı bir dille yazıldığı için hiçbir şey okuyamıyordu ama birden sayfanın birinde takılı kaldı ve o sayfayı bir daha çeviremedi, bir de baktı ki o yazı Türkçeye çevrilmiş ve okunmasına izin verilmişti. Hemen okumaya koyuldu "Sevgili oğlum... bunu okuyorsan, on sekiz yaşına gelmişsin demektir. Bu günlüğü, zamanında ben yazdım ve sadece senin okuman için sana gönderdim. Biliyorum, şu an kafan karışmıştır ama her şeyi zamanın geldiğinde öğreneceksin. Senden istediğim, bana yardım etmen. Beni, kurtarman! Arkadaşlarınla hiçbir zaman birbirinizden ayrılmayın ve hep birbirinize destek olun. Çünkü sadece bir olduğunuz zaman başarabilirsiniz. Görevine sadık ol ve her zaman mazlumların yanında ol!" Bu kısa yazıyı okur okumaz, yazı tekrardan bilmediği bir dile çevrildi. Aras, yaşadığı bu şokla "Ne demek bu şimdi? Babam mı?" deyip elindeki günlükle hızla aşağı indi ve anne babasına bakarak "Neler olduğundan haberiniz var mı? Baba, sen şu an burada değil misin? Bu günlük senin mi? Ne görevi? Bugün neler oluyor böyle? Kafayı yiyeceğim, biri bir şey söyleyebilir mi?" diye bağırmaya başladı. Ebru ve Selçuk, Aras'ı sakinleştirmeye çalışırken, kapı çalındı ve bu akşam gelecekleri misafirleri gelmişti. Arkadaşları Aras'ı, bu halde görünce neler olduğunu sormaya çalışırken "Neler olduğunu bize, sizler söyleyeceksiniz" diye diğer ailelere de bakarak adeta kükredi. Selçuk "Tamam oğlum... Zaten, bugün siz gelmeseydiniz biz sizi zaten çağıracaktık. Sizlere her şeyi anlatacağız. Ama bunu biz değil, o yapacak" dedi. Çocuklar, hep bir ağızdan "Kim?" dedi ve o sıra evin salonunda büyük bir ışık cümbüşü eşliğinde Zaman Bekçisi, beliriverdi. Çocuklar, neye uğradıklarını anlayamayarak şoka girdiler. Zaman Bekçisi "Sakın korkmayın, birazdan neler olduğunu öğreneceksiniz Şimdi beni hiç ses çıkarmadan dinleyin" dedi ve hepsini koltuğa oturtup başladı. Anlatırken de asası ile de anlattığı şeyleri yani geçmişte yaşanılanları da onları bir hologram eşliğinde de gösteriyordu "Sizler aslında sıradan insanlar değilsiniz, birer karanlık savaşçısınız. Bu şey, size doğuştan verildi. Yani sizler, kimin çocuğu olursanız olun, bu size doğuştan gelen bir güç. Karanlıklar krallığı denen bir ülke de doğdunuz. Aslında orada da yaşayacaktınız ama ülkenin kralı, Kral Debrajor denen o pislik kötü. Kâhininden her sene gelecekte neler olacağı ile ilgili bilgiler alırdı. Kâhinin gördüğü bir şey kralı korkutmuştu, çünkü o şey Debrajor'un, o yıl doğan, omzunda sembol olan bir karanlık savaşçının yani sizden biri tarafından öldürüleceğiydi. Kral, ölümsüz ve bir o kadar da güçlü olmasına rağmen bu kehanet onu korkutmuş ve kendi canını kurtarmak için sizi daha bebekken öldürmeye karar vermişti. Ama kralın muhafızlarından biri yani Fırat, senin baban... Bunu duymuş ve hem seni hem de diğer çocukların hayatta kalması için benden yardım istedi. Ben ise, o krallıkta yaşayan ve her zaman krala karşı gelmiş bir zaman büyücüsüyüm. Neyse... Sizi, kurtarmak için sizin o krallıkta kalmamanız gerekiyordu ve sizi dünyaya gönderdim ama Debrajor'da dünyaya gelip sizi bulabilir diye onu lanetleyip buraya gelmesini engelledim. Ama gücümü o kadar çok kullandım ki, laneti sonsuza kadar yapmayı başaramadım, maalesef lanet sadece on sekiz yıl sürdü. Yani, bugün gece on iki den sonra lanet kırılacak ve Debrajor, dünyaya gelerek sizleri öldürecek" dedi. Çocuklar, ağzı açık her şeyi dinledikten sonra Aras "Peki, bu günlük. İçinde babamdan bahsediyor. Benim babam şu an burada değil mi? Az önce Fırat'ın babasına da bir muhafız dedin... " diye devam edecekken. "Bakın çocuklar... Sizi, dünyaya gönderirken aileleriniz orada kaldı maalesef ben de sizi burada yetiştirip, korumaları için sizlere koruyucu aileler gönderdim. Şu an buradaki hiçbiri sizin gerçek aileniz değil" dedi. Fırat, yerinden kalkarak "Neler saçmalıyorsun sen? Böyle bir şey asla olamaz. Şimdi biz bunca senedir başka birilerine anne baba mı dedik?" "Üzgünüm Fırat, ama muhafız olan baban, senin hayatın için kendini Debrajor'un önüne attı ve öldü. Bunu yapmasaydık, siz de hayatta kalamayacaktınız" dedi. Aras "Peki bu günlük meselesi nedir? Ona ne diyeceksin?" dedi sinirli gözlerle bakarak. Zaman Bekçisi, sakalını sıvazlayarak "Bak Aras! O günlükte neler yazıyor inan ben de bilmiyorum. Babanı az da olsa tanımıştım ama şu an nerede ve ne durumda olduğunu bilmiyorum. Sen, ne okudun o günlükte?" "Farklı bir dille yazılmış, sadece küçük bir yerini günlük bana kendi gösterdi. Okuduğum kısımda, beni kurtar bana yardım et falan diyordu. Bir de bizim hep bir arada kalmamızdan bahsediyordu" "Gördün mü? Babanın, başının belada olduğu doğru. Onu ancak sen, siz kurtarabilirsiniz" Kadir "Peki, şu an bizden neler istiyorsunuz? Niye bunca zaman değil de şimdi çıktınız karşımıza?" dedi sorgulayıcı gözlerle. Zaman Bekçisi "Dediğim gibi, lanetin on sekiz yıl sonra kalkacağını bende sonradan öğrendim ve o yüzden şimdi karşınıza çıktım. Sizden isteğim ise, aslında bunu istemezdim ama inanın işler hiç de planlandığı gibi gitmedi. Bunu Aras'ın babası da zaten günlükte yazmış. Sizin krallığa gelip bize yardım etmenizi, krallığı o kötü kraldan korumanızı istiyorum. Biliyorum, diyeceksiniz ki, başta sen bizi buraya getirdin ama inanın ben de bunu istemiyorum. Bana söyle Aras. Krallığı koruyup, babanı bulmak istemiyor musun? Ya da sizler, gerçek ailelerinize kavuşmayı istemiyor musunuz?" Aras "Bakın, Zaman.. her neyseniz. Bunca yıldır bir anda karşımıza çıkıp, böyle bir şey istemeniz ve bizim de hemen böyle bir şeyi kabul edeceğimizi beklemeyin. Üstelik halen şoktayım. Her şey bir şaka, bir oyunmuş gibi geliyor. Böyle, saçma şeylere inanmamızı beklemeyin lütfen, üstelik hiç tanımadığım biri için de gidip onu bulacak değilim" der demez diğerleri de Aras'a katılır ve tüm bu olanlara şiddetle karşı çıkarlar. Aileleri ile tartışmaya girerken Zaman Bekçisi "Bakın, biliyorum bütün hata benim. Sizi korumak için buraya gönderdim ve şimdi de tekrardan o krallığa gelmenizi ve sizden yardım istiyorum. Sizi zorlayacak değilim. Sadece şunu bilin, Debrajor, bu gece dünyaya gelip sizi arayacaktır. Kendinizi korumanızı istiyorum, onun yanında hiç şansınız olmasa da kendinize çok iyi bakıp, dikkatli olun" dedi üzülerek. Kamber, yerinden fırlayarak "Hem madem diyelim ki geldik, biz nasıl savaşacağız. Bize savaşçı diyorsun ama hiçbir gücümüz ve bildiğimiz hiçbir teknik yok, nasıl olacak?" "Sizi, eğitecek çok iyi bir yardımcım var onu merak etmeyin. Zaten kanınızda savaşçılık var, bu işi hemen kapacaksınız. Dediğim gibi, çok iyi düşünün. Yarın, son kez geleceğim. Bana net bir karar vermeniz lazım, görüşürüz" der ve ortadan kaybolur.
Hepsi, neler olduğunu halen anlamasa da kafaları ister istemez karışmıştır. Ailelerinin bunca zaman onların gerçek aileleri olmaması onları çok sinirlendirmişti. Bir araya gelip Zaman Bekçisi'nin dediklerini düşünmeye başlamışlardı. Yakup "Aslında, bir yandan da düşündüğünde güzel olmaz mı? Farklı bir macera yaşamış oluruz?" Baran "Hayır, saçmalamayın. Baksanıza adam dediklerinde çok ciddi, macera yaşayacak kadar eğlenceli olduğuna inanmıyorum. Bence, uzak durmalıyız" derken. Kadir "Sen, ne düşünüyorsun Aras?" dedi. Aras, hiçbir şey söylemeden elindeki günlükle odasına çekilerek yalnız başına düşünmeye başladı. Bir yandan günlüğe bir yandan Zaman Bekçisi'nin dediklerini düşünerek hepsine birer anlam vermeye çalışıyordu. "Gerçek babam? Krallık? Debrajor?..." diye söylenip duruyordu. Birden uykuya dalıp kafasını boşaltmak istedi.
Karanlık bir ormanda yürüyor ve önüne tuhaf yaratıklar çıkmıştı. Elinde ise büyükçe bir kılıç ile onlarla savaşıp hepsini öldürmeyi başarmıştı. Biraz daha ilerledikten sonra "Aras! Bunu sadece sen yapabilirsin! Lütfen, bize yardım et!" diye inliyerek yerinden sıçradı. Gördüğü bu rüya, onu bir şeylere itmeye çalışıyordu. "Ne yapacağım ben? Ne yapmam gerekiyor?" diye kendiyle çelişmeye başladı. Çok fazla düşünüyor ve aklında çok fazla cevap bulması gereken soru vardı. Birden gözü tekrardan o günlüğe ilişti ve "Galiba, bütün soruların cevabı sen de gizli. Seni çözmem lazım" dedi ve günlüğü alıp odasından çıktı. Aşağı geldiğinde arkadaşları halen evdeydi. Fırat "sonunda uyanabildin. Seni merak ettik, nasılsın?" dedi. Aras "İyiyim, bir şey yok" diye geçiştirdi. Hemen, onlara heyecanlı bir şekilde bu günlüğün dilini çözecek birini bulmaları gerektiğini söyledi. Ama hiçbiri bunu nasıl yapacaklarını ve bunu çözecek biri olduğunu da bilmiyorlardı. Hepsi, bir yandan telefonlarına sarılıp, çevirilerden bir şeyler bulmakla uğraşırken birden kapının çalmasıyla hepsi olduğu yerden irkildi. Baran "Çocuklar... saatte bakın" dedi ve saat tam on ikiydi. Aras "Herkes sakin olsun. Bir şey olmayacak. Bekleyin burada" dedi ve tedirgin adımlarla kapıya yanaştı ve önce delikten bakıp sonra kapıyı açtığında karşısında çok güzel bir kız vardı. Aslında bu kızı tanıyorlardı, yan komşuları Figen idi. "Merhaba Figen, ne oldu? Bu saatte?" derken, Figen birden gülümseyerek "Canım sıkıldı da, sizi öldürmeye geldim" dedi ve birden bedeni çirkin bir surete dönüştü. Hepsi, birden bağırarak geri çekildiler. "Neler oluyor? Sen de kimsin böyle?" diye çıkıştı Aras. "Yan komşunuz, sizin burada olduğunuzu söyleyince sizi ziyaret etmek istedim. Kralımız sizi bekliyor, gelin bakalım" diye bağırarak elinde sakladığı bıçakla onlara doğru saldırmaya başladı. Aras ve beraberindekiler korkuyla yukarı doğru koşup odanın kapısını kilitlediler. Kamber "Neler oluyor? O şey de neydi öyle?" Kadir "Kim olacak, baksanıza o dedikleri kralın adamlarından biri büyük ihtimal, Zaman Bekçisi' nin dedikleri doğruymuş işte, bizi öldürmeye geldiler" derken. Şekil değiştiren o yaratık odanın kapısını arkadan bıçakla deşmeye başlıyordu. Fırat "Aras, ne yapacağız şimdi?" Aras "Bir dakika! Sakin kalıp, düşünmemiz lazım" Baran "Çabuk olun, bizi öldürmek üzere" derken yaratık birden içeri Aras'ın koruyucu babası Selçuk şeklinde girip tuhaf sesiyle "Hadi oğlum... Gel babanın yanına, kaçma" diyerek bıçakla onlara doğru saldırdı. O sıra pencereden büyük bir gürültüyle içeri, altı bacaklı yüzü bir erkeğin kafasına benzeyen ayakları yengeçten, kuyruğu akrepten olan yaratık dalar. Çocuklar, korkuyla bağırmaya başlarlar ama köşeye sıkışmışlardır bir kere. Fırat "A.koyduğum, bu da ne lan böyle?" Kamber "Ben daha çok gencim, ölemem. Biri bir şey yapsın" derken. Yaratık, korkunç sesiyle "Bize, çok zaman kaybettiniz. Kralımızı daha fazla bekletmeyelim" der ve yengeçlerinden biriyle Kamber'in boğazına yapışır ve ayağa kaldırır. "Bırak beni... Yardım edin..." diye gittikçe daralan sesiyle bağırmaya çalışır. Aras "Bırak arkadaşımızı" diye korkusuz olduğunu göstermeye çalışır. Şekil değiştiren kadın "Merak etme tatlım... Seni de alacağız. Gel buraya" diyerek bıçakla saldırır ve hepsi bir yana kaçmaya çalışırken, birden zaman durur. Kimse, kıpırdayamazken karşılarında beliren Zaman Bekçisi, Kamber'i yaratığın ellerinden kurtarıp "İyi misiniz?" diye sorar ve onları çözer. Çocuklar, kendileri hariç diğerlerinin donduğunu görünce, neler olduğunu sormadan "Zamanı durdurdum, hemen gitmemiz lazım, yoksa belli bir süre sonra zaman tekrar akmaya devam edecek" der Zaman Bekçisi. Baran, korkuyla "Bu yaratıklarda neydi böyle?" "Bu, yengeçli olan Yagora. Diğeri ise, Şekil değiştiren. Ona Bukalemun da diyorlar. Bunlar Debrajor'un adamları, sizi bulmaya ve öldürmeye gelmişler" dedi. Aras, sinirlenerek "Onu, görüyoruz. Ne olacak şimdi? Bu pislik benim babamın kılığındaydı, biz nasıl kurtulacağız bunlardan?" "Biraz sakin olmaya çalış. Bu şekil değiştiren, gördüğü canlı ya da bir nesnenin o an şekline bürünebiliyor ama sadece görmesi lazım. Umarım babana bir şey olmamıştır, onu nerede gördü ki?" diye tedirgin olan Zaman Bekçisi, hemen Selçuk'un odasına doğru koştu ve onu yatakta karısı ile birlikte boğazı kesilmiş bir şekilde gördü. Peşinden gelen çocuklar ise o vahşeti görünce şoka girdiler. Aras, üzüntüyle ağlamaya ve bağırmaya başlarken. Zaman Bekçisi "Bak, kötü bir durum olduğunun farkındayım ama şu an buradan gitmezsek, bunlar tekrardan saldıracaklar, çok az vaktimiz kaldı" deyip onu götürmeye çalışıyordu. Aras, gerçek olmayan ailesine karşı o kadar sevgi duymuştu ki, onları bu halde bırakmak istemiyordu. Kadir, Aras'ın koluna girerek "Yapma böyle, gitmemiz lazım. Lütfen Aras. Başka çaremiz yok" deyip onu ikna etmeyi zor da olsa başardı. Hepsi, Zaman Bekçisi'nin ışınlamasıyla birlikte eski bir depo gibi bir yere gelirler.
Yakup "Oğlum... Bir günde yaşadıklarımıza bir bak hele" Baran "Ben, size demiştim. Eğlenceli miymiş Yakup, söylesene" diye sinirlenir. Yakup "Bana ne bağırıyorsun be! Sanki ben çağırdım onları" diye araya giren Kadir "Şimdi dalaşmayı kesin de neler yapacağımızı düşünmemiz lazım" dedi. Zaman Bekçisi, biraz suskun kaldıktan sonra "Bakın çocuklar, size söylemiştim, kral peşinizi bırakmayacak..." diye devam ederken. Aras "Tamam... krallığa gidiyoruz" dedi birden. Hepsi, şaşırmıştı. Baran "Neler diyorsun sen? Burada, bu halde bir şey yapamazken, orada başımıza neler geleceğini bile bilmiyoruz Aras!" "Burada kalıp, dünyadaki daha kaç insanın ölmesini bekleyeceğiz. Onlar, benim öz ailem olmasa bile onları öyle benimsemiştim. Şimdi hem onların intikamı için hem de daha fazla insan kaybetmememiz için kendimizi feda etmenin zamanı geldi" dedi. Fırat "Peki, bunu başarabilecek miyiz sence?" "Eğer, istersek ve bir arada kalırsak yapabiliriz. Biliyorum başta ben de karşı çıktım ama bu olanları görünce ve o günlükte yazanlar aklımı çok karıştırdı. Ben kararlıyım arkadaşlar! Şimdi, benimle bu yolda olmak isteyen var mı?" diye elini uzatır. Avcunun içi bir müddet boş kaldıktan sonra, hepsi teker teker ellerini koydular. "İşte bu! Ben, inanıyorum ki bu görevi başarıyla tamamlayıp dünyamıza tekrardan döneceğiz" dedi Aras ve o sıra suratı düşen Zaman Bekçisi "Şey... bilmeniz gereken bir şey daha var" dedi. Aras "Yine ne oldu?" diye tedirgin oldu. "Benim, sizi buraya getirmek için yaptığım zaman büyüsü çok güçlü bir büyüydü ama eğer şimdi tekrar yaptığımız zaman bir daha dünyaya gelemeyebilirsiniz" dedi. Bunu duyan hepsi korkuya kapıldılar. Baran "Gördünüz mü? Bu iş sandığımızdan daha tehlikeli. Dünyaya gelememek sizi de korkutmuyor mu? Zamanımız çoğu burada geçti. Burayı nasıl bırakabiliriz ki?" diye tedirgin olurken. Kadir "Ben, varım! Sonuçta burada kalsak da yine insanlar bizim yüzümüzden tehlike de olacak. En azından oraya gidip, bir şeyler başarabilirsek. Geri gelemezsek bile, hayat kurtarmış olacağız" dedi. Aras, da düşündükten sonra Kadir ile aynı fikirde olduğunu belirtti. "Tamam Zaman Bekçisi, geri gelme ihtimalimizin düşük olmasına rağmen bunu kabul ediyoruz. Artık ne olacaksa olsun" dedi Aras. Herkesi aileleri ve tanıdıkları ile vedalaşmak için evlerine gönderdi. Birkaç saat sonra artık bu dünyada olamayacaklardı.
Hepsi, zor vedalaşmaların ardından yine bir araya geldiler. Zaman Bekçisi "Şimdi, bir çember oluşturun" dedi ve asasını çemberin etrafında çizerek büyük bir ışık cümbüşü yaratarak "Hoşça kal Dünyam... Sevdiklerim için bunu yapacağım" deyip elindeki günlüğe bakan Aras "Senin için geliyorum... baba!" dedi ve büyük bir patlamayla hepsi ortadan kaybolur...