Kara Dolunay' a 1 gün kala...

5 0 0
                                    

"Bu nasıl olur? O kabileden hepsi ölmemiş miydi? Buna halen inanamıyorum!" diye sevinir Şahbender. Kral Debrajor "Şimdi bana inandın mı? Gölün orada deniz kızını nasıl öldürdüğünü sen de gördün. Kabileden hayatta kalan halen biri var... Senin de istediğin bu değil miydi?" diye kötü kötü sırıtır. Şahbender, denizinin ortasında daireler çizerek "Onları orada görünce, sana inandım ama dediğim gibi, istediğimi almadan asla sana ordunu vermeyeceğim!" der.  Debrajor, sinirle ellerini yumruk yapıp sıkar "Sen de, ben de istediğimizi alacağız... Onlar dan hiçbiri sağ kalmayacak... hiçbiri!" diye gittikçe öfkelenir. "Bir an önce gidip o kızı almam lazım" diye heyecanlanır Şahbender. "Bugün olmaz, biraz beklemeliyiz... Onların yerini bulup, o Kara Dolunay günü gelmeden hepsini öldürmemiz lazım" "O gün gelince ne olacak ki?" "O gün geldiğinde... Özel silahları ve güçleri olabilir. Zaman Bekçisi'nin bana yaptığı lanet yüzünden onların yerini bulamıyorum o yüzden krallığın her yanına adamlarımı gönderdim. Onları bulur bulmaz bana getirecekler" "Benim, beklemeye tahammülüm yok Debrajor... Sen, çocukları. Ben de o kızı alacağım!" diye bağırmaya başlar. "Alacaksın merak etme! Biraz beklememiz lazım ama" derken "Ben, senin gibi değilim. Bunu unutma... Bana, ne yapıp yapmayacağımı söyleyemezsin" diye kükrer. "Sana emir vermiyorum ben. Sadece yardımcı olmak istedim..." "Bak Debrajor... Senin bana yaptığın o şeyi, yıllar geçse de unutamam. İşte o yüzden sana olan kızgınlığım ve nefretim hiç bitmedi ve bitmeyecekte. Seninle bir anlaşma yaptık, gerisine karışamazsın. Şimdi, çekil önümden!" deyip büyük bir su kütlesine dönüşerek denizin ortasından bir hortum yaratıp göğe doğru yükselerek ortadan kaybolur. Kral Debrajor, geçmişte yaşananlardan dolayı, hiç pişmanlık duymasa da, Şahbender'in öfkesi onu her zaman korkuturdu...

Zaman Bekçisi, zorlu bir dağ tırmanışının sonuna gelmişti. Büyük bir kayanın içine girip ilerledi... Yolun sonuna geldiğinde, onu gördü. Uzun zamandır,  örümcek ağlarına yapışmış olması, Zaman Bekçisi'nin onu tanımasını zorlaştırmıştı. Elindeki asasını ağların üzerinde gezdirerek, ışık dalgası yaratıyordu. Ağlar, yavaş yavaş çözülmeye başlarken arkasından bu ağın, sahibinin geldiğini hissetti ve geriye döndüğünde kendisinden oldukça büyüklükte kocaman bir Tarantula karşısına çıkar ve ona saldırmaya başlar. Zaman Bekçisi, ne tarafa kaçsa, girdiği bu alan çok dar olduğundan fazla kaçış yeri yoktu. Asasını, örümceğe doğru sallayıp onu korkutmaya çalışsa da Tarantula, dişlerini onun yüzüne doğru uzatıp sinirli olduğunu gözlerinden bile görmek mümkündü... Zaman Bekçisi, asanın gücünü kullanmayı denemek isterken, örümcek bir ayağıyla asayı, tutar ve ağını fırlatır. Aldığı yapışkan ağ darbesi Zaman Bekçisi'ni duvara yapıştırır. Savunmasız kalan Zaman Bekçisi, asaya ulaşmaya çalışırken önüne dikilen Tarantula, ağzını açıp boynuna doğru nişan alıp ısırmaya yeltenicekken, Zaman Bekçisi'nin üzerine yeşil bir sıvı sıçrar ve gözlerini açtığında örümceğin kafasının ikiye yarıldığını görür. "Neler oluyor?" diye şaşırdığında yarılan kafanın ardında elinde asasını tutan, onu ağlardan kurtaran kişiyi görünce rahatlar. "Anlaşılan, seni ben kurtaracakken sen beni kurtardın" der ve o, ağları çözüp asasını geri verir. "Bir gün geleceğini biliyordum Zaman Bekçisi!" diye gülümseyip birbirlerine sarılırlar. "Neredeydin? Bir sorun mu var?" "Evet... Yardımına ihtiyacımız var" der Zaman Bekçisi. "İhtiyacımız mı? Kaç kişisiniz ki? Neler oluyor?" "Her şeyi anlatacağım... Sadece şunu bil. Durum ciddi!" der.
"Durumu nasıl? İyi mi?" diye telaşlanır Serina. Elinde, bitkilerden yaptığı ilacını Aras'ın yarasına sürmekle meşgul olan Şifacı, işini tamamlayıp yaranın üzerini kapattıktan sonra "Deniz kızı pençesi normalde zehirlidir ve anında etkisini gösterirdi. Şimdi yaptığım bu ilaçla kendine gelir. Anlaşılan bu çocuk da bir şey var, yoksa böyle hayatta kalması imkansız" der yaşlı olmasının verdiği rahatsızlıkla birlikte kısık bir tonda konuşarak. "Öyleyse... Niye böyle fenalaştı" "Bedeni bu zehri kabul etmiyor bu yüzden içeri doğru değil, dışa vurdurmuş. Zehir, şu an çıktı. Biraz dinlensin kendine gelir" deyip kambur bir vaziyette ilaçlarının yanına gider. Serina, üzeri çıplak olan Aras'a bakıp "Sana bir şey olacak diye çok korktum" dedi içinden. "Niye, böyle hissediyorum... Kendine gel Serina" diye kendi kendini uyardı. Şifacı "Kızım! Sormayı unuttum da. Burayı, yani beni nasıl buldunuz?" "Kardeşim... Buralarda bir şifacı olduğunu söyledi de. Gece, arkadaşımız birden rahatsızlanınca ben hepsini uyandırdım da, öyle bulduk seni. Seni de burada rahatsız ettik galiba" "Yok, rahatsızlık değil de... Bazı kötüler burada kol geziyor da. Başlarına bir iş geldiğinde benden hep yardım istiyorlar, ama onların bizlere ve bu krallığa verdikleri zararlar yüzünden onlara asla yardım etmek istemesem de beni zorluyorlar ve ben de buraya saklanmaya karar verdim. Diyeceğim o ki, burada olduğumu kimseye söylemezsiniz değil mi? Sizler, iyi birilerine benziyorsunuz" dedi. Serina, gülümseyip "Merak etme. Bize güvenebilirsin. Zaten, diğerlerini kalabalık olur diye yanına getirmedim, onlar kamp alanında bizi bekliyorlar. Acaba bugün götürebilir miyim onu?" "Maalesef kızım... İlacın etkisi yeni tesirini gösterir. Bu gece burada kalsın, yarın götürürsün" dedi. Serina, Aras'ın yüzüne bakıp, gözlerinin kapalı olmasını hiç bu kadar istememişti. "Uyan! Sakın, gitme!" diye içten içe söyleniyordu.  Bütün gece yanında kalmaya ve onu bırakmamaya kararlıydı. Birden gözüne Aras'ın pantolonun içinden günlüğü görür ve eline alarak karıştırmaya başlar. "Umarım, babana kavuşursun" der.

Kadir "Serina, öyle bağırınca çok korktum. Umarım Aras'a bir şey olmaz" Fırat "Keşke biz de gitseydik. Niye burada kaldık ki?" Stella "Ablamı duydunuz... Hepimizin şifacıya gitmesi çok riskli olurdu. Her yerde kralın adamları var. Bir şey olursa bize haber eder zaten. Sakin olun... Bir şey olmayacak görün bak" diye teselli verir. Yakup "Doğru aslında. Aras, güçlü biri ona bir şey olmaz" Kamber "Hep benim yüzümden. Beni kurtaracakken kendi yaralandı. Keşke, hiç gelmeseydim ava. Hepsi benim yüzümden" diye üzüntü duyar. Kadir "Kamber... Kendini suçlamayı bırak artık. Aras, sana orada da dedi. Biz arkadaşız, böyle şeyleri düşünerek kendini üzmenin bir anlamı yok. Ben de inanıyorum, ona bir şey olmaz" diye hepsi dua etmeye başladılar. Baran "Daha burada başımıza ne işler gelecek acaba?" diye söylendi kimse duymadan.

Zaman Bekçisi ve o adam yola koyulmuşlardı... "Demek, yine her şeyin altında Debrajor var!" der sinirle ellerini sıkarak. "Onun yüzünden başımıza gelmeyen şey kalmadı. Bu yüzden sana ihtiyacımız var" "Merak etme Zaman Bekçisi... Senin, benim için yaptıklarını unutamam, bakalım halen eski kuvvetim yerimde mi göreceğiz" der.  Zaman Bekçisi, adamın heybesine bakıp "Her şeyi aldın değil mi? Biliyorsun ki, o iksir olmazsa olmaz" "Her şey çantamda, hadi bir an evvel gidelim de tanışalım seninkilerle!" diye gülümser.

Kara Dolunay'a son 1 gün...
Sabah olduğunda Aras, gelmiş ve hepsi tekrardan antrenmanlara başlamışlardı. Aras, yerde mekik çekerken, onun kaslı vücudu Serina'nın dikkatini çekmiş ve başında dikilip "Anlaşılan, geldiğin yerde de boş durmamışsın. Vücudun bayağı iyi gözüküyor" dedi. Aras, yakışıklı ve kaslı olmasını fazla dillendirmeyi pek sevmezdi. Yerden, ter içinde kalkıp "Spora gitmeyi çok severim, zaten fazla boş durmak da hoşuma giden bir şey değildir" "Yaran nasıl oldu peki?" "Gayet iyi hissediyorum, iz bile kalmadı" dedi. Serina, diğerlerini de kontrol etmek için yanından ayrılırken "Hadi arkadaşlar! Yarın son gün... Gerçek bir savaşçı olmanıza çok az kaldı. Durmak yok" diye bağırıyordu. Hepsi, bu sefer daha istekli ve çalışkanlardı.
Stella, Yakup'a mızrak ile eğitim vermekteydi. "Gittikçe daha da iyiye gidiyorsun" dedi tatlı bir ses tonuyla. Yakup "Senin sayende, her şeyi kapacağım" Baran, yanlarına gelip "Stella, bana yardımcı olur musun? Şu oku, bir türlü hedefe getirtemiyorum da" dedi. Stella, bir şey diyemeden yanına gider. Yakup, arkasından bakıp "Dünya'da hiç böyle biriyle tanışmamıştım.. Bu kız, bir farklı" deyip çalışmasına devam eder. Stella "İşte, yayı gergin tutacaksın ve fırlattığında ok yerini bulur" deyip Baran'ın kollarından tutarak gösterir. Baran, Stella'yı hiç dinlemeyerek sadece gözlerine ve yüzüne bakmakla yetiniyordu. "Anladın mı?" diye seslendiğinde, kendini toparlayıp anlamış gibi yaptı. "Tamam o zaman, şimdi biraz daha odaklan" deyip yanından gittiğini görünce "Keşke biraz daha kalsa..." derken Yakup ile birbirlerine gülümsediklerini görünce "Ne buluyorsa şunda" dedi.

Şahbender, içinde biriktirdiği nefret ve aynı zamanda da kavuşacağını bileceği büyük bir mutluluk taşıyordu. Bunun heyecanıyla, denizinden ayrılıp peşine adamlarını da takarak "Onları derhal bulun! Bugün bu iş bitmeli!" diyerek korkutucu sesiyle devam etti.
Fırat "Bu alanın dışına biraz olsun çıkamaz mıyız? Çok sıkıldım" Kamber "Biz, çıktık da ne oldu? Az kalsın hepimiz ölüyorduk. Burada kalsan daha iyi" Fırat "Sadece biraz hava almak istiyorum" Serina, konuşmaları duyar "Çalışmanı bitirdin mi sen?" "Evet... Etraf güvenli görünüyor, biraz kamp alanın dışına çıksak olur mu?" Baran "Ben de aynı fikirdeyim. Kaç gündür buradan bir yere çıkmadık fazla uzaklaşmayız" Yakup "İyi olur aslında" deyip hepsi Serina'ya baktılar. Serina, ortada kalmıştı "Bilemeyeceğim... Şu an orman pek güvenli olmayabilir. Ama isterseniz, biraz şu kalkanı kaldırıp çıkalım o zaman, fazla uzağa gitmeyin" der ve kalkanı kaldırırlar. Hepsi, mutlu olarak bir yana doğru dağılırlar. Serina'nın telaşlı olduğunu gören Aras "Bu kadar kasma kendini" "Nasıl kasmam? Zaman Bekçisi, sizi bana emanet etti. Başınıza ya bir iş gelirse?" "Merak etme, şu an bir sıkıntı gözükmüyor"
​Baran, Stella'nın yanına gidip onu çağıracakken. "Biraz sonra gelsem olur mu? Yakup, bir şey anlatıyor da..." diye onu geçiştirdiğinde, Baran, sinirlenerek elinde tuttuğu oku yere fırlatıp ormanın içine doğru gitmeye başlar. Yakup ve Stella, uzaktan onun gittiğini görünce "Nereye gidiyor bu? Başına bir şey gelecek şimdi? Baran!" diye bağırsa da gözden kaybolduğunu görünce Stella'ya burada kalmasını ve Baran'ı getirmeye gideceğini söyleyip peşinden gider. Stella, hemen ablasının yanına gidip durumu anlatınca "Ne yaptığını sanıyor bunlar? Ben de hata ki, kalkanı kaldırdım. Çabuk söyle onlara buraya gelsinler" diye sinirlenir. Stella, peşlerinden koşarken, gökyüzü birden iyice kararıp yeryüzünden havaya doğru siyah siyah su damlacıklarının çıktığını fark ederler. Kamber "Bu nasıl bir şey ya? Bu damlaların gökyüzünden akması gerekmez mi?" Serina "Herkes, kamp alanına!" diye bağırırken Aras" Neler oluyor Serina?" diye telaşlandığını fark eder. "Bilmiyorum Aras ama bu normal bir şey değil. Bir şey olabilir, herkesi toplaman lazım çabuk!" diye eline kılıcını alır. Aras, Fırat'a bağırarak "Yakup ve Baran daha gelmediler mi?" "Yok... Stella, peşlerinden gitti..." deyip ilerlerken yerin altından çıkan yengeç adam, kıskacının biriyle Fırat'ın karnına doğru vurup onu fırlatır. Bunu görenler "Fırat! Ne oluyor?" diye bağırıp oraya doğru koşarlar. Serina "Siz, alana dönüp kalkanı kapatın!" der. Aras, eline kılıcı alıp "Seni, geride bırakamam... Kamber! Sen Fırat'ın yanına koş" diye koşarlar. O sıra, su damlacıklarının hepsi birleşerek bir hortum şeklinde etrafta rüzgar oluşturur. Hepsi, bir köşeye doğru fırlarken, hortumun içinden her yerinden suların aktığın Şahbender ortaya çıkar. "Merhaba!" diye alaycı konuşmasıyla büyük bir su fırtınası yaratır. O, suların içinden deniz kızları ve yengeç adamlar çıkarak onlara doğru saldırıya geçerler. Aras "Bu şey de ne böyle?" diye kılıcını sallayarak bağırır. Serina "Ben, de ilk kez görüyorum..." derken yanına gelen bir deniz kızının karnını deşer. Kamber, baygın halde yerde yatan Fırat'ı kaldırmakla uğraşırken. Aras, kılıcı daha da iyi kullanabiliyordur artık ve gelen deniz kızlarını yaralamayı başardı. "Serina! Dikkatli ol!" dedi. Şahbender, göğe iyice yükselerek "Benimle geleceksin!" diye Serina'ya doğru bakar ve birden suyun içinde kaybolur. Daha sonra tekrardan büyük bir sel yaratarak "Benimle gel!" diye çığlık attığında, orman da olan Baran, bu sesi duyunca arkasına dönüp "Bu da ne?" dedi ve geldiği yöne doğru ilerlerken karşısında Yakup ve Stella'yı görür. Yakup, telaşla "Kamp alanının orada bir şeyler oluyor... Neredesin sen? Çabuk gitmemiz lazım" der ve oraya doğru ilerlerler.
​Yengeç adamlar, Serina'yı bir köşeye sıkıştırmış ve onu saldırmaya çalışırken, kılıcıyla yüzgeçlerini kesmeye çalışır. Acı içinde bağıran yengeç adamlar, arkalarından gelen Aras'ı görünce oraya doğru da yeltenmeye çalışır ama Aras'ın kılıcının tadına da bakmış olurlar ve hepsi parçalara ayrılır. "Çabuk, bu taraftan!" der nefesi tükenmiş bir vaziyette Aras.
​Kadir, Kamber'in yanında duran Fırat'ı kaldırmaya çalıştığını görünce yardıma gider ve Fırat'ı sırtlayıp alana doğru taşır. "Beni koruman lazım Kamber!" diye de ekler. Kamber, elindeki kılıçla gelen seli fark edip "Bir yere tutun!" diye bağırmaya kalmadan sel hepsini sürükler. "Benimle geleceksin!" diye korkunç sesi halen yankılanan Şahbender, sonunda selin etkisiyle yerde çaresizce yatan Serina'nın yanına yaklaşıp "Artık benimsin! Benimle geleceksin" der ve onu su dan oluşmuş elleriyle havaya kaldırır. Aras, sel yüzünden kılıcını kaybetmiş ve her yeri sırılsıklam olmuş bir vaziyette zorla ayağa kalkar ve Serina'nın boğazından tutulup götürüldüğünü fark edince "Bırak onu! Bırak!" diye bağırır ama Şahbender, o kadar güçlüdür ki bu sese kulak vermez. Serina, elleriyle kurtulmaya çabalamaya çalışarak "Ne istiyorsun benden, bırak! Kimsin sen?" "Öğreneceksin kim olduğumu ama önce buradan gitmeliyiz" der. Kadir ve Kamber suyun içinden Fırat'ı ararken Aras "Bırak onu!" diye bağırmaya devam ediyor ve o sıra hızla yanlarına gelen Zaman Bekçisi'ni görünce "Sende nerede çıktın?" diye sinirlenir Şahbender.
​Baran, bayağı gittiklerini fark ettiği için bir türlü alana varamadılar ve önlerinde duran bir ağacın arkasına gizlenen yengeç adam karşılarına çıkınca üçü birden oldukları yerde donakalırlar. Yakup "Bu şey, bizi öldürür. Yanımızda hiç silahımız da yok" diye korkarken Stella birden öne atılıp "Seni pislik! Çekil..." diye saldırıya geçerken, yengecin onu gövdesinden tutup bir kenara fırlatması bir olur. Düştüğü yerde bayılan Stella'yı o halde gören Yakup ve Baran, ne yapacağını bilemezler. Yengeç adam birden konuşmaya başlar. "Ölmeye hazır mısınız?" der. Baran "Lütfen yapma" Yakup "Stella'ya ne yaptı öyle. Seni böcek" diye sinirlenirken, yediği bir darbeyle o da Stella'nın yanına düşer. Yalnız kalan Baran, savunmasız bir şekilde titremeye ve ecel terleri dökmeye başlar. "Ne olur yapma... Ölmek istemiyorum... Acı bana" diye yalvarır. Yengeç adam, iyice yaklaşarak "Hepiniz gebereceksiniz, savaşçılar!" der. "Yapma, lütfen... yapma" demeye devam ederken. Yengeç adam, biraz duraksar.
​Aras "Zaman Bekçisi! Yardım et... Serina'yı götürecek!" diye bağırıp koşar. Şahbender, gittikçe yükseliyor ve aşağıda duranlara bakarak "Uzak durun, yoksa sizi de gebertirim" Zaman Bekçisi "Bırak onu... Niçin onu aldığını biliyorum... Buna izin veremem" der ve asasını Şahbender'e doğru doğrultup büyük bir güç patlaması yaratarak onu uzağa doğru fırlatır. Gücün etkisiyle ellerinden kayan Serina, aşağı su birikintisinin içine düşer ve hemen yanına gelen Aras, iyi olup olmadığını sorar. Şahbender, gittikçe sinirlenir ve tekrardan yükselerek ellerinin arasından çıkarttığı su kütlesini onlara doğru atacakken Zaman Bekçisi, asasını havada döndürerek "Zaman Dursun!" der ve kendileri hariç herkes durmuştur. Hemen, herkesin kamp alanına dönmesi gerektiğini söyler ve oraya doğru hızla hareket ederler.
​Baran, korku içinde bağırırken yengeç adamın arkasından gelen adam, onu baltasıyla delik deşik eder ve onların hayatını kurtarır. Kendisinin, Zaman Bekçisinin arkadaşı olduğunu söyleyince, yaralı ve baygın olan Yakup ve Stella'yı da alıp kamp alanına doğru giderler.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jan 22, 2018 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Karanlık Savaşçılar: Beklenen Kehanet Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin