Çaresizlik... ruhuma işlenmiş damarlarımdaki kanla beraber bütün vücuduma bir virüs gibi yayılıyordu. Ya ben çok abartıyordum, ya da bu kalbimi sıkan alışkını olduğum sıkıntı zehirdi. Boğazımı yakan, gözlerimi ıslatan, yüzümü buruşturan, acı bir zehir.
Karmakarışık duygularım beynimdeki keşmekeşe sebebiyet verirken, etrafı gözetleyen gözlerim yanımdaki yarı ayık yarı baygın cüsseye düştü. Dudakları kıpırdıyordu. Sayıklıyordu ancak anlaşılmıyordu. Anlamak istemiyordum.
Esen rüzgar bedenime bir ürperti bahşedip, saçlarımı savurduğunda kulaklarım açığa çıkmış ve soğuk işlemişti. Hain berem'e sinirlenip, bakışlarımı karşımdaki duvara sabitledim.
Olayların üst üste gelişi zaten daima çatlak dudaklarımı iyice kurutmuşken, gözlerime de acıların yorgunluğu çökmüştü. Alt dudağımı içe yuvarlayıp ıslatırken, üst dudağım bu nasipten yoksundu. Dilim üst dudağımın imdadına yetiştiğinde bütün vücudum imdadına yetişecek bir şeyler aradı. Ancak yoktu. Dünyaya gözlerimi açtığım andan beri yaramı saran kimsenin olmayacağını daha çok kanatacaklarını anlamış gibiydim.
Yan tarafımdaki sayısız mırıldanmalar kulağıma bir yenisini daha ekleyince içimdeki karmaşadan sıyrılıp ona döndüm. Az önce kendisinden delicesine korktuğum yabancı şimdi bir çocuk gibi uyuyor aynı zamanda mırıldanıyordu. Ondan korkmasam da şuanda bilmediğim bir yerde tanımadığım bir adamla kimsenin olmadığı bir durakta bekliyordum. Neyi bekliyordum? Bir şeyler yapmam lazımdı. Ama ne?
Beynim işlevini yitirmiş bitkin bir şekilde bana bakıp ne yapmamız gerektiğini bilmediğini söylüyordu. Boğazımı yoklayan tiz çığlık kendini dışa vurmaya daha önce hiç cesaret etmemişti, şimdi olduğu gibi. Oturduğum oturakta rahatsızca kıpırdandım. Ne yapmam gerekiyordu. Bırakmalı mıydım yanımdaki tanımadığım adamı? Yapamazdım. O böyle sızmışken onu sokakta bırakamazdım. Karanlık gece beni ürkütürken gecenin sessizliğine çığ gibi düşen zayıf sesle korku dolu inlemem arasında saliseler vardı.
Sesin ayık olsa aynı kaderi paylaşacağımız adamın kucağındaki telefonun yere düşmesiyle gerçekleştiğini anlasam da kalbimin atışları normale dönmemişti. Fakat işe yaramaz beynim bir şeyler bulduğunu belli edercesine tepiniyordu. Uçları morarmış parmaklarım çekingence telefona uzanırken kırılmamış olması için yalvarıyordum. Elim telefona değdiğinde soğuk geceye sıcak nefesten gelen daha yüksek mırıltı aklımı bulandırıp irkilmeme sebebiyet vermişti. Bakışlarımı çekmeden telefonu alıp ağır hareketlerle yerime oturdum, Yarım saatte benimsemiştim.
Bakışlarımı pahalı olduğu belli olan telefona çevirdim. Başköşesinde ufak bir çatlak ortalara doğru uzanıyordu, Pahalı olması engellememişti kırılmasını. Kilit tuşuna bastığımda ekranını aydınlatan ışık aynı zamanda koca sokağı aydınlatmaya gücü yetmeyen tek sokak lambasının yapamadığını yapıp çevreyi zayıf bir ışıkla aydınlatmıştı. Şifre olmaması beni şaşırtsa da buruk sevincimi engelleyememişti. Telefonda ilk durağım rehber oldu ve geçmiş aramalar listesinde ilk sıradaki Emir isimli şahsı aradım.
Telefon çaldığına dair sesler çıkarırken gecedeki ay kadar belli olan heyecanım üşüyen ellerimdeki terin suçlusuydu. Derin nefeslerim ciğerlerime ulaşamamış ve kalbim gümbürtüsünü bastıramamıştı. Telefonun sesinin kesilmesiyle omuzlarım çökmüş elim yavaşça kucağıma düşmüş titrek nefesim soğukta duman olup havaya karışmıştı.
Mantığım beynimle birleşmiş umudunu yitirmeyen kalbimin aksine olurunun olmadığını söylüyordu. Ne acı! Kalbim atışıyla bir çıkış yolu olduğunu anlatmaya çalışıyordu. Kalbime uydum yanlış yapmadığını bilerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK DURAĞI
RomanceBir hikaye.... Bir masal... Bir roman... Onların ki bunlardan daha fazlası, onların ki; Bir kızın tutkunu olduğu bir adamın, Bir adamın kırarken sevdiği bir kızın, İki kalbin birbirine düğümlenişinin, İki ruhun karşılıklı bağımlılığının, Efsanesi...