1- İçimdeki Kadın

18.6K 198 43
                                    

Hafif meltemli bir İzmir gecesinde, Hilal pencerenin önünde durup karanlık geceye bakarken düşünmeden edemiyordu; şimdi üst kattaki odalardan birinde uyumakta olan, sırf bir aile anlaşması üzerine yakın zamanda ablası ile evlendirilmesi planlanan o genç teğmeni ve... Onunla karşılaştığı ilk günü...

Aklından çıkarmaya çalıştı. İsyancı bir eylem üzerindeyken teğmenle tesadüfen karşılaşmış, ilk kez gördüğü bu adamın, bir Yunan askerinin ona "Sizi bağışlıyorum küçük hanım," deyişini, fakat bir şartla, yalnızca bir daha böyle bir işe kalkışmayacağını temin etmesi koşuluyla onu serbest bırakacağını söyleyişini ve garip bir süzüşle kızı inceleyişini ne yapsa kovamıyordu zihninden.

Hava alma ihtiyacı ile odadan çıktı. Ne de olsa herkes uyumuştu ve kendi çatıları altında bahçeye çıkmaktan da çekinecek değildi ya. O teğmen olacak herif, bir de onunla gelen ailesi düşünmeliydi asıl, bu evde bir fazlalık oluşlarını! Babası nasıl da zorlamıştı onları misafirperver davranmaya. Zira yakında dünür olacaklardı... Ablası Yıldız bu durumdan pek hoşnut, aklını, henüz tanıştığı bir adamla evlenecek olmaktan hiç gocunmayacak kadar yitirmiş haldeydi.

Alt kata inen merdivenleri indi, bahçeye salondaki kapıdan geçme fikriyle salona yöneldi. Ayışığının sunduğu kadar bir aydınlıkta salondaki eşyalar az çok seçilebiliyordu. Hilal, koltukların oluşturduğu karenin ortasından geçerken, köşede bir koltukta yer edinmiş karaltıyı çok geç fark etti. "Hiih!" diye bir ünlem kopararak geri attı adımını.

"Sakin olun, sakin olun..." Bu yumuşak ses... Karaltı ayağa kalkmıştı. Yüzüne ayışığı vurdu. "Benim, küçük hanım." Teğmen Leon'du bu. Şimdi Hilal'i baştan ayağa süzmüş, bir Müslüman Türk kızını gece vakti üstünde gecelikle görmenin hazzını duymuştu.

"Ne işiniz var burada!" diye çıkıştı Hilal sesini kontrol ederek.

"Uyku tutmadı, küçük hanım. Balkon esiyordu, ben de manzarayı içeride oturup izlemeyi tercih ettim."

"Hadsizlik etmişsiniz!" derken geceliğinin yakasını çekiştirdi Hilal. Leon o yakaların genişliğine bakarken bir Osmanlı kızının da Avrupa kızları kadar çekici olabileceğine o an ihtimal vermişti sanki. Yakanın üstünde kalan, ayışığıyla parıldayan beyaz açıklık, daha yukarısında ak gerdan, daha aşağısında... Leon hayret etti. Bu küçük hanımın bu kadar dolgun memeleri olmasını ummazdı. Örtülerin altına saklıyorlardı güzelliklerini, ne yazık!

"Bağışlayın," dedi sanki kinaye ile. "Siz de mi balkona gidiyordunuz? Üşürsünüz..." Gözleri tekrar aşağıya kaydı. Tanrım, dedi içinden. Zannederim bu kız büyüğünden daha güzel.

"Sizi alakadar etmez!" derken huzursuzca kıpırdandı Hilal.

"Niçin bu kadar aksi konuşuyorsunuz benimle? Bana kalırsa, güzel bir geçmişimiz var sizinle." Çapkınca gülümsedi. "Sizi yakalaya da bilirdim, küçük hanım. O vakit bu izdivaç meselesinden bihaberdik. Acımaz, tutuklardım sizi."

"Tutuklasaydınız!" diye çıkıştı Hilal. "Size yalvardığımı hatırlamıyorum."

Leon, kızın kendisine yalvarışını görmeyi nasıl da istemişti birden! Fakat başka bir şekilde... Başka bir şey için... Libidosunun yüksek olduğu bir geceydi. Atina'dan geleli beri bir kadına el sürmemişti. İçi kadın hasretiyle kavrulurken şu dolgun, akça pakça genç kız karşısında duruyor, Leon'un aklına olmadık fikirler düşürüyordu ayaküstü.

"Nasıl tutuklardım sizi?" derken bir adım attı kıza doğru. "Nezarethane köşelerinde ziyan olurdu güzelliğiniz." Hilal'in gözleri büyüdü. "Tanrı bunu affetmezdi!" diyerek kozu ortaya koymuş bulundu Leon. Merak ediyordu, kızı etkileyebilecek miydi?

Tutkudan AşkaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin